Sivas-MADIMAK katliyamı üzerinden 27 yıl geçti.

Yirmibeşinci yıldönümüde Sivas şehitleri anısına yazdığım bu yazı ile anıyorum

Yirmi beşinci yıl dönümü anısına , Ankara Simurg Tiyatrosu Oyuncuları SİVAS/ MADIMAK katliayamını bir belgesel Tiyatro oyunu ile yeniden yaşattılar. Madımak bir kez daha dile geldi.

Bir SİMURG hikayesiydi yeniden yaşanan, zorda darda kalanların hikayesi, yardım bekleyenlerin , beklediklerinin kendileri olduğunun farkına vararak, yeniden kendi küllerinden varolmayı , kendilerini yaratmayı başarmak zorunda kalan Zümrüd-ü Anka’nın hikayesi.

Binlerce yıllık zulme boyun eğmeyen , uçtukça azalan kuşların , Ateşde Semaha duran, “Ali oğlu Veli’yim“ diyenlerin ikrarlı duruşu ile tarih olup, insanlığı bir kez daha utandırdığı bir gündü 2 temmuz 1993.

Simurg (Anka Kuşu) yada AVATAR misali ,doğa insanları’na savaş açmış, zalimlerin hikayesi.

Sanatçı Ferhat Tunç’un bestelediği, İhsan Güvercinin dizelerinden şöyle dile gelecekti kanlı Sivas;

KIZILIRMAK BOYLARINDA BİR ŞEHİR

Adını andıkça dilim takılır

Sanki yüreğime bir şey çakılır

Orda semah dönen nara yakılır

Kızılırmak boylarında bir şehir

 

Aydınlığa karanlıklar yağdırdı

Ruhsatiyi hanesinden kovdurdu

Pir Sultanı hınzırlara boğdurdu

Kızılırmak boylarında bir şehir

 

Can alıcı kuşlar oraya doldu

Güneş utancından sararıp soldu

Otuz yedi gülü dalından yoldu (*)

Kızılırmak boylarında bir şehir

 

Güvercinler gide baykuşlar öte

Ne kışın azala ne çilen bite

Hafikten bu yana Banazdan öte

Kızılırmak boylarında bir şehir

*( Aslın da 33 misafir, 2 otel çalışanı ve 2 de cehennem kaçağı eli kanlı yüzü kara yobaz.)A.K

On’ca Yazar , Ozan ve genç sanatçı , Temuz 1993 yılında devletin teşviki ve desteğine güvenerek gitmişlerdi. Herşey güzel başlamıştı Pir sultanın yurdunda, yani Güvercinin deyimiyle, “Kızılırmak Boylarında Bir Şehir“ olan Sivas da.

Ama tarih yeniden tekerrür ediyordu. Alevilere, aydın sanatçı ve yazarlara, nur yüzlü kızlara, karayağız gençlere, aşk ile coşan Ozanlara, Ehl -i kamil bilgelere karşı yakın dönem tarihimizin en vahşi katliyamını yapanlara, yaptıranlara, azmettirenlere, seyirci kalanlara, bin lanet olsun.

Bu geçen yirmi beş yıl boyunca, Ateşde Semah duran o gül yüzlü Can’lar için, çok şey yazıldı. Besteler , şiirler dizildi, belgeseller , sempozyumlar, paneller, yürüyüşler, Tiyatro ve daha nice eylem ve etkinlikler ile, insanlığın umut bağladığı, gönüllerin derinliklerindeki bulutların arasına gizlenmiş, Kaf dağının derin vadilerini bir bir aşarak , Hakkın ve haki katın hanesine nakşedildiler.

Unutulmadılar. Hınzır Paşalara , yobaz kafalılara , Yezit soylulara, sözünde durmayan hainlere, devlet olup, zulüm yapanlara, hukuk deyip, zalimin ağzına bakanlara inat, her 2 Temmuz’da Can’lar, Canların küllerinden bir iken ,bin oldu. Yürüyerek her yıl daha çok çoğalıp sel oldu.

Sivasta ateşde semaha duran 33 Can’ın küllerinden, kendini yeniden var eden alevi örgütlenmesi, harman oldu, damladan deniz oldu , derya oldu , şehir şehir , köy köy , Can’lar başkaldırıp, dernek oldu, Dergah oldu, Vakıf oldu, CEM oldu.

 

O karabaşların, karanlığına karşı, ışık oldu, Nur oldu. Bir kez daha insanlık aydınlanmasına umut oldu. Mazlumların birliğine güç oldu. Artık umudu kendinde arayan , kendine güvenen bir sürecin başlamasına vesile olan bir işaret fişeği misali Sivas/MADIMAK hakikate YOL oldu.

Onların her birisi, Sİ MURG’un( otuz kuş) efsanesindeki ZÜMRÜD-Ü ANKA olup, aradığımız ve beklediğimiz kurtarıcının özümüz olduğunun ispatı oldu. 25. yılında bir kez daha sevgiyle, saygıyla ve Zümrüd-ü Ankanın aşkı ile yad edip anıyoruz.

Yirmi beş yıl sonra, bir kez daha hafızamızı tazeleyelim. Nasıl başladı Sivas yolculuğu. Kim ne dedi, ne yaptı, yada yapmadı.

Katliyamın kronolojisi:

İktidarda SHP ve DYP koalisyonu vardı. Faili meçhullerin kol gezdiği, özel harbin tüm yöntemlerinin uygulandığı bir dönemdi. Alevilerin üzerinde uygulanmak istenen devlet endeksli ve destekli projelerin piyasada oldukça rağbet gördüğü, alevi yazarlara ,aydınlara, kanaat önderlerine, sanatçılara ve örgütlenme arayışındaki aktivist canlara, devletin resmi ideolojisi ile mayalanmış bir şerbet sunulmakta idi.

Dem ola dedikçe, “Türkiye laiktir, laik kalacak“ diyen aleviler, devletin açtığı kapılardan avluya alınma günleriydi. Milli güvenlik toplantılarının gizli kararları, Ordudaki batı çalışma grubunun toplumsal mühendislik projeleri ile, Aleviler bu kez, devlet ve sistem karşıtı sol, sosyalist ve yükselmekte olan Kürt muhalefetine kaptırılmadan, ordusuna, devletine bağlı , itiat eden ve Türk- islam odaklı bir politika ile kurumsal olarak örgütlenerek, Cumhuriyet tarihinin en büyük asimilasyonu gerçekleştirilmek isteniyordu.

Alevi toplumun adeta deliksiz desteklediği o günkü SHP (yani CHP) nin iktidar ortaklığında, dönemin Kültür bakanlığının projelendirip desteklediği Sivas daki Kültür haftası kapsamında yer alan çeşitli etkinliklere katılmak üzere ,yüzlerce aydın, sanatçı, yazar, akademisyen ve alevi aktivist sivasa götürüldü.

Bu süreci , 2015 yılında Rengin Arslan

İstanbul, BBC Türkçe servisinde şöyle aktarmakta;

“ 2 Temmuz 1993, bir katliam tarihi olarak hafızalara kazındı. O gün, Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için Sivas’a giden aydın ve sanatçılardan 33’ü, kaldıkları otelin yakılması sonucu hayatını kaybetmişti. Olayda iki otel görevlisi de yaşamını yitirmiş, iki saldırgan da ölmüştü.

Aydınlar, sanatçılar ve şairler dört günlük şenlik programına katılmak, söyleşilere katılmak, kitaplarını imzalamak, şarkılarını söylemek için gitmişti Sivas’a. 1 Temmuz’da şenliğin açılışında konuşanlardan biri de yazar Aziz Nesin’di.

Aziz Nesin, Behçet Aysan, Metin Altıok, Uğur Kaynar, Hasret Gültekin, Nesimi Çimen, Asım Bezirci ve daha pek çok şair, yazar, sanatçı, düşünür şenlikler için kente gelmişti.

33 kişinin en yaşlısı 66 yaşındaki Asım Bezirci, en genci ise folklor gösterisi için Sivas’a giden 12 yaşındaki Koray Kaya’ydı.

Katliamdan iki gün önce dağıtılan bir bildiri, 2 Temmuz’da neler yaşanacağının habercisi olmasa da, işaret gibiydi. Bildiride Aziz Nesin’in o sırada başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde yayımlanan Salman Rüşdi’nin „Şeytan Ayetleri“ kitabından bahsedilmiş, Nesin hedef gösterilmişti.“

( Aydınlık dergisinin o dönemde bu işin neresinde olduğu da ayrıca bir soru işareti) A.K

Bildiride dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in şenliklere ev sahipliği yapması eleştirilmiş, Nesin için „Şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir“ denmişti.

2 Temmuz günü Cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önüne bir yürüyüş başladı. „Sivas laiklere mezar olacak“ atılan sloganlardan biriydi. Saldırgan grubun bir kısmı yeni dikilen „Halk Ozanları“ heykelini yıkıp, yerde sürüklerken; bir kısmı Valilik önünde Ahmet Karabilgin’i protesto etti.

Valinin katliam sonrası İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği rapora göre, saldırganların sayısı her saat sayısı artmıştı. Yine aynı rapora göre, akşam saat 18.00’de Madımak Oteli’nin önünde o ana kadar hiçbir aşamada dağıtılmamış 15 bin kişi vardı. Otel önündeki araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verilmiş, otelin camları kırılmıştı.

Yaklaşık 2 saat sonra otel ateşe verildi, saldırgan kalabalık sloganlarına devam etti.

Madımak Oteli’nin önünden çekim yapan İhlas Haber Ajansı’nın görüntülerinde otelin etrafını kuşatanların sloganları yanında sözleri de duyulmuştu. Biri otelin birinci katına çıkan saldırgana „Lan yakın“ diye seslenirken, bir diğeri ilk alevin görünmesiyle „Cehennem ateşi işte!“ diye seslenmişti.

Kente davet edilen takviye kuvvetler ise zamanında gelmedi veya gelenler yetersizdi. 35 kişi otelde hayatını kaybetti.

Turgut Özal’ın ölümünden sonra Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Demirel’in yerine DYP Genel Başkanı seçilen ve Başbakan olan Tansu Çiller görevi devralalı henüz bir hafta olmuştu. Çiller’in Madımak Oteli’nde yaşananların ardından söylediği sözler ise siyasi tarihin hafızasına yazıldı:

„Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.“

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise olayın münferit olduğunu ve Alevi-Sünni çatışmasına dönüşmemiş olmasını vurguluyordu:

„Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş…Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır…Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.“

İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu ise Aziz Nesin’i suçluyordu:

„Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir.“

İlk dava sürecinde ne oldu?

Çeşitli mahkemelerde başlatılan soruşturmalar o dönem kapatılmamış olan Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) son buldu. Mahkeme ise görevsizlik kararı vererek dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay ise dosyaya bakması gereken yerin Ankara DGM olduğuna karar vererek dosyayı geri gönderdi.

Ankara 1 Nolu DGM’ye sunulan iddianamede olayların nedeni, „şenliklere katılanlar“ olarak gösterildi, Aziz Nesin’in varlığı „eylemin hazırlayıcı sebepleri“ arasında sayıldı.

İddianamede şu ifadeler yer alıyordu:

„Hele hele Aziz Nesin’in İslam Dini’ne karşı tutum ve davranışları ve açıklamaları, kapalı bir salonda düzenlenen toplantıda terör örgütü militanları için saygı duruşunda bulunulması, eylemin hazırlayıcı nedenleri arasında sayılabilir.“

DGM Başsavcısı Nusret Demiral dava henüz sonuçlanmadan, „Olayda örgüt yok, tahrik var“ açıklaması yaptı. Görülen davanın karar metninde de buna paralel bir yaklaşım göze çarpmıştı. Gerekçeli kararda Aziz Nesin vurgusu vardı.

„…Sivas olaylarının devlete ve laik düzene yönelik olmadığı, Aziz Nesin’in Şeytan Ayetleri kitabını yayınlamasına duyulan öfke, kin ve nefretin oluşturduğu tahrik sonucu ve Aziz Nesin’e yönelik bir eylem olduğu, kast edilen Aziz Nesin olmasına rağmen hedefte sapma sonucu 35+(2) masum insanın ölümü ile sonuçlanan bu olayların…“

Kararla birlikte 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.

Ancak bu karar temyiz edildi.

Uzun süren hukuk süreci 2001 yılında sonuçlandı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin onadığı karar uyarınca, Cumhuriyete karşı örgütlü kalkışma girişiminde bulunan sanıklardan 33’ü ölüm cezası aldı; dördü 20 yıl, biri 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Dava zaman aşımına uğradı

Süren davalar, temyizler, müdahil avukatların talepleri yıllarca devam etti. Sivas Katliamı davası 20 yılın ardından geçen yıl zaman aşımı gerekçesiyle kapatıldı.

Aralarında katliamda yakınlarını kaybedenlerin aileleri başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve partiler „insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılmasını“ talep etti ancak talepleri bir karşılık bulmadı.

Mahkeme Başkanı, „İnsanlık suçunda zamanaşımı olmaz ama bu suçu işleyenler kamu görevlisi değil sivil oldukları için davanın düşmesine karar verilmiştir“ dedi.

Karar üzerine dönemin başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,

„Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı“ dedi. Erdoğan kararı ayrıca, „İdam kalktığı için 33 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum oldu. Bunlar hep gözden kaçıyor. Hedef saptırılıyor“ diyerek yorumladı.

Başbakan ayrıca Sivas davasında mağdurlar olduğunu söyleyerek, „Sivas’a birçok gidişimde babalarının haksız yere, herhangi bir taksiratı olmadığı halde idama mahkum olduğu için ağlayan 15, 18, 19 yaşında kızlar var. Bunları göz ardı etmek suretiyle tek tarafa siyasi bir servis yapmayı doğru bulmuyorum. Gidip Ankara Adalet Sarayı’nın önünde gösteri yapmak suretiyle belli bir ideolojinin borazanlığını yapmanın doğru olduğuna inanmıyorum“ diye konuştu.

Sivas davası avukatlarından CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan zaman aşımı kararını temyiz etti.

Dava sürecini BBC Türkçe’ye değerlendiren Sarıhan, „Bu olayın arkasındaki örgütlerin bulunmamış olması ve hiçbir zanlı hakkında gerekli aramanın yapılmamış oluşu bizi sadece olaydan sonra yakalanan insanlarla sınırlı bir davanın peşinde bıraktı. Bugün bu olayı yaratan örgütler bulunabilmiş değildir. Bu olayı yönlendirenler, tahrik edenler bulunmuş değildir. Bu nedenle tamamlanmamış bir dava ile karşı karşıyayız“ diyor.

Sivas ile ilgili „Yüreklerimiz Hâlâ Yangın Yeri“ adlı araştırma kitabının yazarı Orhan Tüleylioğlu ise, „Sivas katliamı, Cumhuriyete, demokrasiye, özgür düşünceye ve en önemlisi insanın yaşama hakkına bir saldırıydı“ şeklinde değerlendiriyor.

Aslında uygulanan “Tavşan kaç, Tazı tut“ oyunudur. İpler görünmez ellerde, bir orta oyunu sahnesi gibidir.

Bu gelişmelere bakınca, o dönemin binlerce olayının faili meçhul kalması, bırakılması kuşkusuz gözleri devletin üzerine çevirmekte ve izler oralarda kaybolmakta.

Bu devlet oyunları , alevilerin ayağına dolansada , süreç içinde birçok plan açığa çıktı. Alevi toplumu ve kurumsallığı, aydın ve kanat önderleri , önemli oranda bu oyunların farkına vararak, boşa çıkardı. Devletin politik ve ideolojik tuzakları görünür kılındıkça, kuzu postuna bürünmüş Kurt dişleri göründükçe, herşey daha yerli yerine oturmaya başlandı.

Gerek doksanlı yılların ittiatçı-ırkçı kemalist Ulusalcıları, gerek ise bu günkü yezit zihniyetli dinci yobaz gericilerin , alevilere ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikaları tutmayacaktır. Bu YOL insanlık yoludur. 13,5 milyar yıl önce başlamış bu kainatın kadiminden bugüne, İnsanlık var oldukça , hakkın ve hakkikatın ışığından, nurundan hiç kimse kaçamayacaktır. Hiç bir engel ve karanlık hakkı gerçeğin bilinmesine engel olamayacaktır.

Sivas/ Madımakda Ateşde Semaha Duran Canları bir kez daha aşk u muhabbet ile anıyoruz. Simurg misali ,küllerinden doğan bir kültür ve inancın ardılları olan, ve Sivasta 2 temmuz 1993 de ,’’Ateşde semaha duranların’’ devri daim, ruhu şad olsun.

Kainat var oldukça bu SEMAH yürür.

Tıpkı Simurg- Zümrüdü Anka gibi umutla kanat çırparak,

Yürüye SEMAH yürüye.

EN SON EKLENENLER