S-400 füzeleri mi önemli SA-8 roketleri mi?

FERDA ÇETİN

Hikaye, Türk uçaklarının, 24 Kasım 2015 günü Suriye sınırında, Rus Hava Kuvvetleri’ne ait Su-24 tipi savaş uçağını düşürmesiyle başladı.

Ardından Türk Genelkurmayı, “Türk hava sahasını ihlal eden ve milliyeti bilinmeyen bir uçağa, devriye görevi yapan iki adet F-16 uçağımız angajman kuralları çerçevesinde müdahalede bulunmuştur” açıklaması yaptı.

Rusya Savunma Bakanlığı bu açıklamaya, “uçağımızın tüm uçuş boyunca Suriye sınırları içinde olduğunu kanıtlayabiliriz” diye karşılık verdi.

Tayyip Erdoğan, Rus uçağının düşürülmesi emrini kendisinin verdiğini belirtti.

30 Kasım 2015’te, Paris’teki iklim zirvesine katılan Putin, Rus savaş uçağının düşürülmesi “dev bir hatadır” diyor, DAİŞ’in petrol ticaretini Türkiye üzerinden yaptığını söylüyordu.

Tayyip Erdoğan, “bu iddialar kanıtlanırsa ben bu makamda durmam” demiş ve Putin’e seslenerek “aksi halde sen o makamda durur musun?” diye sormuştu.

2 Aralık 2015 günü Putin’in yerine, Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Anatoly Antonov, Erdoğan’ı yanıtlıyordu. Antonov, askeri uzmanları ile birlikte, Moskova’da saatler süren ve uydu görüntüleri üzerinden yaptığı sunumda,Türkiye-DAİŞ ilişkilerini anlattı. Antonov, Türkiye’nin Suriye ve Irak’tan çalınan petrolün en büyük alıcısı olduğunu belirtirken, “elimizdeki bilgilere göre, Erdoğan ve ailesi DAİŞ ile işbirliği içindedir” diyordu.

Uydu görüntüleri çok netti ve Türkiye-DAİŞ ilişkileri ayan beyan ortadaydı.

Erdoğan istifa etmedi ama gerilim de durmuyordu.

6 Aralık 2015 günü, Rus donanmasının Karadeniz Filosu’na ait gemilerinden 158 borda numaralı ‘Caesar Kunikov’ İstanbul Boğazı’ndan geçiyordu. Geçiş esnasında geminin güvertesinde duran bir asker, omuzunda ateşleme pozisyonunda, Strela SA-2 tipi bir füze tutuyordu. Füze, alçak irtifadaki uçak ve helikopterlere karşı kullanılan cinstendi. Geminin üzerindeki Rus askeri, gemi İstanbul Boğazı’nı geçinceye kadar omuzundaki füze ile aynı pozisyonda kaldı. Ruslar, birilerine ve bir yerlere mesaj veriyordu.

TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu mesajı almıştı, “Rus savaş gemisinin üzerinde askerin, gemideki füzeyi ya da uçaksavar gibi şeyleri göstererek geçmesi sadece provokasyondur. İnşallah münferit olur, doğru bir yaklaşım değil” diyerek tepki göstermişti.

HPG gerillaları, 13 Mayıs 2016’da Çukurca’da TSK’ya ait kobra tipi bir helikopter düşürdü ve helikopterin düşürülme anına ilişkin görüntüleri yayınladı. Gerillanın kullandığı füze ile, Rus gemisinin üzerindeki askerin omuzunda tuttuğu füze aynı tiptendi.

Bu olay Türkiye’de gündem haline gelmiş ve ciddi bir kaygıya yol açmıştı.

Gazeteciler, askeri uzmanlar tartışıyordu.

Herkes aynı noktaya dikkat çekiyor, PKK’nin uçaksavar füzesi kullanmasının dengeleri değiştirecek yeni bir durum olduğunu belirtiyordu. Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, “bu ezber bozacak bir gelişme” diyordu.

Kadri Gürsel, 17 Mayıs 2016 günü, “Savaştaki kritik soru ‘Cobra’savar füze kaç tane?” başlıklı yazısında “bazı silahlar vardır, savaşların gidişatını değiştirir ve siyasi sonuçlar yaratırlar. Tarihte örneği çok” diyordu.

Yakın örnek Afganistan savaşıydı. ABD, Afganistan’daki savaşçılara uçaksavar Stinger füzeleri vererek savaşın seyrini değiştirmiş, Sovyetler Birliği’nin, Afganistan’da Talibanlar karşısında ağır bir yenilgi yaşamasına yol açmıştı. ABD, bir bakıma Vietnam yenilgisinin rövanşını almıştı.

MHP Milletvekili Ümit Özdağ, “bu saldırı, örgütün Suriye iç savaşı sırasında hangi ileri teknoloji ürünü silahlara eriştiğini göstermesi açısından çok önemlidir” diyor, “helikopterimiz muhtemelen SA-7 ya da SA-8 roketiyle vuruldu” diye ekliyordu.

Tartışmalar ve kaygılar aynı kapıya çıkıyordu:

PKK’de çok sayıda füze varsa ve artık bunları kullanmaya kararı vermişse savaşın gidişatı değişecekti. Türk güvenlik güçlerinin hava aracı ve buna bağlı personel kayıplarındaki dramatik artışlar sonucunda kara birliklerine hava desteği sağlamak ve PKK’ye karşı havadan baskı kurmak zorlaşacağı için PKK daha rahat hareket etmeye başlayacaktı.

Uzmanlar, saldırıda kullanılan füzenin Rus yapımına benzediğini söylerken, PKK’nin bu silahlara nasıl ulaştığının ya da ellerinde kaç tane bulunduğunun bilinmediğini söylüyordu.

AKP hükümeti, MGK, TSK, MİT ve bir bütün olarak Türk devleti, büyük bir tedirginlik içindeydi. Ki o tedirginlik bugün de olduğu gibi devam etmektedir.

Rusya ile yaşanan gerilimi ne pahasına ve hangi tavizler karşılığında olursa olsun sona erdirmek dışında, Türkiye’nin ikinci bir seçeneği yoktu.

Nitekim bu tarihten sonra Erdoğan ve Türk yetkilileri, Rusya’ya karşı restleşme çizgisinden yılışma politikasına doğru keskin bir dönüş yapmış, Rusya’ya mahkûmiyet dönemi başlamıştır.

O günden bugüne Türkiye Rusya’ya, Erdoğan Putin’e mahkûmdur.

Bu mahkûmiyet İdlib ve Suriye’de derinleşerek devam etmektedir.

Türkiye için asıl mesele Rusya’dan S-400 füzelerinin alınması değil, Kürt savaşçılara SA-7, SA-8 roketi verilip verilmemesidir.

kaynak: özgür politika

EN SON EKLENENLER