HDP’YE SALDIRILAR 

Biliniyor, HDP uzun süreden beri devletin korkunç bir linç kampanyasıyla karşı karşıyadır. Gerçi HDP öncesi demokratik siyasal partilere karşı da en başından beri ve her dönem benzer saldırılar yaşanmıştır. Yani bu saldırıları beklenmedik bir durum olarak görmeye ve şaşırmaya gerek yok. Bu durum devletin genel politikasının bilinen sonucudur. Buna rağmen Türk devletinin halkalara karşı izlediği soykırımcı politikanın son dönemde aldığı biçim ve saldırıların düzeyi, demokratik haklara yönelik basit ve sıradan bir saldırıdan daha fazlasıdır.  Bu özgünlüğü görmek ve buna göre tutum almak önemlidir.

Bu devletin demokrasi ve Kürt özgürlük taleplerine karşı stratejik bir politika olarak izlediği soykırımcı faşist politikaların sonucu olarak HDP’ye yönelik sürdürdüğü saldırıların ilginç ve dikkat çekici bir yanı bulunmaktadır.

Öncelikle bir gerçekliğin altını çizmek gerekiyor.  Türk devleti tarihinin hiçbir döneminde HDP gibi direngen bir siyasal partiyle karşılaşmamıştı. Ya da başka bir ifadeyle Türkiye ve Kürdistan halkları ve ezilenleri, tarihlerinde ilk defa bu denli etkili, örgütlü, güçlü ve kitlesel bir muhalefet dinamiğine sahip olmuşlardır. Bu muhalefetle, ya da bu muhalefetin legal temsilcisi olan HDP vasıtasıyla, tarihimizin en uzun soluklu ve en devrimci direnişi yaşanmaktadır. Başta Kürt halkı olmak üzere halkların bu tarihi direnişinde legal siyaset, yani HDP, önemli bir yer tutmaktadır. Bu anlamda HDP, hem genel toplumsal direnişi legal anlamda temsil etmekte, hem de bu direnişi besleyip büyütmektedir.

O nedenle bugün için HDP ’de ifadesini bulan legal siyaset, çok büyük değerlerin üretilmesinde ve kitle gücünün açığa çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Türkiye siyasetinde, bugüne kadar demokrasi için, bu düzeyde inanç ve fedakarlıkla direnen milletvekilleri olmadı. Bilindiği gibi TİP döneminde benzer kararlılıkla direnen milletvekilleri oldu, ancak onların ömrü fazla sürmedi. Çünkü örgütlülükleri ve politik perspektifleri bugün HDP’nin sahip olduğu düzeyde değildi.

Dolayısıyla bugün HDP’nin tüm kitlesiyle, çalışanlarıyla, kadrolarıyla ve milletvekilleriyle ortaya koyduğu direniş, HDP’nin kadınlar konusunda pratikleştirdiği politikalar, halklar ve inançlar konusunda geliştirdiği tutum gibi bir dizi politika, hem HDP’nin direnme azmini büyütmüş, hem de kitleler nezdinde güvenilirliğini ve desteğini artırmıştır. Ancak önemle belirtmek gerekir ki HDP’yi direngen ve güvenilir kılan en temel özelliği ise, Kürt halkının özgürlük mücadelesine kararlılıkla sahip çıkması, o mücadeleyle doğru bir ilişki içinde olması olmuştur. HDP’yi 1960’tan 1980’lere kadar mücadele sürdüren diğer bütün demokrasi güçlerinden farklı ve güçlü kılan yanı bu olmuştur.  HDP’nin bu özellikleri, demokratik muhalefet için çok büyük ve tarihi bir imkân olurken, devlet açısında büyük bir sorunu ifade etmektedir.

Demokratikleşmemeye göre yapılandırılmış olan Türk devleti, HDP gibi radikal demokrasi için büyük bedeller ödeyerek mücadele eden bir siyasal partinin varlığında büyük rahatsızlık duymaktadır. Elbette sorun tek başına HDP değildir, zira HDP sadece kendisinden ibaret değildir. HDP’yi anlamlı, güçlü ve bütün baskılara rağmen değerli ve dirençli kılan, yukarıdan da belirtildiği gibi, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bir ürünü olduğunu bilmesi ve buna uygun bir pratik politik tutum içinde hareket etmesidir.

Devlette bunu bildiği için HDP’ye bu noktada saldırmaktadır. Çok tekrarlandığı için herkese ezberletilen “PKK ile aranıza mesafe koyun” tekerlemesi, aslında HDP’nin Kürt halkının haklı mücadelesine, yani kendisinin varoluş koşullarına karşı tavır almasıdır istenen. Yani deniyor ki “ey HDP sen seni var eden, yaşatan bu düzeyde direniş kazanmanı sağlayan Kürt halkına küfret biz de senin varlığını kabul edelim, sana baskı yapmayalım”. HDP ise bunu yapmıyor, yapmayacak elbette.  Çünkü HDP, o denli bilinçli ve örgütlü bir yapı ki bu tür yalanlara pirim vermeyecek, esas varoluşunun nedenine karşı tavır alamayacaktır ve almamaktadır.

Bu nedenle devletin HDP’ye yönelik özel ilgisi ve akıl almaz baskıları eksik olmamaktadır. Peki tam olarak devlet HDP’ye ne yapmak istiyor? Kapatmak istese hemen kapatabilir. Bundan önce çok sayıda demokratik partiyi kapatanlar, Selahattin Demirtaş’ı, Figen Yüksekdağ’ı, milletvekillerini, belediye başkanlarını, binlerce HDP yöneticisini hapse atanlar, HDP’yi de kapatabilirler. Ama kapatmamaktadırlar. Neden acaba, hangi şeytani hesap yapılmaktadır?

Bu durumda akla gelen üç noktanın hesaplandığını düşünmek yanlış olmayacaktır. Birincisi, HDP’nin kapatılması halinde, HDP oylarının AKP/MHP diktatörlüğünün yıkılması için en uygun şekilde kendisini ifade edebileceğinin görülmesidir.  2019 yerel seçimlerinde bu gerçek çok net olarak ortaya çıkmış, HDP seçmeni AKP’nin kaybetmesini sağlayacak şekilde kendisini örgütlemiş ve ortaya koymuştur. İkincisi, HDP’nin kapatılmasının bundan önceki diğer partilerde olduğu gibi pratik bir karşılığının olmayacağını, yeni bir partinin hemen kurulabileceğini biliyor olmalardır. Üçüncüsü, her türlü baskıyı yaparak ama kapatmayarak, HDP’yi marjinallaştırmaya, böylece kitleler üzerindeki siyasal etkisini kırmaya çalışmaktadırlar. Yani baskılarla HDP’nin toplumsal desteğini ve kadro gücünü zayıflatmak ve HDP’ye bağlanmış olan umudu kırmak istiyorlar. Böylece HDP’ye duyulan güveni ve umudu kırarak HDP’nin varlığını etkisizleştirmek istiyorlar. Çünkü devlet umudun varlığında hoşlanmaz ve umuda karşı savaşır.

Ancak bütün bunlara rağmen, yılların mücadele deneyine ve kitlelerin desteği ve örgütlülüğüne dayanan HDP’den ifadesini bulan örgütlü demokratik siyaset geleneği hep var olacaktır. HDP var oldukça umut var olacak, umut var oldukça AKP/MHP’nin geleceği kararacak.

Bütün bunlardan dolayı devletin HDP’ye saldırıları, biçimi değişse bile aralıksız devam edecektir. Bu gerçeği unutmadan ve esas mücadele perspektifinden ayrılmadan HDP’ye yönelik saldırılara karşı mücadeleyi büyütmek, söz konusu baskıları geriletmenin yegâne yoludur.

 

 

EN SON EKLENENLER