Kerbela sırrı Zeynep Ana

Muharrem ayı içerisindeyiz.
Alevi toplumu 680 yılında Kerbelâ’da yaşanan katliama karşı yas tutmakta ve orada eziyet görenleri anmaktadır. Yezit’in ordusu Hüseyin’in altı aylık oğlunu okla öldürdü, Hüseyin’in kafasının kesip mızrağa taktı, onun çıplak bedeninin teşhir ettirdi, kadın ve çocuklar günlerce aç-susuz işkenceye maruz kaldı; nasıl unutulur? İnsanlık tarihi bu ve nice zulmü nasıl aklından çıkarır. Muharrem ayı demek hâfızayı taze tutmak demek, dilden dile Kerbelâ’yı anlatmak demek, Zeynep olmak ve Hüseyin’i anmak demektir. Bu mâtem günlerinde Alevi toplumu Kerbelâ’yı anlatır, konuşur ve mersiyeler ile o günleri yeniden yaşar. Hâfıza önemlidir! Zirâ Seyit Rıza’nın da dediği gibi “Kerbelâ evlâdıyız!”

“Kardeşlerin baş tacıydım
Yedi kardeşe bacıydım
Hasan Hüseyin’in yariydim
Kardeşlerden ayrı kaldım”

Maalesef Kerbelâ bir son olmamıştır. Zulmün sonu olmamıştır. Dünya tarihi nice masumları ve nice zâlimleri görmüştür. Mazlum ile zalim arasında süregelen kavga hiç bitmemiştir. Kerbelâ’da sağ kalan kadın ve çocuklar nasıl halka “ibret” olarak gösterildiyse bugün pek çok masuma aynı politikalar uygulanmaktadır.

“Gitmişti su getirmeye
Rukiye’yi sevindire
Çekilir mi böyle çile
Yerlerden kollar topladım”

Kerbelâ günümüze kadar nasıl ulaştı ve neden yası hâlâ dün yaşanmış gibi tutuluyor? Öyle ki hâdisenin üzerinden yüzyıllar geçti… İşin bu yönü pek anlatılmıyor. Fatma ile Ali’nin kızı Zeynep’tir bugün hâlâ bu facianın anılmasının nedeni. Kendisini götürdükleri her yerde Zeynep, şahit olduğu hâdiseleri anlatır. Halka anlatır, Şam’da tutsakken kendisini ziyarete gelenlere anlatır ve Yezit mahkemesinde yargılanırken dâhi anlatır Zeynep Ana. Zeynep Ana susmaz, susturulamaz! Amacı odur ki tüm cihân duysun bu katliamı. Öyle de olur. Bu feryadın sonucunda Yezit’e karşı gelenler olur, o da tutsaklarını Medine’ye gönderir.

“Leyla Ekber’den ayrıldı
Zannettim cihân yıkıldı
Davası mahşere kaldı
Başıma kara bağladım”

Lâkin biter mi?
Kerbelâ Medine’de de duyulur; kim nereye giderse katliamı anlatmaya devam eder. Zeynep Ana’nın feryadı cihânı sarar ve günümüze kadar ulaşır.

“Kardeşlerimi vurdular
Bedenleri doğradılar
Libaslarını soydular
Dolandım kefen aradım”

Bugün mâtemi tutulan Kerbelâ, Cemevlerinde anlatılırken Zeynep Ana’nın adı ne kadar geçiyor peki? 2016 Muharrem’inde bir Cemevi’nde yaşı 70’lerde olan bir kadın, Dede’nin kolunda tuttu, “Dedem size ayıp değil mi Zeynep Ana’nın adını ağzınıza almazsınız?” diye hesap sordu. Bu hesap önemli; bu hesap Kerbelâ hesabıdır, minnet borcudur!

“Ben bacıyım çok ağlarım
Kınamayın, yaralıyım
Ben Zeynebim çok ağlarım
Kınamayın, yaralıyım”

Kadın Alevilik inancında aktarıcıdır. Gerektiğinde erkeklere, çocuklara ve dahi Pir Dedelere inancın en temel unsurlarını aktaran olmuştur. Zeynep Ana, Kadıncık Ana, Yunus’u Yunus Emre yapan yolun göstericisi; ama adı bilinmeyen kadın; nice ulular! Alevilik tarihi kadınları silmez, aksine; “erkek dişi sormaz”. Bu sebeple Zeynep Ana’dan bugüne, Anadolu kadın erenleri ve nice ozanları ile Kerbelâ başta, inancın ve tarihin her aşamasında var olan kadına minnet borçluyuzdur. Aleviler, eşitlikçi bir inancın talipleri olarak Kerbelâ’yı bütünüyle anlatmak zorundadırlar.
Hz. Hüseyin yoldaşınız, Zeynep Ana şefaatçiniz olsun.

EN SON EKLENENLER