İnadına kadınları yazmak…

Yazar Aslı Tohumcu, yeni kitabı “Durmadan Leyla”da alışılanın aksine yarı fantastik bir kurguyla ve mizahi anlatımla çıkıyor okurunun karşısına. Yine “erk”i, kadınlığı, toplumsal cinsiyet rollerini sorguluyor. Yer yer politik hatırlatmaların da yapıldığı kitapta, ana karakter Dişi’nin bir adı yok, “aşk tanrısı” Eros modern insanın aşka bakışını eleştiriyor, coğrafyamızda ise sansür ve isyan var. Tohumcu ile coğrafyamızda kadınlığı, yazarlığı ve yeni kitabını konuştuk.

– Aslı Tohumcu edebiyatını nasıl tanımlar, kendini yazın dünyasının neresinde görür ve ne için yazar? Sizden dinleyelim.

Ağırlıklı olarak erkek şiddetini yazdığımı söyleyebiliriz. Bunu da insanlarda bir vicdan yaratmak için yapıyorum. Hâlâ saf bir şekilde dünyayı değiştirmeyi hayal ediyorum. Aynı hayalle ilerlerim sanırım gelecekte de. Üslup ve tür değiştirmeyi arzu ediyordum ama ne zamandır. İnsanları gülümsetmeyi, değişik kadınları anlatmayı da… Durmadan Leyla’da eğitimli, iyi kötü özgür, kendi ayakları üzerinde duran, yazar bir kadını anlattım. Üslup da hikâyeye göre şekillenen bir şey; fırlama bir roman çıktı ortaya. Bu defa yarı gerçekçi yarı fantastik bir kurgu içinde anlattım hatta derdimi.

– Bir karakter olarak Eros; bundan böyle Apollon’un kendisini daha erkeksi resmetmesini istiyor, Haberci’ye mobbing yapıyor, aşkın tek gecelik ilişkilere ya da evliliğe yeğlenmesini eleştiriyor. Şimdiye dek yazılan, anlatılan Eroslardan farklı. Eros’u böyle yazmanız, aşka gerçekçi bakmanızdan mı?

Aşka şöyle bakıyorum diyemem, zor. Ama aşkın bazı yönlerine değinmek açısından güzel bir alan verdi roman da, Eros da bana. Eros’la, Eros algısıyla dalgamı geçtim. Ayrıca Dişi’nin hikâyesi için bir aşk tanrısına ihtiyacım vardı, Eros’a ihtiyacım doğrultusunda şekil verdim. Queer bir karakter çıktı sanki ortaya.

‘Dergilerin yazar kadroları sırf erkek’

– Eros’un politik eleştirileri de var. Dergilerdeki yöneticilerin hemen hepsinin erkek oluşuna kızıyor mesela.

Edebiyat sektöründe çalışan çok kadın var, ama yönetim düzeyinde çoğunluk erkek. Dergilerde de öyle. Hatta dergilerin yazar kadroları neredeyse sırf erkek diyebiliriz. Neden kapaklara daha çok kadın konmadığını hep soruyoruz. Bazı dergi yöneticileri satmadığını söylüyor. Dergileri kadınlar okuyormuş ve kapakta kadın görmek istemiyorlarmış! Bu açıklamaya inanamıyorum açıkçası. Kadınlar, kapağında Leyla Erbil’i, Sevgi Soysal’ı ya da Birhan Keskin’i, Ayfer Tunç’u görüp almamazlık etmezler bence o dergiyi. Deniz Durukan’ın çıkardığı Pulbiber bu anlamda ve her anlamda bir alternatifti. Ekonomik zorluklar nedeniyle veda etti yayın hayatına. Kadınların sermayesi olsa çok güzel işler yapabilirler. Okuyucu nezdinde de karşılığı var bunun kesinlikle. Ama Eros’un tek eleştirisi dergilere değil, genel olarak erkekliğe…

– Her şey bu kadar erkekken, kadınların sorunlarını yazan kadın yazar olmayı sürdürmekle ve var olmakla ilgili ne yaşıyorsunuz?

Her şey bu kadar erkekken inadına kadınları yazmak normal geliyor bana. Bu güçlü bir motivasyon benim için. Bugüne kadar aldığım olumlu yorumlar da ayrı bir motivasyon. Başımın ağrıdığı durumlarda bile, kadın ya da erkek, şiddet mağdurlarından bunların daha çok yazılması gerektiğine dair cümleler duydum. Yalnız da değilim; mesela Seray Şahiner’in ana derdi kadındır, Mine Söğüt’ünki kötülüktür. Bu coğrafyada çok normal bir durum bu; kadınların yaşadıkları belli. Tabii kadınların tepkileri de belli! Tekirdağ’da bir fabrikada kadınlar iş bıraktı, Karadeniz’de kadınlar HES’lere karşı eylem yapıyor. Sadece yazarlar çabalamıyor yani, çabalar saymakla bitmez. Her 8 Mart’ta on binlerce kadın şahane sloganlarla Taksim’e dökülüyor, o sloganların birilerini rahatsız etmesi bile tek başına yeter.

‘Üstümüze geli yorlar…’

– Bu koşullarda kadın mastürbasyonundan bahsetmeniz, vajinaya vajina demeniz bile oldukça aktivist.

Var olan koşullarda aktivist bir eylem sayılabilir belki, bilmiyorum. Kadın kahkaha atmayacak, hamileyken sokakta dolaşmayacak, şort giymeyecek, pedini saklayacak, şu bu… Her kanaldan aşırı derecede üstümüze geliyorlar. Biz de koyun değiliz, ses çıkaracağız elbet. Durmadan Leyla da, bazı anlamlarda ses çıkarma imkânı verdi bana. Vajinaya vajina dedim evet. Aslında Eros’a dedirttim. “Ne diyelim, burun mu diyelim?” diye söyleniyor Eros. Hatta, “Erkek söylerse sıkıntı olmaz” gibisinden dalgasını geçiyor durumla. Hakikaten ne diyeceğiz? Adı neyse onu diyeceğiz. Korkulacak bir şey yok bunda, ama anlıyoruz erkeklerin korkusunu. Kadınların bacak aralarını neden rahat bırakamadıklarını da.

EN SON EKLENENLER