Çevre bilinci

“Nankör insan her şeyin fiyatını bilen, hiçbir şeyin değerini bilmeyen insandır.” DERVİŞ.

Çevreyi; en basit anlamıyla canlı-cansız varlıkların bir arada bulundukları ortamlar olarak tanımlayabiliriz. Hava, su, toprak, bitkiler, ağaçlar, hayvanlar ve insan bu ortamın vazgeçilmez unsurlarıdır. Gündemimizdeki konuya gelecek olur isek; ne havanın, ne suyun ne de toprağın yani doğanın kendi kendine kirlenmeyeceği herkes tarafından bilinen bir gerçekliktir.

Sistemsel (kapitalist sistem) hegemonyanın dayatmalarından kaynaklanan insanın insana yabancılaşması, aynı zamanda insanın doğaya da yabancılaşmasını da beraberinde getirdiği ve ikisinin bir arada yürüdüğü bilinen bir gerçekliktir. Özünde kapitalist sistemler insanın doğaya ve öz değerlerine yabancılaşmasının temelini oluşturur. Egemenler eliyle toplumu var eden dayanışmacı ve paylaşımcı (komünal) değerler inkâr edilir, yerine kapitalist sistem değerleri esas alınır, doğayla yaşam arasındaki bağ kopartılır, daha ziyade önemsiz kılınarak talancı zihniyete imkânlar tanınarak önü açılır.

Kapitalist sistem, kendi eliyle yarattığı ve derinleştirdiği krizleri çözme gerekçesiyle toplumsal sömürü yöntemlerini doğanın istismarıyla birlikte yürütür. Hiç düşünmeden doğanın dengesini bozar ve canlılığını yok eder. Günümüzde kanser gibi büyüyen kentler, havanın kirletilmesi, ozon tabakasının delinmesi, hayvan (yaban hayatı) ve bitki türlerinin (Kaz Dağları ve Munzur’daki ekolojik alanlar yüzlerce bitki türüne ev sahipliği yapıyor) azalışı, ormanların tahrip edilişi, akarsu yataklarının kirliliği, plastik atıklar ve her tarafta çöp dağları vb. olgular çevresel kargaşaya işaret etmektedir. Kapitalist sömürücü sistemin doğayla ve insanla ilişkilerinde geldiği son nokta budur…

Ülkemizde doğaya ve yaşam alanlarına yönelik yıkımlar yıllardır sistemli bir şekilde sürmektedir. Gerçekleştirilen bu sistemli yıkımlar HES’lerle, nükleer ve termik santrallerle, siyanürlü maden işletmeciliğiyle, ormanların ve tarım arazilerinin imara açılmasıyla ve de su kaynaklarının yok edilmesiyle devam ettirilmektedir. Doğaya ve yaşama ait ne var ise mütahitlik projeleriyle, istihdam ve ekonomik yatırım yalanlarıyla talan edilerek, kadim kültürümüz, bugünümüz ve geleceğimiz karartılmaktadır.

Gözünü ülkemizin toprağına, suyuna, dağına, taşına diken para babalarının kabaran iştahları ve kâr hırsları, kültürü, doğayı ve yaşamı yok etmenin eşiğine getirmekte; insanları kuraklığa, susuzluğa, zehir solumaya ve kanser hastalığına açıkçası ölüme mahkûm etmekte dahası insanları yoksulluğa, çaresizliğe ve göçe zorlamaktadır. Ne yazık ki; bütün bu saldırılar devlet erk’i eliyle yapılmakta ya da yaptırılmaktadır. Anayasanın 56. Maddesinde “herkes sağlıklı ve dengeli bir çevre de yaşama hakkına sahiptir. Çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir”  deniliyor. Öyleyse; öncelikle vatandaştan önce devleti yöneten erk sahipleri, uyacaklarına ve koruyacaklarına dair yemin ettikleri anayasaya ve anayasanın 56. maddesine uymak zorundadırlar.

Günümüzde çevre-doğa (ekolojik) bilincini temel ideolojik bir bilinç haline getirmek elzemdir. Öncelikle her canlının yaşamını sorunsuz bir sürdürebilmesi için doğaya-çevreye ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır… Çevre bilinci bireylerin ve toplumların kültürünü ve yaşam biçimini yansıtır. Çevre bilincine sahip olan insan, temel insan haklarının hak, adalet ve eşitlik ilkelerini de benimser ve tüm bu ilkeleri de davranışlarına yansıtır. Bu ilkeleri benimseyip içselleştirmekte ancak ve ancak çağdaş-laik-eşitlikçi bir eğitim düzeni ile gerçekleşir. Temel insan haklarının hak, adalet ve eşitlik ilkelerini benimseyen ve içselleştiren insan eşitsizlikle, yoksullukla, açlıkla mücadeleyi de kendine görev edinir.

Sonuç; her şeyde önce doğayı korumak ve çevreyi temiz tutmak için öncelikle aileye, eğitim sistemine ve belediyelere çok büyük sorumluluklar ve görevler düşmektedir. Henüz vakit varken ve geç kalmadan, “bana ne” demeden doğayı korumak, çevre gelecektir ilkesini şiar edinerek çevrenin temiz tutulması ve doğanın korunması için gayret göstermek anayasanın 56 maddesinde vurgulandığı gibi her yurttaşın görevidir yani ödevidir. Aşk İle.

 

     HES’ler, nükleer ve termik santrallerin yapılması için, siyanürlü maden işletmeciliği ve müttehitlere inşaat alanları açmak için doğanın dengesinin bozulduğuna ve canlılığının yok edildiğine dair görüntüler.

 

   Bu görüntüler doğaya saygısızlığın bariz birer örneği değil de nedir?

 

Mehmet KABADAYI.                                                                                                           İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com

EN SON EKLENENLER