‘Birlik olunmazsa muhalefet de kalmayacak!’

AKP-MHP iktidarının politikaları, toplumun her kesiminde endişe ve tepkiye dönüşüyor. Ekonomiden ekolojiye, özgürlükten adalete kadar her alanda, diktatoryal tatbikler ve kâr hırsına odaklanan iktidar var.

“Aksaçlılar Bildirisi” yayımlandı geçtiğimiz günlerde. İktidarı uyaran, başta gençler olmak üzere topluma “harekete geçelim” diye seslenen 101 ismin bildirisi. 100 değil 101; listenin kabaracağına, bildiriyi sahiplenen çokça insan olacağına atıf niteliğinde.

Aksaçlılar Bildirisi’nde de imzası bulunan siyasetçi ve sanatçılar ANF’ye değerlendirmelerde bulundu…

Binnaz Toprak, “Muhalefet birlik olmalı. Kürt sorunu ve barış meselesinde anlaşmaları lazım. Kapalı kapılar ardında yarım yamalak iş yaparak olmuyor” derken, Nesrin Nas da “Bugün bir araya gelmezlerse muhalefet olarak zemin bulamayacaklar” uyarısında bulundu. Yücel Erten, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin yeniden soluk alması için güç birliğinin önemini vurgularken, Vecdi Sayar da “Önemli olan, toplumdaki bakış açısının değişmesi, demokrasiye sahip çıkacak bireylerin çoğalması” dedi.

TOPRAK: ÜLKE KÖTÜ DURUMDA, TOPLUM BİRLEŞMELİ

Cumhuriyet Halk Partisi eski (CHP) Milletvekili, Siyaset Bilimci, Prof. Dr. Binnaz Toprak, Türkiye’nin “her açıdan kötüleştiğini” belirtirken, böyle bir dönemde demokrat, özgürlükçü, hukuk devleti ve barıştan yana insanların demokratik blok kurması gerektiğini kaydetti.

Bildiriye dikkat çeken Toprak, “Sadece muhalefet partilerine değil, asıl halka ve daha önemlisi gençlere hitap ediyoruz” dedi.

“Türkiye’de yaşanan her şey endişe verici” vurgusunda bulunan ve ekonomik çöküşe değinen Toprak, “Ekonomimiz son derece sorunlu. İşsizlik almış başını gidiyor, hayat pahalılığı öyle. Türk lirasının değeri euro, dolar, paunt karşısında her geçen gün eriyor. Çöpten yiyecek toplayan insanları görüyoruz, giderek fakirleşen insanlar, işini kaybetmiş ve ne yapacağını bilmeyen insanlar var” diye konuştu.

Özgürlüklerin her geçen gün kısıtlandığına işaret eden ve ülkede iktidar yanlısı olmayan herkesin saldırıya uğradığını vurgulayan Toprak, şunları dile getirdi:

‘SESSİZ KALMAK MÜMKÜN DEĞİL; HEPİMİZE DOKUNACAKLAR’

“İki cümleyi bir araya getirip söz söylediğinizde tutuklanmış ve hakim karşısına çıkmış oluyorsunuz. Düşünce, toplantı özgürlüğü anayasada garantiye alınmış olsa da.

İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkıyorlar diye kadınlar dayak yiyor. Yine Cumartesi Anneleri hedef alınıyor. Hakkını arayan işçisinden aydınına, avukatına kadar herkes için geçerli bunlar. Hukuk devleti zaten çalışmaz durumda.

Bütün bunlar karşısında sessiz kalabilmek mümkün değil. Kimse yazlığına gidiyor, kendisine dokunmuyor sanmasın olup bitenler; hepimize dokunacak. Dolayısıyla bir araya gelmeli ve demokratik blok oluşturmalıyız.”

‘ÖRFÜMÜZDE KADINI ÖLDÜRMEK Mİ VAR?’

Toprak, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkılmasına tepki göstererek, sözleşmenin önemine de şöyle değindi:

“Abdulkadir Selvi İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yazmış, aileyi zayıflattığı mealinde bir şey. Okuduğunu sanmıyorum çünkü yok böyle bir şey. Birtakım dini grupların gücünün de ne olduğu belli değil, araştırmalara bakınca çok güçlü olmadıkları belli. Eşcinselliği teşvik ediyormuş, yok böyle bir şey. Kadınlar, çocuklar başta olmak üzere toplumlarda sayıca azınlıkta olan herkesi kapsayan bir sözleşme. Farklı etnik, inanç, cinsel yönelimden insanları, sığınmacıları, göçmenleri sayıyor İstanbul Sözleşmesi. Bütün bunların, başta kadın ve çocuklar olmak üzere, yani herkesin hakkını koruyan bir sözleşme. Devletleri önlem almaya çağırıyor, nasıl alacaklarını da detaylı anlatıyor. Şiddete uğrayanlara psikolojik destekten ev ve iş bulmaya kadar… Karşı çıkanlar ‘ailemize, örfümüze aykırı’ diyor. Örfümüzde kadınların öldürülmesi mi var? Küçücük kızlar çok erken yaşta evlendiriliyor, ensest var, adam ‘öz kızım, malım, istediğimi yaparım’ diyebiliyor. Ben bu yaşa kadar böyle şeyler duymamıştım. Birkaç yıl önce 3 yaşında bebeği cinsel tacizde bulunup öldürdüler. Dayak yiyen kadına karakolda, mahkemede ‘barışın’ deniliyor, üç gün sonra kadın öldürülüyor. Aileyi önemsiyorsak, korumayı önemsiyorsak kamuoyu yaratılmalı, şiddetin yanlış olduğunu çocuklara, gençlere televizyonlarla, yayınlarla öğretilmeli.”

‘ALENEN İŞ BİRLİĞİ YAPILMALI’

Prof. Dr. Binnaz Toprak, muhalefetin Kürt sorunu ve birlik için inisiyatif alması gerektiğini belirterek, şöyle dedi:

“Muhalefet birlik olmalı. Kürt sorunu ve barış meselesinde anlaşmaları lazım. Kapalı kapılar ardında yarım yamalak iş yaparak olmuyor. Her halükarda demokratik birliktelikte alenen ve açıkça -madem HDP legal parti ve 6 milyon insanın oyunu alıyor- iş birliği yapılması lazım. Muhalefete bunun çağrısını yapıyoruz. Armutun sapını üzümün çekirdeğini bırakın, bu sorunları çözmek için ne yaparsanız yapın, birleşin. Halk da demokrasiye, hukuk devletine, özgürlüklere, barışa sahip çıkmalı.”

NAS: BUNALIMDAN BİRLEŞEREK ÇIKILABİLİR

İktisatçı, 21. Dönem Milletvekili ve Anavatan Partisi’nin eski Genel Başkanı Nesrin Nas, “Bu kaostan, bunalımdan çıkmanın yolu, bütün farklılıkları, ideolojik kimlikleri aşarak, Türkiye’nin geleceği açısından birleşebilmek” dedi.

Ülkede kutuplaşmadan bile bahsetmenin mümkün olmadığını söyleyen Nas, “Bir tarafta iktidar gücünü elinde tutan, karşısındakini ezen varsa, buna kutuplaşma diyemezsiniz. İki kutup yok, kendi dışındakilere siyaset alanını, hatta bazıları için yaşam hakkını sınırlamaya kadar giden yapı var” dedi.

“Türkiye böyle geleceğe yürüyemez” vurgusunda bulunan ve “Muhalefetin de bunu görmesi lazım” diyen Nas, “Asıl uyarımız muhalefete aslında. Bütün farklılıklarınızı aşın, tıpkı bizim yaptığımız gibi bir kenara bırakın ideolojik kimlikleri, inançları çünkü bunları yaşayabilmeniz için demokrasi zemininin olması gerekiyor. Farklılıklarınızın, hatta varlığınızın önemi yok bunlar olmadan. Türkiye’nin normalleşmesi için, demokrasi ortamının yeniden inşası için bir araya gelinmeli” diye konuştu.

‘GENÇLER KENDİ ÜLKELERİYLE İLGİLİ RÜYA GÖREMİYOR!’

Nas, gençlerin artık Türkiye’de geleceklerini görmediğine işaret ederek, “Bütün araştırmalarda gençlerin -AKP’ye oy veren gençler de dahil- ortalama yüzde 67-70’i geleceklerini Türkiye’de görmüyorlar. Türkiye ile ilgili rüyamız, hayalimiz yok, diyorlar. Kendi ülkeleriyle ilgili rüya göremiyorlarsa, geleceklerini de o ülkenin içinde görmüyorlarsa, bu çok ciddi bir sorun ve çığlıktır. Bu çığlığı hem muhalefetin hem de iktidarın duyması gerekiyor” şeklinde konuştu.

‘YA CAHİLLER YA KÖTÜ NİYETLİLER’

İstanbul Sözleşmesi’ne de değinen Nas, “aile değerleri”ni referans alanlara tepki göstererek, “Kadına karşı şiddet, kadını dışlama ne zaman Türkiye’nin gelenekleri, vazgeçilmez değerleri, ailenin temeli haline geldi? Anlamakta güçlük çekiyorum, şunu da iyi biliyorum ki karşı çıkanlar, İstanbul Sözleşmesi’nin kapağını bile açmamışlar, ne söylediğini bilmiyorlar. Bilip de yapıyorlarsa da kötü niyetliler” dedi.

‘İŞE KADINDAN BAŞLIYORLAR!’

Nas, AKP-MHP iktidarının kadın ve gençleri hedef aldığını vurgulayarak, şunları dile getirdi:

“Otoriter rejimler otoritelerini kadınlar ve gençler üzerinde tesis etmek isterler. Polonya’da seçilen popülist lider mesela, ilk söylediği İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak üzerine oldu. Otoriter liderler, kadını aile içine, aileyi mahalleye, mahalleyi de kendi iktidar baskısı içine hapsetmek isterler; işe kadından başlıyorlar. Kadının ekonomik gücü, sosyalleşmesi, kadının eşit birey olarak var olması arzu ettikleri durum değil.

Türkiye’de bir tehlike de TCK 103 düzenlemesi… Çocuk taciz ve tecavüzünün af kapsamına -yaş sınırlarıyla oynayarak- alınıp tecavüzün meşrulaştırılması gibi ciddi tehlike var. Bütün bunlara karşı direnmek zorundayız.”

‘BUGÜN BİR ARAYA GELİNMEZSE…’

Eski Milletvekili ve İktisatçı Nesrin Nas, muhalefete şöyle seslendi:

“Muhalefet kimliklerini bir kenara bırakıp temel önceliklerde birleşmeli; oldukça yaratıcı formüllerin ortaya konulması gerekiyor. Bugün bir araya gelmezlerse muhalefet olarak zemin bulamayacaklar. Bunu görebilirler mi? Bunu gösterecek olan da toplumdur. Toplum, ‘sen yeniden toplum olabilmem, acıları, sevinçleri ortaklaştırabilmem, ortak hikâye etrafında buluşabilmem için gerekeni yapmıyorsan, ben de seni görmüyorum’ demeli. Böyle bir toplumun varlığı muhalefet partilerini sarsacak, etkileyecektir.

İstanbul seçimlerinde bir araya gelindi ama ben bunu kastetmiyorum. Sandık etrafında buluşmak değil. Demokrasiyi önceleyen, çoğulculuğu, bir arada yaşamayı önceleyen, normalleşmeyi ve yeniden toplum olmayı kastediyorum.”

ERTEN: BU KADARI İLK KEZ OLUYOR

Tiyatro Yönetmeni ve Oyuncu Yücel Erten de “hangi sorunlar sizi kaygılandırdı” sorusu üzerine şu yanıtı verdi:

“Hangi birini saymalı? Temel insan haklarından atın; özgürlüklerin kısıtlanmasına, adaletin sürgün edilmesine, eğitimin dincileştirilmesine, tarihin çarpıtılmasına, coğrafyanın tahribine, komşularla ilişkilerin kötüleşmesine kadar çıkın; kutuplaşmanın zirveleşmesi, ırkçılık, mezhepçilikle çatıyı örtebilirsiniz. Mutfaktaki yangın da cabası olur. Ya da bacası. Ülkelerin hayatında zaman zaman, belli konularda aşınmalar, yıpranmalar olur. Ama bu derece yön kaybı ve her alanda sayacın geriye sayması, öyle görünüyor ki Cumhuriyet tarihinde ilk kez olmakta.”

‘YEREL YÖNETİMLERE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR’

Ülkedeki kültür-sanat alanının da iktidarın politikalarından nasibini aldığını vurgulayan Erten, “Sanat üreten kurumlarımızın, Devlet Tiyatrosunun, opera ve balenin, senfoni orkestralarının tüzel kişilikleri yok edildiğine göre; oralardan şimdilik fazla bir şey beklenmemeli. Köklü bir dönüşümle yeniden yapılanmaları gerçekleşinceye kadar, günü kurtarmaya, dostlar alışverişte görsüne devam edeceklerdir” dedi.

Erten, ‘aydınlık bir düşüncenin temsil edildiği bazı yerel yönetimlerdeki sanat kurumlarına’ bu dönemde büyük bir görev düştüğünü söyleyerek, “Bir yandan bayrağı düşürmeyecekler; bir yandan da özel girişim alanındaki yaralı yol arkadaşlarına omuz verecekler. Tabii ki iyi düşünülmüş, aceleye getirmeden, günün koşullarına uygun, ince elenip sık dokunmuş projelerle” diye ekledi.

‘BİRKAÇ MADDEYLE HEDEF BELİRLENMELİ, GÜÇ BİRLİĞİ YAPILMALI’

Tiyatrocu Yücel Erten, güç birliğinin önemine işaret ederek, şunları kaydetti:

“Ben şahsen gençlerin ezber sevmeyen tutumundan, dünyaya açık ve iletişimde hızlı davranışından, ’hayatıma karışma’ duygusundan umutluyum. Yurdumuzda çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin yeniden soluk alması için de güç birliğinin önemine inanıyorum. Güç birliği, özenle tartışılmış ve saptanmış asgarî müşterekler üzerinden yürür. Birkaç maddeyle belirlenmiş hedef, o hedefe varıncaya kadar herkesin ortak ülküsüdür. İşbirlikçilik değildir, pazarlık değildir, fatura kesmez, kimseyi başkası olmaya zorlamaz. ‘Dostlar Meclisi’ bunun için iyi bir kulvar gibi görünüyor.”

SAYAR: DARBE ORTAMININ BÜTÜN ÖZELLİKLERİ VAR

Sinema Eleştirmeni, Yönetmen Vecdi Sayar, Türkiye’de çok farklı baskı ve darbe dönemlerinin yaşandığını hatırlatarak, “Her birinin kendine özgü özellikleri vardı. Bu dönemde, ortada bir fiziki darbe olmasa da darbe ve OHAL ortamının bütün özellikleri mevcut. İfade özgürlüğünde ciddi sınırlamalar var ve her gün bunlara yeni unsurlar katılıyor. Düşüncelerinden ötürü hapishanelerde yatan siyasetçiler, yazarlar, gazeteciler var. Bu hafta, sosyal medyaya ilişkin yeni müdahaleler içeren bir yasa geçecek Meclis’ten. Bütün bunlar, Türkiye’nin bugüne kadar pek yaşamadığı bir dönemin içinden geçildiğini gösteriyor” dedi.

Sayar, savaş politikalarına tepki göstererek, bu dönemin bir özelliğinin de yurt içinde ve yurt dışında örgütlü-örgütsüz şiddetin yoğunlaşması olduğuna dikkat çekti.

‘ÖNEMLİ OLAN TOPLUMDAKİ BAKIŞ AÇISINI DEĞİŞTİRMEK’

Sayar, şunları ifade etti: “Kürt sorunu da dahil tüm sorunların barış ortamı içinde çözüme kavuşturulmasının mümkün olduğuna, bunun için de demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işlerlik kazanması gerektiğine inanıyoruz. ‘Aksaçlılar Sesleniyor’ manifestosunda, demokrasi ortak paydasında buluşan, sağ ya da sol görüşlere sahip insanlar yan yana gelebildi; kurumsal yapılar olarak değil, farklı görüşlere sahip bireyler olarak imzaladık bu manifestoyu. Farklı siyasi partilerin yan yana durması kolay değil. Hepsinin belli taban hassasiyetleri, çekinceleri var. Zaten, önemli olan toplumdaki bakış açısının değişmesi, demokrasiye sahip çıkacak bireylerin çoğalması. Tabanı etkileme gücünün olduğuna inanıyorum bu tür çıkışların. Bir partinin önerisinin etki gücü daha zayıftır, çünkü toplumun farklı kesimleri kendilerini onun içinde görmezler.”

‘SALT EKONOMİK REFERANSLARLA SORUN ÇÖZÜLMEZ’

Bildirilerinin geniş çevrelerce sahiplenildiğini söyleyen Sinema Eleştirmeni, Yönetmen Vecdi Sayar, şunları da kaydetti: “Olumsuz tepkiler de geldi tabii. İktidarın kalemşorlarından, bir de ulusalcı arkadaşlardan.

Acil sorunumuz şu; demokrasinin ve barışın gerekliliği konusunda toplumun ikna edilmesi gerekiyor. Ekonomik kriz can yakar, ama salt ekonomik sorunlardan yola çıkarak demokrasinin yeniden inşası mümkün değil. Manifestonun toplumun çok geniş kesimlerinde olumlu yankılar yarattığını gördük. Bu imzalar niye 101’le sınırlı, diye talepler geliyor, sosyal medyada metni paylaşıp, ben de imzalıyorum, diyen epey insan var. Genişleme potansiyeli olan bir düşünce hareketi olarak tanımlanabilir belki…

Umut olmasa herhalde bu çabalara girmezdi kimse. Bu umudun doğal gereği olarak herkes bir şeyler yapmak istiyor. Biz de, yan yanayız, bir aradayız diyoruz.”

 

EN SON EKLENENLER