12 Eylül 1980 Darbe

“Hiçbir şey bilmeyen cahildir, ama bilip de susan ahlaksızdır!” Bertolt BRECHT.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun, 11 Eylül’ü 12 Eylül’e bağlayan gece saat 04.00’te yönetime el koydular. Darbeye liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi bütün yetkileri ele aldı. Dönemin siyasilerine siyaset yasağı getirildi. Parlamento feshedildi. 14 Eylül 1980’de ülkedeki tüm grevler kaldırıldı. Bir sonraki gün, DİSK, MİSK ve Hak-İş’in hesapları bloke edildi: evraklarına sıkıyönetimce el kondu. 17 Eylül 1980’de gözaltı süresi uzatıldı. 18 Eylül 1980’de Milli Güvenlik Konseyi’nin başkan ve dört üyesi TBMM Onur Salonu’nda törenle yemin etti.  19 Eylül 1980’de 1402 sayılı yasa, sıkıyönetim komutanlarının bütün kamu personelini gerekçesiz görevden alabilecek şekilde yeniden düzenlendi. Tüm il, ilçe belediye başkanları görevden alındı, yerlerine sıkıyönetim komutanlıklarınca atama yapıldı, birçok belediye başkanı gözaltına alındı.

21 Eylül’de eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu tarafından kurdurulan darbe hükümeti göreve başladı. Darbe öncesinin Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal’a darbe hükümetinde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı görevi verildi. 29 Eylül’de, hükümet programı açıklandı, programda 24 Ocak kararlarının uygulanacağı beyan edildi. 24 Ocak kararları silahların gölgesinde uygulanmaya konuldu. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Robert KOMER 1981 yılında yankı Dergisi’nde yayınlanan röportajında açık sözlü ve biraz şaşkın bir şekilde 24 Ocak-12 Eylül ilişkisine dair görüşleri açıklıyor: “Askerler beni şaşırtan bir tutumla “serbest Pazar” ekonomisini onayladılar. Bu çözüm genç ve yetenekli uzmanlarca bir reçete dâhilinde Demirel’e önerilmişti. Bunlar acı ilaçlardı! Bu programı Demirel hiçbir zaman uygulayamazdı, çünkü gerekli kanunları çıkaracak meclis çoğunluğu yoktu. MGK; Turgut Özal’ın yerinde kalmasını hatta başbakan yardımcılığı vererek daha yetkili yere gelmesini söyleyince bundan çok etkilendim. Çok isabetli bir iş oldu. Onu zor politikasında desteklediler. 12 Eylül olmasaydı bu programla ilgili önlemler alınamazdı. Bu konuda generallerin payı çok büyük” diyordu.

9 Ekim 1980’de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde sabaha karşı, solcu Necdet Adalı ve sağcı Mustafa Pehlivanoğlu infaz edildi. (2012 yılında görülen 12 Eylül Davası’nda, Kenan EVREN bu iki idamı kastederek “bir sağdan, bir soldan astık” diyerek tarafsız davrandıklarını ima etti.)  7 Kasım 1980’de Onur Yayınları Sahibi İlhan ERDOST, Mamak Askeri Cezaevi’ne götürülürken, dövülerek öldürüldü. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan 17 yaşındaki Erdal EREN 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. Erdal EREN’in idam kararı Yargıtay tarafından iki kere bozulmasına rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla 17 olan yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi. Erdal EREN’in yaşının tespiti için kemik muayenesi bile yapılmadı! “Kenan EVREN, 3 Ekim 1984’deki Muş gezisi sırasında yaptığı konuşmada Erdal Eren’in idamına ilişkin şunları söylüyordu: “Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı olur musunuz?”

6 Kasım 1981’de çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile YÖK kuruldu. Yüksek Öğretim Yasası (YÖK) ile üniversitelerde bilimsel özerkliği yok eden yasal düzenlemeler yapıldı. Bu “düzenlemelerden” sonra sıkıyönetim komutanları “güvenlik soruşturması” adı altında 1402 sayılı sıkıyönetim kanununun 2301 ve 2766 sayılı kanunun değişik maddelerine dayanarak özellikle solcu-ilerici olduğu düşünülen Üniversite personelini görevlerinden uzaklaştırdı. Açıkçası, sıkıyönetim komutanları YÖK eliyle üniversitelerdeki nitelikli öğretim kadrosunu tasfiye ediyordu. Genelkurmayın açıklamalarına göre toplam 4891 kamu personeli görevden alınmış ve 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent 1402’lik olmuştur. Ancak 1402’lik olmak istemediğinden bizzat istifa yolunu seçenler de dâhil edildiğinde bu sayının 20.000 civarında olduğu ileri sürülmektedir. Bütün bunların yanında, öğretmenlerin büyük çoğunluğunun üyesi bulunduğu TÖB-DER’in merkezi ve 670 şubesi kapatıldı, merkez ve şube yöneticileri, üyeleri gizli örgüt üyesi olmak suçlamasıyla yargılandılar. Bu dönem Kürtlerin “Dağ Türkleri” olduğu ilan edilmiş, Genelkurmay Başkanlığı’nın bastırdığı “Beyaz Kitap”ta bu şekilde açıklanmıştır.

12 Eylül faşizminin halklarımız üzerinde terör estirdiği o dönemde, 3 milyon kişi soruşturmadan geçirildi. “650.000 kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.  Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Askeri Yargıtay bunlardan 124’ünü onayladı. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (26 siyasi suçlu, 24 adli suçlu). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Melis’e gönderildi. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.  400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü.73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.” Ayrıca; Askeri mahkemeler hapis cezalarına ek olarak binlerce kişiye sürgün ve kamu hizmetlerinden men cezası verdi. Zorunlu din dersi getirildi; Türk İslam sentezci bir kültürün milli kültür olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı…

Sonuç: 12 Eylül darbesinin son şefleri de öldü ama 12 Eylül rejimi bugünde sürüyor.  Nasıl mı? 12 Eylül rejiminin darbe anayasası delik deşik olmasına ve onlarca kez değişikliğe uğramasına rağmen yerinde duruyor. 12 Eylül darbe anayasasının “değiştirilemez maddeler” üst başlığı altında, tekçilik ideoloji tanımıyla ve zorunlu din dersleriyle,  siyasi partiler kanunu ve %10 seçim barajı sistemiyle sürüyor. Güce, özel olarak devlet gücüne atfettiği merkezi değerler sistemiyle sürüyor. Yüzleşmeden yaralar kapanmayacaktır, yüzleşme sürecini tamamlamak gerekiyor. Unutmayalım ki; geçmişle yüzleşmek bugünle yüzleşmektir! Aşk ile.

   DİP NOTLAR:

 

1- Gazi Eke, Yaz Mevsiminde Katliam ve Direniş, Nitelik Kitap Yayınevi, s. 261.

2- Siyasihaber. Org .

3- Yıldırım Türker, Erdal’ı unutmadık, Radikal Gazetesi, 6 Temmuz 2008.

4- Yıldırım Baskı, http://www.msxlabs.org/forum/siyasal-bilimler/19969–12-eylul–1980-darbesi.

5- Odatv.com, 15.11.2012.

6- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yay.

EN SON EKLENENLER