İranlı “İnsan” Dünya Sanatçısı: CAVİT MURTEZAOĞLU

NECATİ ŞAHİN

Ülkemizin İnsanın, Anam dahil neredeyse tümü
“kirli” İranlı REZA ZARRAB’ı tanır…

Ama
İranlı “İNSAN”, Dünya Sanatçısı
CAVİT MURTEZAOĞLU’nu
tanımaz..

Ülkemizde yaşadığını, Ülkemizde Hakka yürüdüğünü bilmez..

Devletimizin O’na haksızlık yaptığını ise hiç bilmez…

CAVİT MURTEZAOĞLU
Ülkemizde yaşadı…
Ülkemizde KORANA’ya yakalandı …
Ülkemizde Hakka yürüdü, Gurbetinde…

Kırkı dolsun
Acım azalsın,
Yasım hafifelsin ki,
Yazayım
CAVİT MURTEZAOĞLU
dostumu, dedim kendi kendime…

Kırkı doldu…
Acım daha da arttı…
Yasım daha da ağırlaştı…
Öfkem de…

Çünkü,
Şimdi
Güzel Ülkemin toprağında yatan
CAVİT MURTEZAOĞLU’na
haksızlık yaptı Devletimiz…

Yazmam gerekir…

Okunsun diye değildir,
Tarihi bir “not” düşsün diyedir bu yazım…

O’nun, O saygın adını, Rıza Zerrab ile aynı makalede yanyana getirmek zühldür aslında…

Ancak,
Devletimizin O’na nasıl haksızlık yapıtığını böyle bir kurgu ile anlatabileceğime inandım…

Şöyle:
İçişleri Bakanımız ZARRAB’ın önüne yatarken,
O’na Vatandaşlık takdim ederken ;

Aynı Bakanlık
Ülkemizde iltica talebinde bulunan Dünya Sanatçısı CAVİT MURTEZAOĞLU’nu sürgünde bir daha “sürgün”e gönderiyordu …

TEBRİZLİ kaçakçı, kirli, REZA ZARRAB’a Devletimizin olanaklarını peşkeş çektiren Bakanlık,

TEBRİZLİ Dünya sanatçısı, Yazar, Filozof
CAVİT MURTEZAOĞLU’nu İstanbul sınırları dışına çıkarıyordu, aynı dönemlerde…

Ülkem “adına” yapılan bu haksızlığa yakında tanık olan “ben” bunu yazmalıyım, dedim.

Devleti idare edenlerin utancı, halkımızın utancı olmasın diye yazmalıyım, dedim…

TEBRİZ’den gelen “Kötüler”
Ülkemizdeki “Kötüler” ile nasıl biribirini buldularsa;

TEBRİZ’den gelen “İyi”lerin de biribirini bulduklarını yazmalıyım dedim…

CAVİT ile öykümüz güzel insanlar, iyi insanlar muhabbeti ile başladı…

İran’da yaşam şansı kalmayan Sanatçı/Yazar/Filozof
CAVİT MURTEZAOĞLU ülkemize,
Istanbul’a geldi 2003 yılında …

O’nu ilk farkeden Ülkemizin yüzakı MOĞOLLAR oldu.

Bin Yılın Türküsü/İstanbul Projemizde Yoldaşım olan Sevgili Kardeşim Ali Gençel MOĞOLLAR’ın dileği üzerine CAVİT MURTEZAOĞLU’u buldu.
bürosunu, gönlünü CAVİT’e açtı Ali…

O Büro, büromuz “Dergah” gibiydi.
Orada, 2004 yılında CAVİT ile tanıştık. Muhabbet eyledik…
Dost, yaren olduk…

Aman Allahım,
O nasıl bir Ses …
O nasıl bir Yorum..
O nasıl bir Derinlik…

“Ten ile Ses” nasıl bu kadar sarmalaşır…

Gözünüzü kapayın,
Cem Karaca/Ruhi Su/Ahmet Kaya harmonisini düşünün…

(Zaten “Kaderi” de Onlara bezemiyor mu?
O da Ahmet Kaya gibi, ülkesine hasret, sürgünde hakka yürüdü…
O’na da Ruhi Su gibi pasaport verilmedi…
O’na da Cem Karaca gibi sürgünde yaşamak düştü…)

O gün başlayan dostluğumuz demlenerek devam etti, devam ediyor…

Yaptığım projelerde rehberim oldu. Mezopotamya, Ortadoğu, Kafkasya konusunda “Mürşidim” oldu…

2006 yılında KÖLN ARENA’da yaptığımız “AĞITTAN UMUDU” projemizde
Nesimi oldu..
Fuzuli oldu…
“Sığmazam” diyerek
MANSUR oldu…

CAVİT,
Hacı Bektaş Dergahı’nda yaptığımız Programlarda
Şems’in, Mevlana’nin dili olup Hünkar’a seslendi…

HUBYAR Etkinliklerinde Sultan Sahak’ın selamını getirdi Tekeli yaylasına…

Zira CAVİT MURTEZAOĞLU’u
Aleviydi…

Cem’lerde büyümüştü. Zakirlik yapmıştı…
İran Ehl-i Hakk’ların Piriyidi aynı zamanda…

Türkiye’ye geldiğinde Devleti idare edenler önce O’na el attılar. Yararlanmak istediler
TRT’ye çıkardılar…

Çıkardılar ama,
bir baktılar ki,
CAVİT,
Nesimi diyor…
Hatayi diyor..
Mansur diyor…
En-el Hakk diyor…
Diyor da diyor…

Aaa,
bu TEBRİZLİ Reza gibi değil…
Reza altın, dolar, petrol diyor,

TEBRİZLİ CAVİT,
Fuzuli, Nesimi, Hatayi Mansur diyor…

REZA İran’dan “kara para” getirip Ülkemizde başta bakanlarımızın yüzüne ‘Kara’ çalarken ,

CAVİT İran’dan, Mezopotamya’dan Kafkasya’dan
Şems, Mevlana, Fuzuli, Nizami’nin nefeslerini getiriyor, Halkımızın Cemaline sunuyor…

CAVİT,
Devletimizin “çok büyüklerine” de Fuzuli’yi anlatmaya çalışıyor, Fuzuli’ce selam veriyor …
ama,
“Rüşvet değildir diye, almıyorlar” yine …

Ülkemizin yüzakı sanatçılarından
Feray Öney ile
“TEBRİZ’den TOROSLARA” diye bir seri program/albüm/konser yaptı CAVİT …

Yunus, Pir Sultan, Dadaloğlu, Veysel olup, Dicle’ye Fırat’a katılıp aktılar Mezopotamya’ya…

Mansur, Nesimi, Fuzuli, Şems olup geri estiler Anadolu’ya…

Güzel, çok güzeldi…
Güzel olan Devletimizi rahatsız etti ama…

REZA, Bakanımıza 750 bin Dolarlık mıydı, Liralık mıydı, kol saatini koluna “kolca” geçirirken,

Başka bir Sayın Bakanımız REZA’nin önüne yatarken,

Başka bir Sayın Bakanımız REZA’nın çikolata kutusunda gönderdiği dolarları “ingilizce” sayarken,

Başka bir Sayın Bakanımız da
CAVİT MURTEZAOĞLU’u İstanbul’dan çıkartıp Bolu’ya sürgüne gönderiyordu …
Sürgünün Sürgünü yani…

O dönemde İzmir Milletvekili Sevgili Kardeşim MURAT BAKAN
İçişleri Bakanlığını, Göç Başkanlığını defalarca aradı
” Bu ne iştir?” diye sordu…
Nafile…

İstanbul’da öğrencileri vardı, ses atölyesi vardı CAVIT’in …

Yıllarca Bolu’dan İstanbul’a hergün gitti geldi CAVİT…

Çalışma Bakanlığında
çalışan ELİF Bacım da CAVİT MURTEZAOĞLU’u için can hıraş uğraşıyordu…
Nafile…

Geçen sene ELİF Bacım tutuklandığında
bu sefer CAVİT aramıştı:
Kendine has üslubuylu,

” Ya bu ne iştir böyle ?”
diye sormuştu.

“Bu “devlet” işidir Üstadım, İran’dan geri kalacak değiliz ya” gibi şeyler söylemiştim…

Bir de demiştim ki,

“Binlerce İŞİD Militanı,
Mezopotamya’dan kafa kesmekten, İNSAN ciğeri yemekten, ırz düşmanlığı yapmaktan yorulup, İstanbul’a, güzel ülkemin güzel sahillerine gelip tatil yapmalarına göz yuman devletimiz, nasıl ki Sana İstanbul’daki bir odayı çok gördü, Bolu’ya gönderdiyse;
Aynı Devletimiz
“İŞİDE karşı durana da düşene de selam” diye paylaşım yapan ELİF Bacıyı da Gebze Hapishanesine gönderiyor..

“İşte böyle bir iştir! …”

” Allah Allah, bu nasıl iştir böyle ya Baba”
demeye devam ediyordu CAVİT…

28 Eylül 2020,
KÖLN ARENA’da yaptığımız AABF 30.Yıl
“YOL BİR SÜREK BİNBİR – BARIŞ SENFONİSİ ” Projemizin
Mezopotamya bölümünü CAVİT MURTEZAOĞLU üstlendi.

Defalarca buluştuk kendisi ile .

Fuzuli, Nesimi, Mansur’dan,
Farsça, Azerice, Arapça, Kürtçe bir kolaj hazırladı…

Ehl-i Hakkları, Yaresenleri temsilen müthiş bir heycan ile hazırlandı CAVİT ve ekibi…

EYVAH !
ÜÇ DEVLET!

İRAN ķimliğini iptal etmişti…
TÜRKİYE geçici pasaport vermiyordu…
ALMANYA pasaportsuz Vize vermiyordu…

Al sana bir daha:
“Bu nasıl iştir böyle Baba ?”

CHP Parti Meclisi Üyesi, Yazarımız Yaşar Seyman Türkiye Barolar Birliği’nı devreye soktu…
Birçok hukukçu, insan hakları savunucu çabaladı…
Almanya’da uluslarası İNSAN hakları savunucusu arkadaşlarımız devreye girdi…
Nafile!

Üç “Devlet”e karşı “yenik” düştü CAVİT yine..

O dönmede Türkiye sanat dünyasına nacizhane çağrı yapmıştım.
Haberleri olsun en azından diye.
Türkiye Aydınlarının haberi olsun istedim..
Nafile…

( * Çağrımı ekte okuyabilirsiniz)

Ama yılmadık.
CAVİT MURTEZAOĞLU “YOL BİR SÜREK BİNBİR – BARIŞ SENFONİSİ” için klip hazırladı Türkiye’de…

Klip için “pasaport” istenmiyor ya…
Vize de henüz istenmiyor!

Ve
CAVİT MURTEZAOĞLU’unun klibini Senaryoya aldım.
Köln ARENA’da, 20 bin izleyiciye, milyonlarca da Tv izleyicisine,
Mehmet Ali ALABORA / Füsun DEMİREL’in Türkçe;
Aydın IŞIK / Ulrike JOHANSONN arkadaşlarımızın
Almanca sunumları ile
sunduk İnsanlığa…

Dedik ki:
“Sanat Sınır Tanımaz”…

ve
“Sığmazam” diye inletti CAVİT ve ekibi Köln Arena’yı…

Ah CAVİT Ah…

Bu yılın başında Maltepe Belediye Başkanı Dostumuz Ali Kılıç’ın daveti üzerine Türkiye’ye gedik.
“BARIŞ SENFONİSİ” Projesini yapma hazırlığına başladık…
Binler ile Barış diyeceğiz …

Hemen CAVİT MURTEZAOĞLU’una gittik…
Öyle ya Barış SENFONİSİ Projemiz
Anadolu-Mezopotamya ekseninde yürüyecek …

Müthiş heyecanlandı CAVİT…
“Bu ne güzel iştir böyle Baba “…

“Mezopotamya-Kafkasya- Ortadoğu Sende Üstadım” dedim…
“Eyvallah başım gözüm üstüne…”

Detayına indindik…
Kadın ağırlıklı bir PROJE olacak ” BARIŞ SENFONİSİ”…

Mezopotamya kökenli Mülteci, Emekçi Kadınlardan 100 kişilik bir ekip, Fars, Arap, Süryani, Ezidi, Kürt, Türkmen, Azeri, Ermeni Kadınlarından oluşacak bir ekip için kolları sıvadı CAVİT…

KÖLN ARENA’daki Projeye katılamamanın acısını çıkaratacaktık adeta…

Diğer taraftan Bin kişiyle provaları yürütüyorduk Türkan Saylan Kültür Merkezi’de..

Bilgilendiriyorduk birbirimizi…

Mart Geldi…
Dert Geldi…
KORONA geldi…

PROJE’ye ara verdik…
Konuştuk…
“Önce Sağlık” dedi, dedik…

Almanya’ya döndük…
KORANA’nın Kara haberlerini dinliyorduk hergün…

Bir haber:
“İranlı sanatçı CAVİT MURTEZAOĞLU KORONA’ya yakalandı…”

EYVAH!

Birkaç gün sonra
Acı, ağıtlı kara bir Haber!

Ali Gençel kardeşim yazmış gecenin bir saatinde…

“Abi,
CAVİT Abi Hakka yürüdü…”

Vah CAVİT’im vah…

Ölüm haktır…
Sana çok erkendi ama…

Ölüm haktır…
Ama
KORANA ve Gurbette….
Yooo,
Sana bu ölüm hak değildir,
Dostum,
Kardeşim,
Yoldaşım…

“SIĞMAZAM” diye diye Sığmadın ya bu dünyaya…

Şimdi Yunus, Pirsultan, Hatayi, Nesimi, Şems, Mevlana, Hünkar ve daha daha niceleri ile yıldızlar arasında Muhabbetisin …

Ve
Bu yazıyı yazdığım bugünlerde, Bakanlarımızın önüne yattığı, Ülkemde kral gibi karşılanan, kral gibi yaşayan, yaşatılan, sosyetenin etrafında pır döndüğü, kimi siyasetçilerin ödül üstüne ödül verdiği, yetmedi Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığının takdim edildiği
REZA ZERRAB,
Amerika’da hangi Bakanımıza ne kadar rüşvet verdiğini,
Kime “kol” geçirdiğini, ” Böyük Devlet adamlarımızı” nasıl yemlediğini,
“kirli kirli”,
“rezil rezil” CIA’ye anlattığını okudukça;

Başka bir Sayın Anayasa Profesörü, İktidarın Milletvekili, Anayasa Komisyon Başkanın da,
aynı dönemlerde
İranlı Uyuşturucu Baronu ZİNDAŞTİ için Vatandaşlık Genel Müdürlüğünü arayarak yardımcı olduğunu,
sonrasında tutuklanan Uyuşturucu Baronunu,
Hakime baskı yaparak serbest kalmasını sağladığını,
bu insanlık haini, çok yönlü casusu “Kuzu Kuzu” serbest bıraktırdığını hatırladıkça,
Öfkem köprüyor da köprüyor…

Sevgili CAVİT,
bu yazıyı yazarak öfkemi yatıştırmak,
yasımı dindirmek,
görevimi yapmak istedim…
Sana ve Tarihe karşı…

Toprağımızda
Mihmanımız oldun şimdi…

“Ölürse Ten Ölür
CANlar Ölesi Değil”…

Devr-in Daim Ola …
Işıklar Yoldaşın Ola…

Bağışla bizi
Sevgili Kardeşim…

(21 Eylül 2020)

EN SON EKLENENLER