12 Eylül öncesi Demirel ve Ecevit’e kimden mesaj gitti?

12 Eylül askeri darbesi, Türkiye’de demokratik ve siyasal yaşam açısından bir felaket olduğu kadar, Türkiye’nin Avrupa’yla ilişkilerinde de derin yaralar oluşturdu.

O tarihlerde Avrupa ile siyasal ilişkilerin merkezi Avrupa Konseyi’ydi. Türkiye, 1949’dan bu yana Konseyin üyesiydi. 27 Mayıs 1960 darbesi neredeyse hiç konuşulmamış, 12 Mart 1971 muhtırası ise ölçülü yankı uyandırmıştı Avrupa Konseyi’nde. Fakat 1970’lerin ikinci yarısından itibaren insan hakları kültür ve diplomasisi yükselen değerler haline gelmişti. Batı Avrupa’nın 12 Eylül darbesine bakışı ise bambaşka olacaktı. Yunanistan 1974’te Albaylar Cuntası’ndan kurtulmuş, diktatörlük zincirlerini kıran Portekiz ve İspanya 1976 ve 1977’de Avrupa Konseyi ailesine katılmıştı. Batı Avrupa’da darbe ve diktatörlük dönemlerinin sona erdiği görüşü hakimdi.

Türkiye’nin o tarihlerde 12 milletvekiliyle temsil edildiği Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) sonbahar genel kurul toplantıları 24 Eylül-2 Ekim 1980 tarihleri arasında her zaman olduğu gibi Strasbourg’da yapılacaktı. Darbe, Avrupa Konseyi’nde geniş yankı uyandırmıştı. AKPM’nin Hollandalı Başkanı Henri de Koster genel kurul toplantılarını beklemeksizin 12 Eylül günü bir mesaj yayımlayıp “demokratik rejime bir an evvel geri dönülmesi temennisinde” bulundu. AKPM’deki siyasi gruplar darbenin genel kurul toplantılarının ana gündem maddesi olmasını istiyordu.

Aslında AKPM’nin 12 Eylül öncesi hazırlanan taslak genel kurul programında Türkiye’yle ilgili bir başka gündem maddesi vardı. Alman hükümeti o yıl Temmuz ayında yaptığı bir açıklamayla 1 Ekim 1980’den itibaren Türk vatandaşlarına vize uygulayacağını duyurmuştu. O dönemde Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında vize uygulaması yoktu. AKPM bu nedenle Almanya’nın vize kararını protesto amacıyla bir rapor ve karar tasarısı hazırlamıştı. Darbeye rağmen bu gündem maddesinden vazgeçilmedi ve neredeyse sadece Türkiye’nin konuşulacağı bir genel kurul gündemi oluşturuldu. 30 Eylül ve 1 Ekim’de Türkiye’deki darbe, 2 Ekim’de ise Almanya’nın Türk vatandaşlarına vize kararı görüşülecekti.

12 Eylül sonrası (Arşiv)

12 Eylül sonrası (Arşiv)

Generallerin seçtiği parlamenterler

Darbe öncesi Türkiye’nin AKPM heyetinde Cevdet Akçalı (heyet başkanı, AP), Muammer Aksoy (CHP), Uğur Alacakaptan (CHP), Hikmet Çetin (CHP), Halit Evliya (AP), Agah Oktay Güner (MHP), Turan Güneş (CHP), Kemal Kaçar (AP), Temel Karamollaoğlu (MSP), Oral Karaosmanoğlu (AP), Metin Toker (kontenjan senatörü) ve Besim Üstünel (CHP) yer alıyordu. Darbe nedeniyle vekillikleri kalmamıştı ama AKPM’deki yetki belgeleri Mayıs 1981’e kadar geçerliydi. Yönetime el koyan generaller bu isimlerden sadece Cevdet Akçalı, Turan Güneş, Besim Üstünel ve Metin Toker’in Strasbourg’daki AKPM genel kurul toplantılarına gitmesine izin verdi. Türk parlamenterlerin işi zordu. Darbeyi savunmaları söz konusu olamazdı. Tek bir misyonları vardı: Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden dışlanmasını engellemek. Bunu yaparken de darbe için “anlayış” isteyeceklerdi.

Türkiye, Avrupa Konseyi kulislerinde Bolivya, El Salvador ve Guatemala gibi ülkelerin cunta rejimleriyle kıyaslanmaya başlamıştı. 30 Eylül’deki Türkiye oturumu öncesi Avusturyalı Hristiyan Demokrat parlamenter Ludwig Steiner raportör tayin edildi. AKPM darbeye verilecek tepki konusunda üçe bölünmüştü. Bir uçta darbenin kabul edilemez olduğunu söyleyip Türkiye’nin üyeliğinin derhal askıya alınmasını isteyenler, diğer uçta mevcut aşamada karar alınmasına karşı çıkanlar vardı. Bu iki uç arasında ise raportör Steiner’in de dahil olduğu “ikaz edelim ama üyelik meselesini sonraya bırakalım” diyenler duruyordu. 

Eski başbakanlardan Süleyman Demirel

Eski başbakanlardan Süleyman Demirel

Türk heyeti başkanı Akçalı, oturumdaki konuşmasında “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mümkün en kısa süre içinde güçlü bir demokratik düzeni yeniden kurma karar ve niyetine güvenimiz sonsuzdur…Türk ordusu, tarih boyu edinilmiş tecrübe ve gelenek temelinde demokrasiye olan saygısını bugüne kadar daima göstermiştir” dedi. 

İskandinav parlamenterler ise generallerin sadece dört parlementeri Strasbourg’a göndermiş olmalarına kuşkuyla bakıyordu. Neden bu isimlerin gönderildiğini merak ediyorlardı. Gönderilenlerden biri olan Metin Toker söz alıp “Ben sadece kendimi temsil ediyorum, talimat veya emir almadığımız konusunda emin olabilirsiniz” ifadeleriyle savunmaya çalıştı kendini. 

Demirel ve Ecevit’e giden mesaj

Oturumdaki en ilginç konuşmalardan birini Alman Hristiyan Demokrat parlamenter Erich Mende yaptı. Mende darbeden birkaç ay önce bir grup Alman parlamenterle birlikte Türkiye’yi ziyaret etmiş, üst düzey temaslarda bulunmuştu. Çarpıcı bir gözlem aktardı: “(Ziyaret sırasında) Demirel ve Ecevit’le konuştuk. General Evren de dahil askeri çevrelerle görüştük. İki büyük parti (AP ve CHP) işbirliği yapsın, içinde Demirel ve Ecevit’in de yer alacağı geniş bir koalisyon kurulsun diye ısrar etmemiz için askerler bize adeta yalvardı. Aksi halde, istememelerine rağmen yeniden müdahale edeceklerini söylediler. Ecevit ve Demirel’e, 1966’da Almanya’da Hristiyan Demokrat Birliği ve Sosyal Demokrat Parti’nin ilk defa geniş bir koalisyon kurduklarını hatırlattık. Fakat, sanki sağır insanlara öğüt veriyoduk. Bu iki devlet adamı arasındaki şahsi düşmanlık benzer bir işbirliğini imkansız kılıyordu…”

Oturum 1 Ekim’de de devam etti. CHP’li Besim Üstünel, 12 Eylül’e gelinmesinde “siyasilerin ciddi hatalar yaptığını” anlattı. Seçmenin güvenini yitirdiklerini, bunun toplumsal hayal kırıklığı doğurduğunu ve bu nedenle “askeri müdahalenin insanlar arasında bir parça rahatlama olarak kabul gördüğünü” söyledi. 

Eski başbakanlardan Bülent Ecevit

Eski başbakanlardan Bülent Ecevit

Oturumun son konuşmacısı bir diğer CHP’li vekil Turan Güneş oldu. O da suçu siyasilerin üstüne yıktı: “Şu anda Türk halkını yönetecek yeterli prestije sahip tek bir politikacı yok. Avrupa ailesinin önünde itiraf ediyorum, Türkiye’de politikacıların itibarının içine düştüğü derinlik budur. Böyle olmasaydı, Sayın Ecevit ve Sayın Demirel’in kibarca ordunun koruması altına alınmaları için generaller tarafından gönderilen temsilciye direniş göstermemiş olmaları nasıl açıklanabilirdi? Kimse direniş göstermedi, zira işçi sınıfı, sendikalar ve köylüler peşlerinden gitmezdi…”

Genel kurul sonunda oylanan kararda raportör Steiner’in istediği gibi “demokrasiye dön” çağrısı yapıldı. Türkiye konusu AKPM’nin Ocak 1981’de düzenlenen bir sonraki genel kurul toplantılarının da ana gündem maddesiydi. Bu toplantılar öncesi Milli Güvenlik Konseyi üyeleri Strasbourg’a göndermeyi kararlaştırdıkları parlamenterleri huzurlarına çağırıp kendilerine son kez Avrupa Konseyi’ne gittiklerini tebliğ etti. AKPM Ocak 1981 genel kurul oturumlarında Türkiye’nin son bir kez daha uyarılmasına karar verdi ve konuyu Mayıs 1981 genel kurul oturumlarına erteledi.

Türkiye AKPM’den dışlanıyor

Mayıs 1981 oturumlarında salonda tek bir Türk parlamenter yoktu. Generaller kimseyi göndermemişti. Gönderseler de yeni heyetin yetki belgelerinin onaylanması imkansızdı. Türkiye yine de AKPM’nin gündemindeydi. Türkiye oturumu 13-14 Mayıs günleri yapıldı. 13 Mayıs oturumu sırasında AKPM genel kurulu Papa’ya suikast haberiyle sarsıldı. O günlerde Dışişleri Bakanı İlter Türkmen de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantıları için Strasbourg’daydı. Suikast failinin Türk uyruklu olduğu haberi, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden dışlanmasını engellemeye çalışan Türk diplomatları zor durumda bırakacaktı.

Türkiye 14 Mayıs’ta alınan bir kararla, “demokratik ortamda serbest seçimler düzenlenip, yeni bir parlamento işlerlik kazanıncaya kadar” AKPM’den dışlandı. Türk parlamenterler Ocak 1984’e kadar AKPM’de temsil edilemeyecekti. AKPM bu karara rağmen Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmesi yönünde bir karar almadı.

Eski başbakanlardan Bülent Ecevit

Eski başbakanlardan Bülent Ecevit

Evren’in 3. Dünya Savaşı senaryosu

General Kenan Evren bu karardan aylar sonra, 8 Ocak 1982’de, o güne kadar görüşmeyi reddettiği AKPM raportörleriyle Çankaya Köşkü’nde buluşmayı kabul etti. Bu görüşmede Avrupalı parlamenterlere darbeyi şu ifadelerle meşru kılmaya çalıştı: “Günümüzde aşırı sol güçler sosyalist partilere sızmaktadır. Bizde de böyle olmuştur… Bu geçiş devresinde bize biraz daha zaman tanımanız lazımdır. Anlayış göstermelisniz. Tarafı olduğumuz tüm sözleşmelere sadık kalacağız. Dünyada 1939’dan önceki şartları andıran bir durum mevcut. Birbirimize karşı anlaşıylı olalım. Genç nesil savaşın acılarını bilmiyor. Gençler arasında pasifist bir akım gittikçe kuvvetleniyor, yaygınlaşıyor. Muhasımlarımız ise durmadan silahlanıyorlar. NATO zaaf gösterirse 3. Dünya Savaşı’nın önüne geçilemez…”

Türkiye ve Batı Avrupa aynı dili konuşmuyorlardı artık.

Kayhan Karaca / Strasbourg

©️ Deutsche Welle Türkçe

EN SON EKLENENLER