SAVAŞIN YENİ AŞAMASI

DAİŞ’in başlattığı, daha sonra Erdoğan’ın Kürtlere karşı bir savaşa dönüştürmeye çalıştığı bölgemizde yaşanan savaş, şiddetlenerek devam ediyor. Birkaç gündür savaşın çok önemli yeni bir aşamasına girildi. Savaşın bu yeni aşamasında, Erdoğan ve Türk devleti açısında, o çok konuştukları hem Türk devleti açısında, hem de özellikle Erdoğan açısında, çok kritik bir sürece girildiğini söylemek gerekir.

Erdoğan ve Türk devleti, şu ana kadar DAİŞ ve türevi çeteler aracılığıyla savaşta istediğini yapmaya çalışıyordu. O dönemde bilindiği gibi Türk devleti Rusya ve İran  ile birlikte hareket ediyordu. Bir süredir Türk devleti doğrudan askeri güçleriyle ve açıktan savaşta taraf olarak yerini aldı.  Ve şimdi ise savaş doğrudan devletler arasında yaşanmaktadır. Savaşın bir tarafında işgali ortadan kaldırmak isteyen Suriye ve Rusya karşı tarafında işgalci Türk devleti ve beslediği DAİŞ’çi çeteler. 

Durumu anlayabilmek amacıyla biraz daha yakında bakalım. Erdoğan’ın temel stratejik politikası, yeni Osmanlıyı inşaa etmek, bu konuda en büyük engel olarak gördüğü Kürt direnişini kırmaktı. Bunun için Rusya ve İran ile kendince ittifak kurdu, bunun için Suriye tarafında işgal edilmiş olan Kürdistanı ve Suriye’yi işgal etmeye çalışıyor. Erdoğan Rusya ile bir dizi angajmana girdi, İran’la planlamalar yaptığını hesaplıyordu. Özetle Erdoğan’ın hesabı da büyüktü, girdiği riskte o anlamda büyüktü. Bu nedenle Erdoğan, Suriye işgalinden vazgeçmek istememektedir. 

Erdoğan ve Türk devleti bunu istiyor ancak savaşın yeni aşamasında Erdoğan’ın hesapları alt- üst oldu. Suriye topraklarında vazgeçmez, topraklarını savunmak zorundadır. Rusya ve İran da Suriye’yi Erdoğan’a karşı destekleyecekler. Çünkü Rusya ile İran da Türkiye’nin orada bulunmasını istemeyeceklerdir.

Öte yanda Erdoğan’ın yalvar yakar yardımını istediği NATO, ABD, BM gibi kurumlar ise Erdoğan’ın istediklerini veremeyeceklerdir. Kimse Erdoğan’ın fantezileri için savaşmayacaktır.

Bu durumda ne olacak? İhtimaller çok değil. İlk olarak yeni durumun çok sıcak bir sonucunu tespit etmek lazım. Türk devleti bugüne kadar sürdürdüğü tutumda, bu saldırının hemen sonrasında, değişikliğe gitmiş durumda. Erdoğan ve Türk devleti esas olarak hem neo- Osmanlıcı politikalarının gereği olarak hem Kürtlerinden kurtulmak için Suriye’yi işgal ve ilhak etmek istiyordu, bütün hesaplar bu amaca göre yapılıyordu. 

Ancak Erdoğan ve Türk devleti, ikiyüzlüce, “Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduklarını, sadece bir güvenli bölgenin oluşmasını istediklerini” ifade ediyorlardı. Dünya âlem Erdoğan’ın ve Türk devletinin bunu yarım ağızla söylediğini, gerçek niyetlerinin bu olmadığını bilse bile bu tez Erdoğan’a ve Türk devletine söylediklerini dinletme imkânı veriyordu.

Savaşın yeni aşaması bu konuda bir değişikliğe yol açmış görünüyor. Erdoğan ısrarla Suriye ordusunun kendi “gözlem noktalarının” gerisine çekilmesini isteyerek, aslında daha fazlasına niyetleri olsa bile gücünün yetmeyeceğini en azında fark etmiş durumda. Bu durumda ve bu saatten sonra Erdoğan’ın Kürdistan da işgal ettiği alanlarda kalması da Rojava’yı işgal planını pratikleştirmesi olanağı da zayıflamış bulunmaktadır. Bu durum, Kürt halkı ve Rojava açısında çok önemlidir ve ihtimallerden birisi bu seçeneği içermektedir.

Öte yanda ikinci ihtimal Erdoğan’ın başından beri sürdürdüğü gibi savaşı tırmandırarak “mahallenin belalısı” rolüyle istediklerinin bir kısmını elde etmeye çalışmasıdır. Erdoğan’ın bu yolu deneyeceğine kesin gözüyle bakmak daha gerçekçi görünmektedir. İçinde bulunduğu çıkmaz Erdoğan’ı buna zorlamaktadır. Geri çekilmek veya iddialarının dışında bir çözüme razı olmak Erdoğan açısında her biçimde bitmek demek olacaktır. Bunu gören Erdoğan bütün imkânları kullanacak hatta imkansızlıkları zorlayarak yeni imkânlar yaratmaya çalışarak savaşı derinleştirmeye çalışacaktır.

Burada asıl sorun Kürt halkı ve Rojava’dır. Kürt halkı ve Rojava, bu savaşın hem tarafı, hem en etkili öznelerinden birisidir. Savaşın gidişi Kürt halkının kaderini çok derinden etkilemektedir, çünkü savaş Kürdistan toprakları üzerinde ve Kürtlere karşı sürdürülmektedir. Öte yanda siyasi, toplumsal ve askeri olarak örgütlü olan Kürt halkı da savaşın kaderini yine çok derinden etkilemektedir. Böyle olduğu için bu savaş, Kürtlerin kaderinin belirleneceği/etkileneceği bir savaş olarak yaşanacak ve sonuçlanacaktır.  

Kürt halkı bu savaşın sonucunda, örgütlü ve tecrübeli olmanın avantajından yararlanma imkanına fazlasıyla sahiptir. Kürtler, “bir kez daha Kürt Mehmet nöbete” gitmeyecek kadar bilinçli, hazırlıklı ve iradelerine sahiplerdir. Suriye devletine uygulanan basıncın yoğunluğuna bağlı olarak, Kürt güçlerinin daha çok avantajlı imkanlara sahip olması söz konusu olacaktır. Nasıl ki DAİŞ’İ Kürt askeri güçleri yenmişse, bu gelişmeden de benzer bir süreç yaşanabilir. Örgütlü olmak, aynı zamanda her ortam ve durum da ortaya çıkan imkân ve fırsatları değerlendirmek demektir. Kürt halkının da bu savaşta kazanımlarını artırması, örgütlülüğün, bunca yıldır sürdürülen mücadelenin ve yapılan fedakârlıkların bir sonucu olacaktır. Hiç kuşku olmasın, zalimler değil, örgütlü halklar kazanacaktır.

EN SON EKLENENLER