AKP Afrin’den istediğini alır mı?

Afrin’le ilgili zafer şarkıları söyleniyor olsa da siyasi aktörün çok bol olduğu bir bölgede, 40 küsur yıldır denenen yöntemlerle “zaferin” kolayca kazanılamayacağı belliydi. Bir ayı aşan süredir manevra yapılan, girilen bütün bölge 8-10 km’yi geçmiyor. Kafasını bildik televizyon kanallarından çeviren, Türkiye’de alternatif haber sitelerini veya uluslararası medyayı az buçuk takip eden herkes hem bu gerçeği, hem de Afrin’in çıkmaz bir sokak olduğunu görür. Bu gerçeğe rağmen Kürt paronayısı ile birleşen mezhepçilik ve iktidar hırsı Türkiye’yi yeni ve büyük bir çıkmaza doğru taşıyor. İnsan, “bataklıkta” yaşananlara baktıkça AKP’ye kadar Türkiye’deki tüm iktidarların, en azından diplomatik açıdan Orta Doğu’ya mesafeli durmalarının tesadüf değil, birkaç yüzyıllık bir tecrübenin sonucu olarak bilinçli bir tavır olduğunu bir kez daha görüyor…

RUSYA’NIN SESSİZ ONAYI

“Bu bölgede birilerinin yüzde yüz olarak birini kontrol ettiğini düşünmek doğru olmaz, zira herkes kendi çıkarları ve mantığı doğrultusunda hareket ediyor” diyen Rusya Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Konstantin Kosaçev bölgedeki durumu bütün çıplaklığıyla özetliyor. Yani Kosaçev diyor ki, bölgede kimin eli kimin cebinde belli değil…

Belli olan ise şunlar: Afrin harekatı, Türkiye açısından ne söylenirse söylensin, seçim yatırımın ötesine geçemiyor. Güvenlik bir yana yeni kaos ve güvensizlik alanları açıyor. Türkiye, iç siyasette aktör gibi görülse de, harekette “yardımcı oyuncu” durumunda. Operasyonda “asıl oğlan” Rusya…

Rusya’nın sessiz onayı ile yapılan Afrin hareketi, “Kürtleri yola getirmek”, ABD’nin bölgedeki etkisini kırmak, Türkiye’yi NATO ile karşı karşıya gelmesine zemin oluşturmak, Suriye ile Türkiye’yi masaya oturtmak ve Suriye’yi “tek parça” haline getirmek için yapılıyor…

“PYD’den desteğini çekmeyeceğini ama ayar vereceğini” açıklayan ABD ise bir başka “asıl oğlan” olarak hem Kürtlerle ilişkilerini koparmak, hem de bölgedeki ağırlığını kaybetmek istemiyor ama Barzani’den sonra bu kez PYD’ye ayar veriyor…

Özetle işin çok zor ve çetrefilli olduğu kesin. İş ne iç kamuoyuna “Türkiye’nin bekası” söylemi üzerinden milliyetçilik pompalamak kadar veya ABD büyükelçiliğinin bulunduğu caddenin ismini değiştirerek o caddeye” Zeytin Dalı Caddesi” demek kadar kolay değil…

Nereden tutsan elinde kalacak bir süreç yaşanıyor…

TSK ile adı birlikte anılan ve adındaki “özgürlük” kavramı ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan, ne olduklarına karar vermek için “tiplerine” bakmanın yeterli olduğu “operasyon ortağı” ÖSO meselesi ise başlı başına ayrı bir konu…

Operasyonun bir ayağının bölgede hiç olmayan IŞİD’e karşı düzenlendiğinin ya da “harekatın Suriye’nin toprak bütünlüğü için yapıldığını” söylenmesi de başlı başına ayrı konular…

Milyonlarca Suriyeli sığınmacının, Kürtlerden dolayı değil IŞİD’den ve savaştan kaçarak Türkiye’ye sığındıkları bilinse de, “savaş bitince Suriyeli sığınmacıları geri göndereceğiz” söylemi ise komik bile değil…

İnsanın sayılardan ibaret olduğu bölgede ölümler mi? Geçin o konuyu, ölümler meselenin en “önemsiz” yanı!

İŞİN RENGİ DEĞİŞTİ!

Türkiye’de resmi kaynaklar “bombaladık ve geri çekildiler deseler de” Afrin’e gideceği günlerdir konuşulan ve ağırlığını Alevi ve Şii milislerin oluşturduğu “Suriye Halk Güçleri” Afrin’e girmiş durumda. Hem Afrin kaynakları, hem de Suriye kaynakları bunu doğruluyor.

Bu gelişmenin bölgedeki işleri Türkiye açısından daha da karmaşık hale getireceği kesin. Kürtler zaten bir süredir Suriye ordusunu “gel topraklarını koru” diye göreve çağırıyorlardı. Şimdi, Kürtlerle Suriye yönetimi resmi bir anlaşma yapıp, Afrin’de yönetim Şam’a geçip YPG güçleri Suriye’nin doğusuna çekilirse ne olacak?

Bu durumda AKP açısından en doğru yol, bu gelişmeleri görerek operasyonun “sessiz ortağı” Rusya’nın da uzun süredir istediği gibi, kapalı kapılar ardında görüşmeleri sürdürmek yerine, açık açık Esad ile masaya oturmak ve “Afrin’i teröristlerden temizledik, Suriye’nin birliği için Şam yönetimine devrettik” açıklaması yaparak kendi sınırlarımız içine çekilmek olsa da, hiç değilse şimdilik işin böyle olmayacağı açık…

Oysa yapılması gereken bu! Bu yapılmadığı taktirde uzun değil kısa vadede bu operasyonunun başarısız olduğu iç kamuoyunda da ortaya çıkacak. Başarısızlığı göstermemek için, beklenen başarısızlık kızgınlığı, kızgınlık ise daha fazla saldırganlığı tetiklerse, müneccim olmaya gerek yok ki, sonuç bugüne kadar yaşananlardan daha da büyük bir felakete dönüşür…

Bu gerçeğe rağmen, Erdoğan’ın da, AKP ve MHP kurmaylarının söylemleri maalesef oy oranlarını arttırmak için savaş ve kutuplaştırma üzerine kurgulanmış durumda. İktidardan nemalanan herkes YPG ve PKK üzerinden yürütülen Kürt düşmanlığının ve savaşı genişletmenin bayraktarlığını yapıyor. Tıpkı 7 Haziran 2015 sonrası olduğu gibi…

Ancak bilinmeli ki, aynı hesap her zaman tutmaz, bu savaşın sonuçlarının alanda da, sandıkta da kazananı olmaz. Abdülkadir Selvi gibilerin verdikleri gazlar seçim kazandırmaz, seçim kaybettirir…

Afrin’den dolayı Abdülkadir Selvi her ne kadar AKP’yi yüzde 55’lerde gösterse de, AKP’nin “zoraki ittifak” arayışı Afrin’e rağmen AKP’de işlerin yüzde 51’i aşacak şekilde iyi gitmediğini gösteriyor.

KÜRTLER OLMADAN İKTİDAR OLUNAMAZ

MHP ve BBP ile ittifak yüzde 51 için önemli görünse de, Anadolu topraklarında en azından 500 yıldır değişmeyen bir gerçek var. 1514’de Çaldıran’da, İdris-i Bitlisi ittifakı sayesinde Şah İsmail’e karşı kazanan Yavuz Selim’den bu yana Kürtleri yanına almayan veya Kürtlerden destek görmeyen hiç kimse iktidar olamamıştır. Bu sonuç 1920 Meclisi için de, 1923’de Cumhuriyetin ilanı için de geçerlidir!

1950’de Menderes’le başlayan, AP ve ANAP’la devam ederek, AKP’yle bugüne uzanan tablo ise ortada… Bu tabloya CHP’nin son 70 yılda iktidara en çok yaklaştığı 1977 seçim sonuçlarını da, CHP’nin 41 ilde belediye başkanlığını kazandığı 1989 Yerel Seçim sonuçlarını da dahil etmek gerekir…

1 Kasım 2015 seçimlerine ve 16 Nisan 2017 referandumuna baktığımızda da benzer bir sonucu görürüz; Hepsinde de Kürt oyları iktidar için belirleyici olmuştur…

Nitekim, AKP’yi yeniden iktidar yapan 1 Kasım seçimlerinde Kürtlerin en yoğun yaşadığı illerde oyların yüzde %43,16’sını HDP, %45,90’ını AKP almıştır.

Ülkeyi tek adam rejimine götüren 16 Nisan referandumun da Diyarbakır başta olmak üzere Kürtlerin en yoğun yaşadığı illerde seçmen ağırlıkta HDP’nin yanında durarak “Hayır” demiş olsa da, Hakkari, Şırnak, Muş, Siirt gibi illerde “Evet” için ciddi bir kayma olmuş ve iktidar lehine sonucu etkilemiştir…

AFRİN AKP’YE KAYBETTİRİR

Afrin operasyonu uzarsa, bu işten AKP’nin kazançlı çıkması mümkün olmaz. Klasik “YPG-PKK-Terörist” tartışması yapmayacaksak, Kürtlere yönelik düşmanca tutumla birleşen ve bir savaşa dönüşen Afrin Hareketi uzadıkça iç kamuoyunda yaratılmaya çalışılan algının tersine Kürtler ve kentliler AKP’den daha da uzaklaşacağı için AKP hem oy, hem de iktidarı kaybedecektir… OHAL ve savaş koşullarında, üstelik telefonla yapılan “kamuoyu yoklamalarının” doğru sonuçlar vermesi mümkün olmaz. Buna rağmen yapılan “kamuoyu yoklamalarında” AKP hiç de söylendiği gibi yüzde 55-60 bandında çıkmıyor. Hatta Afrin’den dolayı AKP’nin oylarının arttığını gösteren kaynaklar bile, iktidarın yönlendirmesi ve OHAL operasyonları nedeniyle önemli ölçüde “görünür olmaktan çıkan”, belirleyici bir “siyasi aktör” olmaktan uzaklaşan HDP’yi en kötü olasılıkla yüzde 9 – 9,5 bandında göstermek zorunda kalıyorlar. Bu sonuç bile HDP’nin gücünü koruduğunu, tepki oylarıyla birlikte barajı geçeceğini açıkça gösteriyor…

Kürtlerin desteği alınmadan iktidar olunamayacağı gerçeği kuşkusuz yalnızca AKP için geçerli değil. Asıl ve önemli ölçüde CHP için de geçerli. CHP eğer iktidar olmak istiyorsa, “acaba ne derler” sendromunu bir an önce terk edip, Kürt meselesinde de, savaşa karşı da daha gerçekçi ve özgün bir tavır almalı, Kürtlerin çözüm için yöneldiği parti olmalıdır…

Milliyetçi ve muhafazakar yaklaşımlardan çekinerek savaşa karşı barışı savunmadan alternatif olmak, iktidar için kitleleri inandırmak ve yüzde 51’i yakalamak mümkün değildir!

Türkiye’ye yazık oluyor. Türkiye’yi normalleştirmenin yolu savaştan değil, barıştan, diyalogdan, demokrasiden ve özgürlüklerden geçiyor…

22 Şubat 2018, İstanbul

EN SON EKLENENLER