Değişim önce zihniyette başlar

“Özgür olmadıkları halde, kendilerini özgür sananlar kadar hiç kimse tutsak olamaz.” GOETHE.

Evren, birbiriyle ilgisiz, birbirlerinden ayrı, birbirlerine bağımlı olmayan nesnelerin ve olayların rastlantısal hali değil: tam tersine organik olarak birbirlerine bağlandıkları, birbirlerini karşılıklı olarak etkiledikleri bağımlı ve birleşmiş bir bütündür. Evren, milyarlarca yıllık zamansal bir devinim içinde değişim, dönüşüm, gelişmeyi gerçekleştirdiği mekânsal faktörle birlikte, olanca gizemliliğine ve karmaşıklığına rağmen, kendi içinde muazzam ve muhteşem bir uyumu ve bütünlüğü ısrarla sürdürüyor.

Evren yasalarının doğal işlevi gereği, dıştan gelen her türlü müdahaleye, yani hegemonik (kapitalist sistemi) sistemlerden kaynaklı saldırılara karşı felaketlerle (sel, heyelan, erozyon, kuraklık, tsunami, iklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, vb.) cevap vermektedir.  Son yüzyılda daha çok kâr etme ve de kazanma hırsından kaynaklı olarak kuralsız sanayileşme ve yaygınlaşan doğa kıyımlarından dolayı doğasal kirlenmeler yaşanıyor. Bu doğasal kirlenmeler sebebiyle evrendeki oksijenin azalması, onun yerine zararlı gazların salınması ile karşı karşıyayız! Bütün bu olup bitenler de gösteriyor ki; birinci doğa kendi özgür ve doğal akışına baskı ve dayatmayı kabul etmiyor.

Hepimiz biliyoruz ki; toplumsallaşma, insan olmanın en temel ve biricik koşuludur. Ne kadar eskilere gidilirse gidilsin, insanın bir grup ya da gruplarla yaşadığı kesindir. Sosyoloji de her toplumda var olan bu bütünlüklü görünüme toplumsal yapı adı veriliyor.  Bu durum ise birey ve toplumun en uygun denge düzeyinde birbirini besleyen karşılıklı bağımlılık ilkesinden doğan ve eşitliği, özgürlüğü koşullayan sorumluluk duygu ve bilincinin gelişip derinleşme halidir. Bu temel özellikler birinci doğa da (evren) gizemli halde bir devinim-dinamizm içindeyken, insan toplumsallığında ise tüm bunlar bütün ihtişam ve muhteşemliği ile kendisini dışa vurmuş, açığa çıkarmış evrenin bir tezahürü gibidir.

Yine doğal toplum yapılanmasında eşitliğin ve özgürlüğün teminatı olan yaşam ilkesi, “birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için” olan erdemli ve ahlaki duruş, birinci doğa’nın izdüşümünün ta kendisidir. Ancak ne yazık ki, beş bin yılı aşan baskıcı, hegemonik sistemin kendisini hem birinci doğaya ve hem de toplumsal doğaya dayatmasıyla birlikte, her şey altüst edildi. Yetmedi, en başta “birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için” düşünce, zihniyet duygusunu dejenere (yozlaştırarak) ederek doğal toplum üzerinde egemenlik kurup, kendi zehrini beyinlere enjekte etti.

Zira birey özgürlüğe yatkın olduğu gibi, kendisini bilgi ve bilinç ile beslememesi halinde yanlış, kötü ve çirkinin etkisine, farkında olarak ya da farkında olmadan girebilme özelliğine de sahiptir. Baskıcı hegemonik sistem, öncelikle kendisini bilgi ile beslememiş, kötü ve çirkinin etkisine girmeye mehili olanı etkiler. Etkilediği, açıkçası devşirdiği bu kişiliklere de toplumu asimile ve manipüle etme ve de toplumsal değerlerin çürütülmesi ve içinin boşatılması, görevini verir! Zulüm tanrılarına koltuk değneği olan, onların yanında yer alan ve onların soytarılığını yapan devşirmelere diyoruz ki;  tarihteki örneklerinde gördüğümüz gibi, gün gelecek çok kötü biçimde anılacaksınız, geç olmadan zulüm tanrılarına koltuk değneği olmaktan vaz geçin…

Kendi küllerinden kendini yeniden var ederek oluşturulacak eşitlik ve özgürlük bilinci ölümsüz toplumu ifade eder. Zira ölümsüzleşme insan hakikatine ulaşmanın temel felsefesi değil midir? Devir kuramı bunu ifade etmez mi? Damladan derya olmak için insan önce kendi özgürlüğünü yaratmalı ve bu yolla yeni bir “var etme gücü” edinmelidir! Akıl insanın olgunluğunu (insan_ı kâmil), insanın rotasını, dengesini ve yaşama düzenini belirleyen ve bedeni harekete geçiren mekanizmadır. “Kaybedilen şeyi, kaybedilen yerde aramak ve bulmak”, vardan var oluş hakikatidir.

Sonuç: Sorunu yaratanlardan çözüm beklemek abesle iştigal etmektir… Değişim önce zihniyette (anlayış ve düşünüş’te) başlar diyerek, kaybettiğimiz ya da kaybetmek zorunda bırakıldığımız değerlerimizle buluşarak, hakikatimize sahip çıkacağız!  Evet, yarınlara güzel şeyler aktarabilmek için kendimize verdiğimiz bir sözümüz var. Yani yol diliyle söyleyecek olur isek kendimizle ikrarlaştık! Aşk olsun ikrarında duranlara. Zalimlere inat yolundan dönmeyenlere ve boyun eğmeyenlere bin selam olsun… Aşk İle.

EN SON EKLENENLER