İNKAR VE RET POLİTİKALARI BAŞARISIZ OLACAKTIR!

Türkiye Kobani sürecinde ABD’nin isteği üzerine peşmergenin SDG’ye destek olmak amacı ile Türkiye topraklarında Suriye geçmesine onay vermişti. Elbette o gün Ankara bunun çok isteyerek yapmış olduğunu söylemek doğru değil. Bugün böyle bir kararın arkasındaki etkili güç ABD’nin olduğu birçok çevre tarafından bilinen bir gerçek. Türkiye’nin o gün böyle bir karar alması önemliydi. Çünkü o dönemlerde Türkiye’nin de IŞİD’in ortada kaldırılmasına yönelik bir çaba içerisinde olduğu değerlendirilmişti. Fakat daha sonraki süreçte Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan birçok defa SDG güçlerinin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Çünkü Rojava’dan başta Kürtler olmak üzere Suriye’de yaşayan tüm azınlıkların daha demokratik bir yönetim inşa etmeleri sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’da derinde etkilemişti. Emperyalist güçlerin böyle bir oluşumun önümüzdeki süreçte kendilerini her anlamda zorlayacağını düşündüklerinden dolayı olsa gerek bir şekliyle Kürtlerin kazanımlarının bertaraf edilerek ortadan kaldırılması hedefleniyor.

Son olarak AKP,CHP, MHP ve İYİ Parti Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sınır ötesi hareket kararı alındıktan sonra ABD’nin de kendi çıkarları doğrultusunda Ankara’ya yeşil ışık yakması Suriye’nin Kuzey doğusuna SDG’yi ortadan tamamen kaldırmak amacı ile bir hareket başlattı. Fakat bu hareket ABD-Rusya hariç dünyanın birçok noktasında tepki ile karşılandı. Böyle bir tepki sonucu ABD’nin çağrısı üzerine Ankara’nın Ateşkes onay vererek aslında savaşarak yok etmek istediği SDG ile dolaylı biçimde askeri ve politik olarak tanımış oldu.

Fakat diğer taraftan ise AKP MHP koalisyonu Türkiye kamuoyunda kazandık görüntüsünü vermek ve milliyetçi duyguları ön plana çıkararak kendi iktidarını bir nebze olsa da uzatmak istiyordu. Bu çabanın politik bir karşılığı olmadığı önümüzdeki süreçte daha netleşecek gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan operasyonu Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik başlattığı söylenmesi diğer taraftan ise Numan Kurtulmuş’un deyimi ile savaş 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda çok daha önemli olduğunu belirtmiş olması devlet yetkilileri arasında bir kavram kargaşası olduğu gözler önüne seriyor. Diğer taraftan ise Rojava’ya yönelik yapılan bu hareketin dünya kamuoyunun tarafında kabul görmesini sağlamak amacıyla yoğun bir çaba içerisine girilmesine rağmen bir karşılık bulanamadı. Çünkü Suriye’de iç savaşın başlaması ile birlikte bu güne kadar Türkiye’ye yönelik herhangi bir saldırı gerçekleşmediği gibi bugüne kadar böyle bir girişimde söz konusu olmaması uluslararası kamuoyu nezlinde Ankara’yı daha da zora soktu. Bir diğer konu ise TSK’nın sivillere karşı fosfor bombasının kullanıldığı iddiasıydı. Bu ise ayrı değerlendirmesi gereken bir husustur. Bu iddia doğrulandığı takdirde Türkiye’nin uluslararası mahkemelerde yargılanması kaçınılmaz bir sondur.
Çünkü Rojava’daki bombardıman ardında medyaya yansıyan insanların vücutların büyük bir bölümü yanmış olması r
elbette soru işareti olarak akıllarda farklı izlenimler bırakmakta.

Fakat hepimizin bildiği üzere sadece Suriye’de değil Ortadoğu’da bir insanlık suçu yaşanıyor. Her an her türlü saldırı ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Dolaysıyla Ortadoğu’da bir gün değil 1 saat içerisinde dahi önemli değişikler olabiliyor. Bir güne bakarak Suriye’deki askeri ve politik gelişmeleri değerlendirmek oldukça zor. Bu da Ortadoğu dengelerin ne kadar hassas olduğunu bir kez daha açığa çıkarıyor. Suriye’de her yorum ve analiz Birkaç saat içinde tersine dönebilir bazen yüzde on olan olasılık bir anda %90 olarak öne çıkabiliyor ve belirleyici oluyor. Bu nedenle Suriye’de hızla değişen askeri, politik ve diplomatik ilişkilerin politik arka planı çok yönlü analiz edilmesi tüm Ortadoğu’daki gelişmeleri anlaşılması bakımından önemli. ABD Rusya Türkiye İran Şam Kamışlo gibi politik güç merkezlerinin saat başı değişen karşılıklı hamleler yapılan analizleri de altüst ediyor. Çünkü emperyalist güçlerin çıkarları söz konusu olduğunda kendilerini belirlemiş oldukları ülkelerin bile rahatlıkla yok edebilecek kadar düzeysiz yaklaşım içerisinde olabiliyorlar. Tıpkı ABD’nin Rojava’da sergilediği tutum gibi…

Bir diğer önemli nokta ise ABD’nin Ortadoğu stratejisinde bir değişiklik olduğu ve ABD’nin Rojava Suriye Ortadoğu stratejisinde belirgin bir kırılma noktasında olduğu görülüyor. Fakat her ne kadar ABD Ortadoğu’dan çekileceğini dile getirse de önümüzdeki süreçte Ortadoğu’dan daha da kalıcı olacağı bilinmelidir. Ki yaşananlar bugün bunun göstergesidir.

Bu durumda ABD’nin Ortadoğu’daki politikası özellikle ittifak yaptığı güçler tarafından da çok ciddi oranda sorgulanmasına yol açacaktır. Özellikle Kürtlere karşı olan tutumu son derece gayri ciddi, ilkesiz bir politikaydı. Bu da elbette ki Kürtlerin Ortadoğu’da ABD karşı tutumlarını bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiği ifade etmektedir. ABD’nin Rojavaya karşı Türkiye tercihinden yola çıkarak kendi bölgesel çıkarları için kısa ve orta vadeli bazı değişiklikler yaptığı anlıyoruz. ABD’nin Suriye üzerinde uygulamaya çalıştığı projeyi bölgesel stratejisinin bir parçası olarak görmek gerekiyor. İran Körfezi denkleminde İsrail’in bölgesel stratejik çıkarları enerji kaynakları ve belki de önümüzdeki yıllarda hızla ön plana çıkacak olan Doğu Akdeniz stratejik planı ile ABD’nin Rojava projesi arasında doğrudan bir bağ olduğu kanısındayım. ABD’nin bu planı nasıl bir değişikliğe gittiği konusunda somut bir planlama ve değişiklik henüz bilinmiyor. Çünkü ABD’nin ilkeli bir tutum sergilememesinden dolayı kendi çıkarları doğrultusunda her an birbirinden farklı taktikler geliştirerek siyaset yapması her zaman olduğu gibi bugünde açığa çıkmış durumda. ABD’nin tersini yapması için dünya çapında belirlediği bölgesel ilişkileri yeniden belirlenmesi ve enerji merkezlerinin gözde çıkarması gerekir.

ABD’nin değişikliği stratejik mi yoksa bölgesel denklem anlık bir parçası mı bunun emareler henüz netleşmiş değil. Fakat ABD’nin geçtiğimiz hafta içerisinde SDG’nin komutanlarından Mazlum Kobani’yi Beyaz Saray’da ağırlama olasılığı Kürtlere karşı yapmış oldu yanlış politikalarının bir özürlü olarak değerlendirilebilir. Çünkü Rojava’da Kürtlerin IŞİD çetelerine karşı sürdürmüş oldukları amansız bir savaşın dünya kamuoyu tarafından altın harflerle tarihi kazıldığı unutulmamalıdır.
Bugün Suriye’de ABD’nin ve Rusya’nın rahat bir nefes almaları SDG’nin güçlerine borçlu oldukları unutulmamalıdır. Sadece Suriye’de değil Ortadoğu’da bir Barış’ın tesis edilmesi Kürt sorunun çözümünden geçtiği bilinmelidir.

Burada en önemli olan husus ise ilk olarak Ortadoğu’da yaşayan halkların bir an önce demokratik bir yaşam inşa etmeleridir. Aksi takdirde başta ABD olmak üzere Emperyalist Güçler Ortadoğu’da oluk oluk kan akıtmasına neden olmaya devam edeceklerdir.
Burada tekrar konumuza geldiğimizde ise Ayrıca ABD’nin neredeyse bütün stratejik kurumlarında Türkiye ve Erdoğan’a hakkında başladıkları son derece ağır olan yaptırım kararını hızla yasalaşması en çok Trump’ı zorda bıraktı. Kongre temsilciler meclisinin ezici bir çoğunlukla alınan yaptırımların özellikle Türkiye için ciddi sıkıntılar oluşturacağı açıktır. ABD’nin iç politikasında çok ciddi olarak eleştirilen operasyon öncesi Erdoğan’a gönderdiği mektup içinde aşağılayıcı kelimelerin geçmesi ve diplomatik kuralları alt üst eden mektubun kamuoyuna sızdırılması bilinçli bir tercih olarak değerlendirilmektedir.
ABD kuzey doğu Suriye için aldığı kararın önemli hatalarını içerdeki güçler görüyor. Bu nedenle ABD askerinin çekildiği bütün bölgelere yeniden girme yollarını arıyor hem demokratik Suriye güçleri ile ilişkilerini yeniden üst düzeye çıkarmak hem Ankara’yı Ateşkes ikna etmek için çok yoğun bir çaba içerisine girdi.

Diğer tarafta ise durum yönetiminin Kuzey doğu Suriye’ye yönelik izlediği istikrarsız politika Rusya’yı yeni politik diplomatik hamleler yönlendirdi. BM’de Türkiye aleyhine bir karar çıkması engelleyerek Ankara’yı bir mesaj verdi. Suriye ordusunun SDG denetimindeki sınır bölgelerine gelmesi sağlayarak da bu kez Ankara’ya tersten bir cevap vermiş oldu. Rusya SDG’in elinde olan Afrin’in Türkiye’nin denetimine girmesine onay vermişti. Ancak bu kez tersten Ankara’nın savaş açtığı SDG ile yeni bir anlaşma yaparak Suriye ordusunun sınıra gelmesini sağladı. Rusya’nın bu derin hamlesi Ankara’nın saldırılarını zorunlu olarak durması sağladı. Bu bakımdan Rusya’nın askeri politik ve diplomatik hamleleri kendi izlediği stratejik içerisinde belirli bir başarı olduğunu söyleyebiliriz.

Aslında Rusya ile Türkiye arasındaki ilişki hiç bir dönem stratejik olmadı ve dönemsel gelişmeler bağlı ilişkilendiler.

Moskova S400’leri Ankara’ya vererek bağımlılık ilişkisinin geliştirildi. Ancak Suriye politikasında Ankara ile Moskova’nın hiçbir ortak yönü yok. Rusya üzerinde Şam yönetimi anlaşması ve bölgenin Suriye ordusuna devretmesi kararı esas Ankara’yı yeni bir çözümsüzlük krizine sürükleyecektir. El-Bab ve sınır bölgesine Şam yönetiminin devredilmesi çok daha güncel bir talep haline gelecek.

Ankara Rusya karşısında direnecek hali olmadığı göre İdip’te devam eden çözüm kesintisiz devam edecek. Rusya SDG’nin elinde bazı bölgeleri Suriye rejimine verilmesini sağlarken aralarındaki sözleşmeye uygun davranmadığı anlaşılıyor. Türkiye ile SDG arasında çatışma alanı olan ve Serekani arasındaki bölgeye müdahale etmesi ve hatta Türkiye’nin bu bölgedeki operasyonlarına karşı önlem alması SDG tarafında önemli bir güvensizlik yaratacağı ve yeni krizleri tetikleyecek açıktır.

ABD’nin Ankara Kamışlo arasında ateşkes yeniden sağlaması ve olağanüstü gelişmelerin önünü açması Rusya’nın SDG ile daha resmi ve koşulları bağlanmış. Yeni anlaşma sözleşme yapmasının önünü açacaktır. Rusya’nın ABD Türkiye arasında anlaşmayı tepki duyması paralel olarak atacağı adımlar dikkatle izlemek gerekir. Aksi takdirde ABD’nin çekildiği yerlere girme karar vermesi Rusya’nın bütün planlarını bozacaktır.

Suriye Hava Sahası askeri uçuşlara yasaklandı. Rusya’nın insan felaketi gerekçe göstererek uçuşa yasak bölge kararı uygulaması bütünüyle askeri ve politik denkleme göre olacaktır. Rusya ve İran etkisi ile Suriye ordusunun Türkiye sınırına gelmesi Şam için önemli bir politik kazanımdır. Ankara’nın Kuzeydoğu Suriye ve yönelik yaptığı operasyon özellikle Şam rejiminin kendi sınırlarını yeniden kontrol altına alması uluslararası meşruiyet sağladı. Münbiç ve Kobani sınır kapısını Şam’ın bayrağı çekildi. Afrin, El – bab, Münbiç, Kobani, Kamışlo ve Serekani dahil olmak üzere Suriye’nin kuzeyinde bütün sınırları Şam ordusuna verilmesinin bütün koşulları Rusya ve İran’ın SDG’nin Şam’a bağlı 5. kolordu olarak görev yapacak ve Suriye ordusunu askeri kuvvetler olarak özellikle Afrin ve El-bab’da çok daha yoğun olarak yer alacak. Esad Türkiye’nin Suriye topraklarına yönelik saldırganlığı Erdoğan rejiminin yayılmacı hırsla ve geçmiş zamanın ev hanımlarının bir sonucu olup Ankara’yı süreç çerçevesindeki garantör konumunu kaybettirdi.

ABD Türkiye arasındaki ateşkesin pozisyonu ve geleceği Şam’ın elde etmiş olduğu avantaj yeniden o olumsuz bir nokta getirilebilir. Bu risk karşısında şans SDG ile kuracağı ilişkinin düzeyinin ve Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik politikasını netleştirip hukuksal bir zemin oturtmaya zorlanabilir.

Suriye’de ortaya çıkan politik koşullar hiç şüphesiz ki karşılıklı tavizleri zorunlu kılıyor. Ankara’nın bölgeye yönelik operasyonu ve ABD başta olmak üzere koalisyon güçlerinin çekilmesi yeri arayışlara yöneltti. SDG Rusya üzerinde ile bazı anlaşmalar yaptı bu anlaşmaların içeriği hakkında çok fazla bilgi olmasa da Şam rejiminin elinde olan bazı bölgeleri girilmesine izin verdiği görülüyor. Şüphesiz anlaşmanın içeriği tam bilinmeden bir fikir yürütmek zor.Anlaşmanın önemli bir gücünün İran olduğu unutmamak gerekiyor. 2 hafta önce duruma göre daha fazla taviz verilmesi gerekecek ancak bölgenin politika statüsünün ilişkin olarak Rusya ve İran’ın baskısıyla daha çok Rusya’nın kendi ülkesinde uyguladığı özel bölgeleri statüsünün benzer politik bir satış tarafından kabul edilebilir. Aksi takdirde askeri ve politik isteksizlik devam eder.

Önemli olan oluşan ittifakın kalıcılığı ve belirli ilkeler üzerinde olmasıdır. Çünkü Esad rejimi güçlü değil ve gücünü mutlak olarak test etmesi de zor görünüyor. Rusya’nın ve İran’ın desteğiyle varlığını bir yere kadar sürdürebilir yani Suriye Anayasası’nın yazılmasında sonra iktidar dengeleri ciddi değişecektir. Şam’da iktidar olmak isteyen kim olursa olsun Rojava’ya ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle SDG Suriye’nin iç politika denkleminde stratejik rolünü oynamaya devam edebilir. SDG’nin önümüzdeki süreçte Birleşmiş Milletler’deki anayasa komisyonu’na katılması Şam rejimi tarafından doğrudan desteklenebilir.
Önümüzdeki süreçte başta Suriye olmak üzere Irak, İran ve Türkiye’de çatışmalı ortamın sona edirilmenin koşulları bu coğrafyada yaşayan tüm farklılıkları anayasal güvence altına alınarak sona ereceği bilinmelidir. Aksi takdirde yaklaşık 100 yılı aşkın bir süreden beri devam etmekte olan çatışmalı ortam bugün olduğu gibi yarında devam edeceği bilinmelidir. Bir başka husus ise özellikle çatışmalı ortamın sürdürülen inkâr ve ret politikalarının sonucu olduğu bir kez daha dile getirmekten fayda görüyorum.

Saygılarımla…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri