Ömer Hayyam

Dünyada kimi insanlar vardır ki; ismini duyduğumda ; saygı göstermek için ayağa kalmak gereğini duyarım. İşte bu insanlardan birisi de Ömer Hayyam’dır.

Ömer Hayyam, İran da Nişabur’da, 1048 yılında dünyaya gelmiştir. 1122 ? yılında Hakk’a yürümüştür. Ömer Hayyam, 11- 12 yüzyıl da, Selçuklular döneminde yaşamıştır. Asıl adı “Gıyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El-Hayyam”dır. Babası çadırcılık yapmıştır. Çadırcı anlamına gelen Hayyam ismini, babasının mesleğinden almıştır.” (Ana Britannica, cilt 17, ilgili madde.)

Ömer ise, hayat, canlılık, dirilik anlamındadır.

Ömer Hayyam, Nişabur ve Belh’te öğrenim görmüş ve daha sonra da Semerkand’a gitmiştir. Orada Cebir üzerine risaleler yazmış ve kısa bir süre sonra ünü yayılmıştır. Selçuklu Sultanı Melikşah, “Takvim Sistemi” oluşturması için, Hayyam’ı saraya davet etmiştir. Birçok bilginle birlikte Isfahan’da bir gözlem evini kurmakla görevlendirilmiştir. Nişabur’a döndükten sonra, orada ders vermeye başlamıştır.

“Ömer Hayyam, Belh’te Şeyh Muhammed Mansur ve İmam Muwaffaq Nişhapuri gibi hocalardan ders almıştır.” (Zeynel Öztürk, Bâtıni Edebiyatın Dört Aykırı Şairi; Alter Yay. 2014, s. 9). “Ebu’l-Vefa (940-988), İbn-i Yûnus (950-1009, Mısırlı Matematikçi, astronomi) , İbn-i Heysem (965-1040; fizikçi, filozof), Bîrûnî (973-1050 Gök bilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih) ve İbn-i Sînâ (980-1037, tıp, astronomi, filozof) vs. gibi İslâm aleminde yetişmiş fen âlimlerinin eserlerinden faydalandı. ” http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar

Ömer Hayyam, zamanın ruhunu çok iyi yakalayan ve döneminin üst bilincine sahip olan bir üşünür ve ozandır. O, korkusuzca dizeler yazmış ve Şathiyeler ortaya koymuştur. Tanrı’yı, evreni, insanı, yaşamı vs. en ince ve derin felsefi söylemlerle sorgulamış, gerçeği aramış ve ulaştığı bilgileri çekinmeden dizelerine yansıtmıştır.

Hayyam, yaşadığı zaman boyutunda birçok ünlü kişilerle tanışmış ve toplumsal olaylara karşı hep duyarlı olmuştur. Bu ünlüler arasında Nizamülmülk (Selçuklunun ünlü veziri), Hasan Sabbah’tır. Ömer Hayyam, özellikle Hasan Sabbah’ın en yakın arkadaşı, yoldaşı ve fikirdaşıdır. Hasan Sabbah, Alamut Kalesi’nin ünlü komutanıdır. Nizar-i İsmaililiğin önderi ve Bâtıni düşüncenin temsilcisidir. Sabbah, özellikle gericilikle mücadele eden ve Selçuklu’nun halkı ezen yönetimine başkaldıran ve inancın biçimsel yanını değil özünü öne çıkaran bir anlayışın ve uygulamanın içinde olmuştur.

Ömer Hayyam, bâtıni algının düşünsel besinini yansıtan kalemi olmuş ve böylece dönemin en önemli bilginleri arasına girmiştir.

Hayyam, özellikle aynı dönemde ve aynı bölgelerde yaşayan Gazali (1048-1058-1111)’nin düşüncelerini, görüşlerini, bağnazlığını, tutuculuğunu yermiş birçok Rubailerinde Gazzali’nin görüş ve düşüncelerini eleştirmiştir.

Ömer Hayyam’ın en çok beslendiği kaynak bâtıni algı olmuştur. Hayyam, kendisinden önce yaşamış olan bâtıni bilgelerden ve düşüncelerden etkilenmiştir. Özellikle 10. Yüzyılda İran’da, ” kardeşlik, sevgi, güven, dostluk” vs gibi değerleri savunan; aynı zaman da tüm dogmatik söylemlerin yerine doğa bilimlerini ve felsefeyi koyan; bilimi önceleyen; “her bilincin herkese açıkça verilemeyeceğini” ve bundan dolayı bilinci de aşamalara ayıran ve böylece bilgiyi de aşamalar halinde vermeye çalışan vs. İhvan-ı Safa (Temizlik- Arılık Kardeşler) adıyla bir düşünce akımı ortaya çıkmıştır. Ve bunlar, kendi adlarını taşıyan bir okul kurmuşlardır. Bu okul da bir çok bilge, düşün insanı yetişmiştir.

İşte bu düşünce akımının ortaya koyduğu değerler ve düşünce sistematiği bir çok bilge gibi, Ömer Hayyam’ı da etkilemiştir.

Ömer Hayyam, şair kimliğinin yanında, matematik, felsefe, doğa bilimleri, toplum ilimleri, astronomi vs. gibi konularla da ilgilenmiştir.

Yaşamı boyunca gericiliğe, hurafeye, büyücülüğe, yobazlığa, her türlü doğmaya karşı koymuş ve yaşamını bunlarla mücadeleye adamış bir aydındır. Üretkenliğiyle yalnız çağında değil, tarihsel boyutta da hep diri kalmıştır. Çünkü O’nun rubailerini okuyan milyonlarca insan vardır. Hayyam, yaşadığı dünyayı önemseyen ve onun nesnel gerçekliğini bilen ve hayata anlam katmaya çalışan bir bilgedir. Bu bağlam da dünyanın nesnel gerçekliğini şu dizelerle ortaya koymuştur:

Biz olmasak da, dünya olacak zaten
Bizden ne iz, ne eser alacak zaten
Yokken ne eksik ise, varken artacak
Olsak, olmasak aynı kalacak zaten
! (Yalçın Aydın Ayçiçek; Hayyam Rubaileri Külliyatı; Demos, 2009).

Hayyam, evrensel oluşun ve dünyanın gerçekliğinin insanın öznel bilincine bağlı olmadığını; insan olmasa da evrenin veya dünyanın var olduğunu; her varlaşan şeyin var olana yeni şeyle kattığını vs. açıkça dillendirmiştir. Bu diyalektik ve dirimselci algıyı dile getirmiş ve bu görüşlerini zaman ötesine taşımıştır.

Hep boşaltmış kendini, boşalttıkça dolmuştur
Hem testi, hem testi de lal bir şarap olmuştur
Ömer Hayyam gelmiş, gezmiş felek çarkında
Hiçlik varken burada, O hep çokluk bulmuştur
(Ayçiçek, age. s. 13).

Bu dizeler karşısında söylenecek ne vardır bilmiyorum. Hayyam, günümüz de ki kuantum fiziğinin bilgisiyle konuşuyor sanki… “Boşalan dolar, dolan boşalır”; “hiçlik varken, heplik, heplik varken hiçlik olanı anlamak ve bunların birbirlerine dönüştüğünü algılamak; hiçlik olanın bütünsel ve alanı; hepliğinse bedensel ve çokluğu vs. oluşturduğunu kavramak” gerçekten de önemli bir düşüncedir. Bunu Hayyam’da görüyoruz.

Ömer Hayyam; yaşamı boyunca, insanlığa güzel değerler katmak için çaba göstermiş ve ortaya koymuş olduğu değerlerle de, hak ettiği aşamaya ulaşmış ve insanlığın ortak belleğinde yer almıştır. Ömer Hayyam, ölümsüz dizelerin yaratıcısıdır.

O, insan aklına değer veren, nükteyi önemseyen, ironik görüşleriyle hem güldüren ve hem de düşündüren bir ozan, bir bilim insanı olmuştur.

Ömer Hayyam, mutezile akımına, İsmaili düşüncesine, Sabaiye akımına vs yakın durmuş ve yaşamı boyunca bâtıni bir anlayışı benimsemiştir.

Mutezile akımı, aklı öne çıkaran, insanın özgürlüğünü savunan, tutuculuğa, Ortodoks İslamın kimi anlayışlarına karşı bir duruş geliştiren farklı bir yapı ortaya koymuştur. Mutezile, ayrılanlar anlamına gelir. Yani Ortodoks İslam’ın görüşlerinden ayrılanlar ve farklı düşünenler Mutezile görüşü altında yeni bir akım başlatmışlardır. Öncüleri Vâsıl Bin Ata’dır. (699-749). Buna göre bilincimizin, görüşlerimizin kaynağının doğadan geldiğini, akıl ve bilincin olay ve olguları değerlendirmede en temel yöntem olduğunu söylemişler; insan iradesinin tamamen insanın kendisine ait olduğunu ve iradesini kendi özgür kararlarıyla oluşturduğunu belirtmişlerdir. Mutezile’ye göre, yazgı, kader vs. geçerli değildir. Çünkü insan, eylemde bulunan bir varlıktır. İnsanın eylemini de belirleyen içinde yaşadığı maddi dünyadır.

Ömer Hayyam’da yaşamı boyunca bu görüşleri ve düşünceleri savunmuş ve aklı, bilimi, doğanın işlevselliğini ve insanın özgürlüğünü şiirlerinde çok derin bir konumda işlemiştir. Mutezile’nin en etkili ve yetkin kalemlerinden biri olmuştur.

Buna karşı çıkan Ortodoks İslam’ın yandaşları ve savunucularıysa Mutezile anlayışına alabildiğine saldırmışlardır. Bunların başında ise o dönem Gazali gelmektedir.

Gazali ve onun gibi düşünenler, öyle ki dünyada insanların zevk duyduğu her şeyi “günah ve yasak” olarak değerlendirmişlerdir. Bunlar, hemen her olayı, insanla ilgili tüm şeyleri iki ölçüt üzerinden değerlendirmeye çalışmışlardır. Buna göre, yapılan şey, yenilen-içilen yiyecekler “Günah mı? Sevap mı?” temelinden olayları ele almışlardır. Böyle olunca da olaylara hep biçimsel yaklaşmışlardır. Tutucu, gerici ve dinci bakışın en temel anlayışı “sonuçtan sonuç çıkarma” anlayışıdır. Oysa her olay ve olgunun nedenselliği ve kendini var kılan bütünselliği önemlidir.

El Gazali; (1058-1111); Gazali, vahiy (Tanrı buyruğu veya emirleri) öne çıkaran ve aklı olguları açıklamakta yetersiz gören bir düşünceye sahiptir.

Gazali’ye göre, “akıl ne var oluşu ne de Tanrı’yı anlamaya yetmez. Çünkü aklın alanı dardır. Dolayısıyla “akıl” insanı yanıltır” demiştir. .

Gazali, insanın duyu organlarının da gerçeği anlamak için yetersiz olduğunu belirtmiştir.

Gazali, felsefeye karşı da bir duruş sergilemiş ve vahiy’i gerçeğe ulaşılacak en önemli değer olarak görmüştür.

Gazali’nin belirttiğine göre, insanlar gerçeğe iki yolla ulaşabilirler. Birincisi vahiy (tanrısal bildiri), ikincisiyse esindir (içe doğuştur). Buna karşın, Ömer Hayyam, aklı ve bilimi öne çıkarmış ve insanların gerçeğe akılla ve bilimle varabileceğini belirtmiştir.

Ömer Hayyam olaylara diyalektik bir mantıkla bakmasını bilmiş ve bundan dolayı da yaklaşımı her zaman bilimsel olmuştur.

Ömer Hayyam’ın olayların nedenselliği ve bütünselliği içinde bakması onun aynı zamanda Bâtıni bir anlayışa sahip olmasının da bir etkisi vardır. Çünkü Bâtınilik bir olayın veya olgunun biçimine değil, özüne, içeriğine önem vermektir.

Bu her iki duruş (Mutezile ve Bâtınilik) Ömer Hayyam’a o ölümsüz dizleri yazdırmıştır.

O, yobazın yasak saydığı “Şaraba” değişmeceli bir anlam yükleyerek, şarabı dünyasallaşmanın, özgürleşmenin “bir simgesi” olarak görmüştür. Hayyam, kendi görüşlerinden hiçbir zaman ödün vermemiş bir ulu ozan, bir bilim insanıdır.

Hayyam, görüşlerini, eleştirilerini Rubailer yazarak yapmıştır. Hayyam’ı zaman ötesine taşıyansa rubaileri olmuştur.

Rubailer kısa ve öz şiirlerdir. Dörtlükler halinde yazılan Rubailer az sözcükle çok şey söyleme sanatını içerir.

Hayyam’da “şarap” aynı zamanda bir kültürdür, bir estetik duygudur, bir yaşama biçimidir. Bu bakımdan “şarap”, dünya nimetlerine sınır koyan gerici anlayışa, bir karşı duruş ögesidir. Hayyam’da “Şarap” bir özgürleşme, laikleşme, yaşamı dünyevileştirme hareketidir.

Ezel sırlarını ne sen bilirsin, ne ben?
Bu muammayı ne sen okursun, ne ben?
Sen ile ben dedikodusu var, perde arkasında
Perde kalktı mı? Ne sen kalırsın, ne ben!
(Öztürk, age. s. 16)

Hayyam, bir bilgin, bir mürşit. Evrenin ve oluşun sırrını çözmeye çalışıyor. Varlığın var edicisini merak ediyor. Ama insanın evrensel sırrı çözemeyeceğini de vurguluyor. Çünkü evren veya doğa sırlarla dolu… Öyle ki bir insanın kendi bedeni bile kendisine sırlı… Bakınca göremediği sonsuzca gerçeklikler, olgular ve oluşumlar var. Her şeyin içinde insan tarafından algılanamayan nice gerçeklikler var… Bu bağlam da insanın, evrensel var oluşu bütün gerçeğiyle algılaması, insanın dar algısıyla olanaksızdır… İşte bu bir perdedir. Hayyam, “eğer insan bilinci, tüm bu oluşları ve oluşları var eden en temel özü vs. kavrarsa o zaman perde kalmaz”  ve perde kalktığında insanın kendi gerçekliği de görünür; o zaman da hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı” ortaya çıkar” demektedir.

“Ömer Hayyam, bir düşünür, bir ozan, bir matematikçi ve diğer bilim dallarıyla uğraşmış bir bilgindir.” (Cengiz Özakıncı; İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü; Otopsi Yay. 2000, s. 103). Ama bana göre, Ömer Hayyam’ı uzama taşıyan ve tarihsel boyutuyla geçmişten geleceğe akmasını sağlayan O’nun ölümsüz dizeleridir.

Sen sofusun, hep dinden dem vurursun
Bana sapık, dinsiz der durursun
Oysa ben ne görünüyorsam O’yum
Peki sen, ne görünüyorsan O’musun
? (Özakıncı; age, s. 103)

Hayyam, bu dizelerde dini değerleri kullanarak insanları kandıran ve biçimsel ibadetle özü ortadan kaldıran din tacirlerini eleştiriyor.

Bu dünyadan başka dünya yok arama
Senden, benden başka düşünen yok, arama!
Vazgeç ötelerden, yorma kendini
O var sandığın şey yok mu; O yok, arama
! (Özakıncı, age. s. 104)

İnsanları, toplumlar nasıl etkilerse, toplumları da insanlar bir araya gelerek oluştururlar. İnsanlar değişime uğradığı gibi, toplumlar da değişirler ve insanlar eylemleriyle değişimi çabuklaştırabilirler. İnsanların bilgi düzeyleri ve yaşadıkları toplumun yönetimine bilinçli ve örgütlü katılımları, o toplumun değer yargılarını daha anlamlı bir konuma getirebilir ve toplumların ileriye doğru özgürleşmesini sağlayabilirler. Ama toplumu ileriye doğru değiştiren en önemli etken sanattır.

Sanat, insana özgüdür ve insan dışında hiçbir varlık sanat yapamaz. Sanat, doğada olmayan, ancak betimleme, tasarımlama ve imgelemle bir şeyi bedenleştirme, kimliklendirme ve soyutu somuta, somutu soyuta dönüştürme işlevidir.

Beni özene, bezene yaratan kim? Sen!
Ne yapacağımı da yazmışsın önceden
Demek günah işleten de sensin bana
Öyleyse nedir o cennet, cehennem? (Öztürk, age. s. 20)

Hayyam, “kader” anlayışına karşı çıkıyor ve bu tür karşıt düşüncelerin bir arada bulunmasının Tanrı düşüncesine aykırı olduğunu belirtiyor.

Sanat, insanlaşmanın ve özgürleşmenin en temel aracıdır. Hayyam’da ürettiği dizeleriyle insanı özgürleştirmeye çalışmıştır.

Hayyam, sanatıyla yaşadığı toplumda ki tutucu değerlere, katı inançlara karşı bir duruş sergilemiş ve insanı baskılardan ve dinsel dogmalardan kurtarmanın savaşımını vermiştir. Hayyam’ın ürettiği birçok rubaileri vardır. Yaklaşık 900 yıl önce yazılan o rubailer bugün de insanları aydınlatmayı sürdürmekte ve sö konusu rübailer bugün bile değerlerini olduğu gibi korumaktadırlar.

Ömer Hayyam’dan Rubai Örnekleri:

Bütün yaratılışta, amaç bizleriz
Akıl gözünden bakan, birer cevheriz
Şu dünyayı bir yüzük sayarsan eğer
Bizler ki o yüzükte bir mücevheriz.
* * * * * *
Güzel, çirkin fark etmez, görenler için
Cennet, cehennem aynı; sevenler için
Yastığı taş ya da yün, atlas, çul birdir
Aşk yoluna başını verenler için.
* * * * * * *
Şarap içki üstüne toprak dolunca
Arkadaş, eş dostlar hep yok olunca
Kimselere söyleme, şu büyük sırrı
Hiçbir lale açamaz, bir kez solunca
* * * * * * * * * *
Kur’an ki en büyük söz, okuruz onu
Ara sıra, bir çift göz, okuruz onu
Şu kadehin üstünde bir ayet var ki;
Her yerde, her zaman, öz; okuruz onu.
* * * * * * *
Sen fermanla, biz işle çalışıp bayılırız
Şimdi sarhoş olsak da, birazdan ayılırız
Sen insan kanı içtin, bizlerse üzüm kanı
Söyle şimdi hangimiz, canavar sayılırız.

1-) Hayyam’ın Türkçe Yüzü ;Yalçın Aydın Ayçiçek ;Can Yay. 2004
2-) Hayyam ve Rubailer; Abdülbaki Gölpınarlı
3-) Cengiz Özakıncı; İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü; Otopsi Yay. 2000
4-) Yalçın Aydın Ayçiçek; Hayyam Rubaileri Külliyatı; Demos, 2009).
5-) Ana Britannica, cilt 17
6-) http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitabla
7-) Zeynel Öztürk; Bâtıni Edebiyatın Dört Şairi; Demos Yay.2014

EN SON EKLENENLER