VE PİRAYE VE MÜSLÜM BABA VE ASAF

“Ben senden önce ölmek isterim.”  

Sonsuz sanılan geceler biter; biter içli tebessümü beklemenin akşam sofralarında; çağrılmadan koşulan ev hali; şıpıdık terliğin sesi biter.

Biter, bitmez sanılan ne varsa ve sevda ve hasret ve merhamet. Biter; ve kavga ve gözyaşı ve keder. Ve sözü beklemenin ve sesi içlenmenin. Kahkahası sarılmanın, hıçkırığı sırt dönmenin, biter.

Biter, bitmez sanılan ne varsa ve her şey. Ve kişi gayya kuyusunda uyanır bir sabah, sevdalısı kanatlanıverince dünyadan. Kalbi kavrulur, kül bulutuna keser ruhu. O sevgili ki, gözleri dünyanın tüm acılarını hiçleştirir! Çaresiz kederi dünyanın tüm kelebeklerini tutuşturur, bin yıllık ağaçları devirir içimize.

Biter her şey; ama en kahredicisi acının,  en katlanılmaz olanı sonrasında başlar: Onsuz yaşamak ağrısı! Her şey biter o başlar ve o hiç bitmez, ağırlaşır durur. Cehennem onsuz dünyadır artık.

‘Onsuz bir dünyada yaşamak ağrısı’. Kimse yoktur ki ayakta durabilsin bu acıyla. Kimse yoktur ki göze alabilsin bu kederi.

Piraye 18 Şubat 1945 tarihinde Nazım Hikmet’e yazdığı “Ben Senden Önce Ölmek İsterim” şiirini belki de bu acıyı düşünerek yazdı.

Piraye’den yıllar sonra Müslüm Baba filminde Muhterem Nur, Müslüm Gürses’e “ben öldükten sonra aklım senden kalır, ne olacak halin” deyince, Müslüm Gürses ‘benden evvel ölmeyeceksin’ sözünü ister Muhterem Nur’dan.

“Ben senden evvel ölmek isterim”

Sevdiğinin acısını görmeme dileği.  Bencillik mi bu! Belki evet.  Bencilliğin en rezil hali belki. “Yani sensiz kalarak o acı çeksin öyle mi” diyecek olanı da çıkacaktır elbet.                                                                                                       (Ama bir faidesi, hükmü de olamayacaktır ne yazık ki bu beiste; çünkü  bu yazı tepeden tırnağa subjektif ve  romantik bir yazıdır. Devam da edelim o haliyle;)

Bu “onsuz bir dünyada yaşama ağrısının’ karşımda beden bulduğu keder denizinin adıdır nicedir Asaf. Asaf abi!

Acı. Asaf’ın acısı. Kimse bilmez; duymaz, anlamak istemez. Ama bırakmaz da, acısını yaşasın Asaf!  “Acımı yaşatmıyorlar” diye ince ince gözyaşı döktüğü, hiç inanmasa da ‘öte dünya’ya mezarına gidip yaşam denilen o gaddarın kederiyle biriken ağusunu sağalttığı Aliye’siyle, her gün koşa koşa gittiği o bir karış toprakla baş başa kalamaz. Bırakmazlar! Bencillikleri, vurdumduymazlıklarıyla acısına tuz basarlar. Nobran, zavallı ve küçüktürler! Bir Aliye’leri olmamıştır çünkü hiç bir zaman.

Bir Nazım’ı, Muhterem’i, Aliye’si, olmalı herkesin. Hem sarmaş dolaş yaren, hem üstüne titreyen ana baba, hem kör kütük sevdalı bir eş.  Kendi Aliye’si olmayan anlayamaz Asaf’ın acısı. Aliye’si olmayana ne yazık; beyhude geçmiş bir ömür, nafile harcanmış bir insanlık.

Piraye’nin dileği, Müslüm’ün beklentisi sevgilerine sözcük yetiremeyenlerin duası, duamızdır!

Bu kötü dünyayı varlıklarıyla iyileştiren güzel insanlar bir bir ‘hayal’e düştükçe katlanıp duracaktır  sevginin, paylaşmanın, fedakarlığın yoldaşını yitirmiş Asaf’ın ve insanlığın acısı.

Bir öte dünya varsa, olmalıysa, sadece ve sadece bunun için olmalıdır; tarifsiz bu acıyı avutacak yegane şeydir çünkü kavuşmak umudu…

Adı ne olursa olsun, “her şeyim” diye nefeslendiğimiz O ‘can’ gidince kimsesizler mezarlığına döner dünya! Sürüklediği, ruhu çekilmiş bir bedeninin cehennemdir artık.

İşte o yüzden “ben senden evvel ölmek isterim”

“Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu. 

İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin…
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

EN SON EKLENENLER