Bilinçli ve erdemli yaşamak

“Hakikat davasının yolcusu olup bilinçli ve erdemli yaşamaktan daha güzel ne olabilir ki?” DERVİŞ.

Bilinç nedir? Kısaca bilinç, farkındalığın ya da bireyin kendi varlığının farkında olmasını sağlayan süreçlerin bütünü olarak tanımlanabilir. (insanın kendisini, çevresini ve olup biteni algılama, kavrama yeteneği) René DESCARTES’ın yıllar yılı dillendirilen ama derinine pek inilmeyen “düşünüyorum, o halde varım” sözünü bu çerçeve içine alabiliriz. Donah ZOHAR, “Kuantum Benlik” adlı eserinde, “bilinç deneyimin aslıdır ve bilince hesap vermeyen bir felsefe ya da bilim dalı mutlaka tamamlanmamış yarım kalmış bir felsefe ya da bilim dalıdır” der. Bu doğru bir tanımlama olduğu kadar, yaşama dair tüm algılamalarımızı da bilincin süzgecinden geçirmemizi ve sorgulamamızı zorunlu kılan bir tanımlamadır. İnsan; yaşadığı ve yaşamakta olduğu zaman ve mekân içerisinde düşünce dünyasını ve de verili olan her şeyi “neden”, “niçin” ve “nasıl?” diye sorgulayabildiği kadar bilinçlenir…

Bir insanın bilinçli veya bilinçsiz olarak değerlendirilmesinin ölçütü, asla kullandığı süslü kavramlar, sahip olduğu mevki veya her hangi bir konudaki ansiklopedik bilgilere dair ezberler değildir. Okumuşluk düzeyi, bitirdiği okullarda, onun bilinçli olduğunu göstermeye yetmez. Her şeyden önce yazdığıyla, söylediğiyle ve yaşam biçimiyle bir bütünlük içinde midir ona bakılmalıdır. Kişi yaşamda olup bitenlere dair nasıl bir anlamlandırma içerisindedir? Doğaya ve evrene dair ilgisi nedir? Onun için sevgi, saygı, ilke, erdem ve fedakârlık gibi olguların anlamları var mıdır? Yaşamı nasıl tanımlıyor? Bir anlamlandırma çabası varsa, bunlara dair sosyolojik ve ideolojik yorumu nedir ve bu yorumlar neye tekabül ediyor? Toplumsallık adına ne üretiyor, ne kadar yanıt almaya çalışıyor?

Erdem kavramı, felsefe tarihinin başlangıcından beri var olan bir şeydir. “yaşamın anlamı nedir” sorusuna verilen cevap başlangıçta “erdemli olmak” olarak belirtilmiştir. Friedrich HEGEL, “erdem varlığın bilincidir” der. Kısacası erdem, kendini bilmektir, adil olmaktır, güvenilir olmaktır. Erdem, her hangi bir dışsal baskı olmaksızın gerçekleştirilen özgür davranıştır. Bütün bunları düşünme ihtiyacı duymayan, içerisinde bulunduğu zaman ve mekân, kendisinin bulunuş sebeplerini dahi sorgulama ve anlamlandırma gereği görmeyen, zamanın günü birlik akışı içerisinde devinip (tepinip) duran, sosyolojik ve felsefik bakış açısını yitirmiş veya bu olguya hiç ulaşmamış ve yaşamını anlamlandırmaktan uzak insan; ilkel güdüleriyle ve başkalarının ezberiyle yaşayan, bu ezberlerin sıradan taşıyıcılığını yapmaktan öteye gitmeyen, kendine ait bir fikri ve zikri; olmayan, sadece biyolojik varlığını devam ettirme derdindeki bir insandır.

Marx’ın deyimiyle “Bir şeylere sahip olan insan değil, kendisi bir şey olan insan”, ideolojik ve sosyolojik olarak kendini üretme, geliştirme gücü gösteren, topluma, doğaya ve evrene ait her şeyle ilgili, cevap olma iddiası taşıyan bilinç ve erdem sahibi insanla yapılan yol yürüyüşü büyük bir heyecanla yürünür. Sorumluluk bilinciyle “yol yürüyüşü ciddi iştir” ve “yaşamak direnmektir” özdeyişini de unutmadan, toplumsal sosyolojinin ve dahası her şeyin farkında olarak yürümek başarıya (hedefe) giden yolun kapılarını aralar. Evet, asimilasyona hizmet edenlere, “egemene nasıl benzeşiriz” yarışı içinde olanlara ve toplumsalın değerlerini şova dönüştürüp reklam aracı yapanlara karşı mücadele haktır. Biliyorum işimiz zor ama her devrin zorlukları olmuştur ve günümüzün zorlukları da olacaktır. Bu anlamda bilinçlenmeyi geliştirmek, demokratik toplumun ayrılmaz bir parçası haline getirmek kaçınılmaz bir gerçekliktir. Aşk ile.

Mehmet KABADAYI. İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com

EN SON EKLENENLER