Marassa: Mar a aş, Maraş

Giriş:

Tarihe geçen “Maraş Katliamı (1978)“, devletin; en basit tanımıyla Türk-İslam sentezci, paramiliter ırkcı güçleri tarafından Kürt Réya Heqi inanç mensuplarının hunharca katledilişlerini tanımlar. 21.yüzyılın bu son çeyreğinde gerçekleştirilen bu etnik, sosoyo-kültürel katliam, 39 yıldan beri, özellikle  her yılın bu günlerinde hep anımsanır. Yoğun çalışmalar sonucu bugüne kadar konu hakkında bir çok yazıllı, sözlü ve görsel meteryaller açığa çıkarılmıştır. Bütün bunlar yeterlimidir? Elbette değildir! Zira Maraş ve İç Toroslar çevresinin sözlü tarih araştırmaları üzerinde yeteri kadar durulmamıştır! Maraştaki Kürt Alevilerinin yani Ré/Ra İnancı/ Réya/Raa Heqi (Yol-Doğruların yolu, hakkın yolu) bağlılarının  tarihi, kültürel, folklorik etnik dilsel ve inançsal değerleri noktasında istenilen düzeyde bilimsel araştırmalar yeterince yapılmamıştır! Alana ilişkin kalıtsal etnografik kültürel meteryaller, görsel fragmanlar yazıya dökülüp arşivlenip, saklanmamıştır. Oysaki sözün uçtuğu, yazının kaldığı bir çağda yaşadığımızı, asla unutmamalıyız!

Coğrafi Arkaplan!

Antik çağlarda Maraş ve çevresi; Çorum’a 82 km. uzaklıkta bulunan Boğazköy (Hattuşaş) başkentli merkezi olan Hint-Avrupa ailesine mensup olduğu sanılan Hititlerle birlikte, MÖ. 2000‘li yıllardan beri tarih yazımına girmiş bir bölgedir. Zira Maraş ve yakın çevresi, Ari soylu Kizzuwatna Vasal (soyluluk ve bağlılığa dayalı feodal yönetim/ başka bir ülkeye bağlı) krallığına bağlıydı. MÖ. 12.yüzyıllarda yıkılan bu krallığın yerine, daha sonraları burada M.Ö. 9. yüzyılda Suriye dağ prensliğinin bir başkenti olan Marqasi (Gurgum) Krallığı kuruldu. Bilinen tarihiyle birlikte bölgenin yerli halkı, Kürt klanlarının kökeni olan Hatti ve Hurri-Mitanilerden oluşmaktaydı. Bölgenin yönetimi sırasıyla Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Memluklular, Dulkadiroğulları, Osmanlılar ve nihayetinde Cumhurriyet idaresine geçmiştir. Maraş ve çevresinin Kürtlerden oluşan demografik yapısı, Selçukilerle başlayarak, daha çok 15. 16. yüzyılda, Osmanlı tarafından Balkanlardan, ve Orta Asyadan getirilen Türkmen-Yörük boylarıyla değiştirilmiştir. Bölge, planlı bir şekilde Türkleştirilmiştir. Ve bu süreç hala devam etmektedir.

Etimolojik kapsam!

Maraş adının etimolojik kökeninin Hititlere dayandığı tahmin edilmektedir. Hitit çivi yazılarında kentin adı “Marasa/ Marasin/ Marqasi“ olarak geçmektedir. Yine dağlık Kilikya’da, Ermenek bölgesinin adı “Marassa“ olup, bu isim aynen Bizanslılar tarafından da kullanılmıştır. “Marasin“ ve “Marassa“  adlarının eşdeğer anlamı “Ma-(u)ra-(a)ssa“ yani “Yüce Ma Kenti“ tamlamasıyla anılmaktadır. “Ma“ adı, Hititlerde de kullanılan Luvi dilinde “Ana“ anlamına gelmektedir. Buna göre; “Yüce Ma Kenti“; Ana tanrıçaya adanmış bir şehir tapınağını kastetmektedir. Asur kralı II. Sargon zamanında (MÖ.722-705), Asur yazıtlarında Maraj (ş) olarak kaydedilen bu ismin, daha sonraları halk arasında Kurmanci tanımıyla “Mar a aş“ yani “Yılanlı Değirmen“ olarak anılmıştır. Güney Kürdistan (El-Cezire) ve Suriye’de hüküm sürmüş (890-1004) Hamdaniler; bölgede bulunan siyah yılanlardan dolayı, buraya “Marraş/ Mar a Raş“  demişlerdir. Yine Halk etimolojisi bağlamında Evliya Çelebi (1671), Maraş isminin kaynağını yılanlarla bağlantılı değerlendirir. Çelebi; Newroz mitolojisindeki Dehaq ilintili anlatımlarla, “Ejderha“ anlamına gelen “Mar-ı iş“ den bozma, “Maraş“ olduğunu bellirtir.

Kurtuluş savaşından sonra Maraş’a; 7 Şubat 1973’den itibaren TBMM tarafından “Kahramanlık“ unvanı verilmiştir. 1978‘deki toplu katliamın ardından diasporaya dağılan katliam mağdurları ve akrabaları kendilerini, “Maraşlı“ değil’de kayıtlı bulundukları ilçe (Pazarçık, Elbistan..) ve köylerinin (Tilkililer..) adlarıyla tanıtırlar. Bu durum; katliamın, Maraş adıyla özdeş tutularak, ortak hafızalardaki yarattığı travmaların 39 yıldan beri devam ettiğini göstermektedir.

Soykırım ve Katlaimla; Kürtlerin Demografik Yapısı Değiştirildi!

Osmanlılar; kuruluşundan (1299) beri merkezileşerek, hep coğrafi yayılma politikaları gütmüştü. Bölgenin mazlum halk çocuklarını savaş meydanlarına sürerek, kendi saltanatları için onların yokolmasına neden olmuştu. Ve fakat savaş zoruyla 600 yüz yıldan beri kazandığı toprakları, zaman içinde kaybetmişti. Derken, Osmanlı-Turan hayelleri; başından beri sürekli tartışılan önce misakı milli, daha sonra ise bugünkü sınırları içine hapsedildi. Dikkat edilecek olursa; Yavuz’la birlikte, 16. yüzyılda başlayan ve günümüze kadar devam ettirilen bir devlet politikası var! Bu politika; otokton/ yerleşik yaşayan Kürtlerin demografik yapısıyla planlı ve sistematik bir şekilde oynama politikasıdır!

Tarihsel geçişlerde; Kürt aşiretleri ve dahası Kürt Réya/ Raa Heqi-Alevi inancına mensup topluluklar ana yurtlarından, topraklarından sökülerek başka uzak diyarlara hep sürülmüşlerdir. Kadim topraklarında yerleşik olan Kürt aşiretleri Batıda, Eğe kıyılarında, Orta Anadolu’da zorunlu iskâna tabi tutulmuşlardır. Bu devlet siyasetiyle milyonlarca Kürt nüfusu asimile edilerek, Türkleştirilirken; Aryenik kökleriyle Réya/ Raa Heqi inancına mensup Kürtler, buna ek olarak zorunlu ve sorunlu bir şekilde Müslüman/ Sünnileştirilmiştir.

Boşaltılan Kürt Topraklarının İşgali!

Göçertilen Kürt aşiretlerinin yerlerine; Balkanlardan, Arap yarımadasından ve Orta Asya steplerinden getirilen Muacır, Arap, Çerkez, Türkmen, Yörük, Oğuz boylarından aileler yerleştirmiştir. Öncesini saymazsak; örneğin  1980 askeri darbesiyle Afganlar, Kırgız, Ahıska Türkleri getirilip başta Urfa, Muş, Kars, Van ve bir çok Kürt merkezlerine yerleştirilmiştir. Bugün mevcut Kürt illerinde, bu etnik kimliklere mensup aileler-köyler bulunmaktadır. Yerleşik, evsahibi Kürtler; bu etnik kökenden ailelere asla dokunmamışlar, tek taraflı da olsa, onlarla hep dostluk ilişkileri geliştirmişlerdir! Ama ne varki; Maraş katliamında da açığa çıktığı gibi, Devletin yerel katliamlarında bu muacır-göçmen kesimler; Alevi Kürtlere ilk saldıranlar olmuşlardır.

Mesalâ 1925 tarihinde, 27 maddeden oluşan Şark Islahat Planıyla; Fırat’ın batısı Kürtsüzleştirilmek istenmiştir. Bu eksende; Kürtlerin dilini ve etnik kimliklerini yoketme politikaları devreye sokulmuştur. Bütün bunlar yaşanmamışcasına, 2016 yılının ilk aylarında AKP hükümeti; Rojava’da yaşanılanlar için, oradaki “Kürtlerin; Araplara ve Türkmenlere karşı bir etnik temizlik yaptığına, bölgedeki demografik yapının değiştirilmek istendiğine“ dair demogojik söylemler geliştirdiğini biliyoruz! Oysaki Rojava’nın demografik yapısı, özellikle Araplar tarafından son yüz yıldan beri hep Kürtler aleyhine değiştirilmişti.

Maraş’ta demografik katliam devam ediyor!

Günümüze gelindiğinde, Maraş iline 3 km. uzaklıklta olan Merkez ilçesi Dulkadiroğlu’na bağlı Aşağı Terolar/ Sivricehöyük  mahallesinde; Suriye’den gelen 25 bin mülteci için özel kamplar yapıldı. Akdeniz’deki coğrafi konumuyla Dulkadiroğlu ilçesi, nüfus yoğunluğu bakımndan Maraş’ın 2. büyük ilçesi konumunda. Burada yaklaşık 20 köyde, 1978 katliamından arta kalan Kürt Alevileri geleneksel kültürleriyle yaşamakta. Yapılan kamp ise tam da bu alanda inşâ edildi. Asırlardan beri burada yerleşik olan Kürt Alevileri bu duruma karşı olduklarını bellirterek, günlerden beri eylem halindeydiler. Fakat sonuç değişmedi. Kamp yapıldı.

Son söz yerine;

Son olarak, tarihten bir notla bağlıyalım: Maraş ve benzeri katliamlarla 12 Eylül 1980 Askeri darbesine zemin hazırlayanlar, ülke yönetimini ele geçirdiler. Darbeciler; TBMM’ni ve Atalarının kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ni bile kapattılar. Darbeden aylar sonra da, yani 17 Ocak 1981 yılında; Kahramanmaraş’ta halka yaptığı bir konuşmasında Darbeci Kemalist Kenan Evren;  Muaviye’ye, tıpkı M. Kemal gibi “Haziret” sıfatıyla sayğınlık ünvanı vererak, aynen şöyle seslenmekteydi: “(…) Eğer bir zaman gelecek böyle mezheplere ayrılmış Müslüman kişilerin biribirilerinin gırtlağına sarılacaklarını bilselerdi, bilselerdi böyle bir şey olacağını, muhakkak ki; Hazreti Ali ve Hazteri Muaviye biribirileriyle ters düşmezlerdi. Ne bilsinler bir zaman gelecek de böyle olacak…!” diyerek, katliamın nedenlerini 1350 yıl öncesine götürmekte ve  katliamın sorumluları olarak Ali ve Muaviye çatışmalarını göstermekteydi. Oysa kendisinin de rol aldığı bu kanlı katliam, sadece dış görünümüyle Türk-İslam Sentezli bir Cumhurriyetin; Kürt Alevisine reva gördüğü en kapsamlı ve planlı bir katlaimıydı.

 

EN SON EKLENENLER