Hakk Yol’a yoldaş olmak

“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesine de hedef olarak yaşadım.”Giordano BRUNU.

Yol’umuzu geleceğe sağlıklı bir şekilde taşımak ve yarınlarımızı özgür kılmak için Yol’umuza, felsefemize, kültürümüze ve değerlerimize sahip çıkmak gibi bir zorunluluğumuz var! Kadimden günümüze Kızılbaş-Alevi-Bektaşi inanç sistemi zulme, sömürüye, sınıfsal uçurumlara, doğa tahribatına, hayvan katliamlarına, kadının köleleştirilmesine ve eşitsizliğe karşı bir felsefe ve ahlak-politik sistem olarak gelişti.

Kızılbaş-Alevi-Bektaşi inanç sistemi sınıflı, devletli uygarlığa karşı yarattığı ocak sistemiyle, değişik coğrafyalardaki aşiretleri (boyları), kültürleri (etnik kimlikleri) aynı inanç ve yaşam felsefesi etrafında, Ocak-Ana-Mürşid-Pir-Talip bağlarıyla rızalığa ve ikrara dayanan, demokratik yönü ağır basan bir yaşam sistemiyle birleştirdi.

Kızılbaş-Alevi-Bektaşi inanç sistemi bütün bunlarla yetinmeyip kendi içinde dayanışma kültürünün bir nüvesi olarak Yol Kardeşliği  (müsahiplik) ve kirvelik kurumunu yarattı. Yaratılan bu değerler ve bu oluşumlar tarihsel bir devrim niteliğindedir. Müsahiplik ve kirvelik kurumu günümüzdeki anlamıyla bir toplumsal ‘sigortadır.’  Günümüzde toplumumuzun bu kurumlara daha çok ihtiyaçları vardır.

Yıllardır toplumumuz üzerinde yoğun bir şekilde uygulanan asimilasyon ve manipülasyon (hileyle yönlendirme) politikalarına garşı durmak ana’sıyla, pir’iyle, mürşid’iyle ve talib’iyle topyekün hepimizin görevi! Yarattığı kurumsallıklarla toplumu birleştiren, birbiriyle kaynaştıran kadim değerlerimizi yarınlara sağlıklı bir şekilde taşıma gibi bir sorumluluğumuz var…

Kızılbaş-Alevi-Bektaşi inanç sistem’inde toplumların, halkların ya da kişilerin inançlarından dolayı aşağılanması, horlanması yoktur, açıkçası insanlığa ve hiçbir canlıya düşmanlık yoktur, zulme karşı bir direni, mazlumun yanında yer alış geleneği mevcuttur. Bu nedenle diyorum ki; insanlık değerleri toplumların yaratımıdır ve toplumlara aittir. Toplumun anlamsal ve yapısal gelişimiyle ortaya çıkan kadim değerleri, egemen sistemler tarafından gasp edilmediği müddetçe masumluğunu korurlar.

Sümer Rahipleri insanların inanç sisteminin içine sızmamış olsalardı, sadece maddi bollukla insanları köleleştirmeye ikna edemezlerdi.  Egemenlerin oluşturduğu dinsel kurumlar her dönem inanç sisteminin içine girer ve insanların zihnini bulandırmaya, uyuşturmaya, kendi olmaktan çıkarmaya çalışır. Şu notu da düşmeden olmaz; egemenler bütün bunları yalnız ve tek başına yapmamaktadır, bütün bunları yine toplumun içinden çıkmış ‘çürük’ elmalarla yapmaktadır. Böylesi durumlarda, “ağacın kurdu kendi içinde olur” deyimi hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Her şeyden önce bilinçli ve örgütlü bir toplum olup, ne olduğumuzu bilerek değerlerimize sahip çıkalım. Boz Atlı Hızır cümlemizin yar ve yardımcısı olsun, darda, zorda kalanın elinden tutsun ve kim ne istiyorsa onun da muradını versin. Aşk ile.

EN SON EKLENENLER