Baki Güngör Üzerine, Yanıbaşımızdaki Ayrık Otları

AYTEN ŞİMŞİR

‘Mesele ayrık otlarını temizlemek değil, onların yetişmesine zemin sunan koşulları temizlemektir‘

Yıldız Demirdağ bu sözü günümüz koşullarını öngördüğü için mi yoksa içerisinde bulunduğu döneme ilişkin mi dile getirdi tam olarak bilmiyorum. Ancak bildiğim şu ki; Tekçi iktidar aklının insan – mekan ve zaman denklemini hiçe sayarak kendi sistemini güçlendirmek adına bilimden tutalım sanata, kültüre kısacası insan ve yaşama dair herne var ise tahakküm altına alarak kendi varlığına tehtid olmaktan çıkartmak adına yeniden dizayn etmeye çalıştığı ve tüm bunları toplumlara ‘modernizmin‘ olarak kabullendirdiği aklın sınırlarını zorlayan çılgınlık çağındayız. Öyle ki düne kadar herhangi bir konuya dair araştırma yapmak istediğimizde günlerce belki aylarca kaynak taramamız – ayıklamamız gerekirdi. Şimdi ise bir tıkla onlarca bilginin anlık bir hızla yayıldığı, bilgiye erişimin anlarla sınırlı olduğu, yapay zekanın insan toplumuna kendisini ve amaçlarını dolayısıyla insan ırkı ve varlığına karşı tehtid olmadığını / olmayacağını anlatabilmek adına mektup yazdığı, birçoğumuzun nörobilim ve yapay zeka ile ilgilenme gereksinimi dahi duymadığı diğer yandan tüketim güdüsünün farklı araçlarla beslenerek bencilliğin / bireysel özgürlüklerin ahlaki politik toplumsal yapıyı tümden hedef aldığı, insan canlısının kendisine /duygularına dahi yabancılaştığı bir çağda arafta bırakılmış Alevi Toplumunun haleti ruhiyesine denk bir söz etmiş …

Öyleki birkaç yıl öncesine kadar ‘Aleviliğe ilişkin yazılı kaynak yok‘ sözünü sıkça duyardık. Bu ve benzeri yaklaşımlarla sanki binlerce yıldan bugüne erişen toplumsal yapı ve düşün dünyasına ilişkin geride hiçbirşey kalmamışçasına kimliksizleştirilerek kör bir arayışa sürüklendiğimizi farkedemedik. Öyle ki dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren ana – atamız tarafından günlük yaşam içerisinde an be an belleklerimize kodlanan, tıpkı vücut reflexslerimizle birlikte gelişen birçok şey gibi ( yemek, içmek, yaşamsal motor aktiviteler, vb.. ) görerek yaşama kattığımız kimlik formumuzun – hafızamızın zarar gördüğünü de farketmemiz zaman aldı. Sanki Alevilik köksüzleşmiş, geride hiçbir kaynak kalmamış, zaman içerisinde kendi hakikatinden kopartarak kast sistemi oluşturan üst aklın temsiline dönüşen ruhban – üst sınıfın tanımına ve öğretmesine muhtaçmış, bir yerlerden birilerinden öğrenilmezse yaşanılamaz, eksik – noksan kalırmış gibi bir algı, yetmezlik hali yaratıldı. Hal böyle olunca Rızalık Şehri çocukları arasında bilenler ve bilmeyenler ayrımı kendi hakikatinden kopartılarak suni bir alana dönüştürüldü. Oluşturulan her suni algıdaki gibi toplumumuz içerisinde bilmeme haline bağlı olarak gelişen boşluk öğrenme güdüsünü yaygınlaştırdı. Dolayısıyla bu gelişmeler ışığında müthiş

bir pazar da açığa çıkmış oldu. Sayısız yazar, çizer, araştırmacı ve kaynak kontrolsüz – denetimsiz bir biçimde piyasaya sürülmeye başlandı. ( iyi niyetli çalışmaları tenzih ettiğimi özellikle belirteyim)

Bilmediğine ikna edilen toplum doğru ile yanlışı ayırt etme noktasında adeta buhran yaşadı – yaşıyor. Bir yanda ana – atasından görüp öğrendikleri belleğinde silinmemek için inatla direnirken diğer ortodoks aklın bilimsel verileri ile yetişen ve biimsellik adı altında birçok ortak değeri bilir bilmez tartışmaya açan okur – yazar taifesinin ortaya koyduğu sayısız bilgi olunca günümüz Alevisi adeta ceddini hakir görerek inkar gelmeye başladı. Kendisine öğretilen – kanıksatılan bilgiler çerçevesinde geriye dönüp baktığında ana – atası inşa edilen modern yaşamdan uzak göründü, hal böyle olunca da kabullenmesi pek de zor olmadı açıkçası. İnsan düşünmeden edemiyor Alevi ana – atadan dünyaya gelen binlerce insan nasıl olur da sanki bir felaket olmuşçasına kimliğini unutur ve salt kitaplardan kendi kimliğini öğrenme arayışına girer.

Yaşadığımız keşmekeşlerin asimilasyon politikalarının bir ürünü olduğunu ve herşeyi özellikle Alevilik gibi bir ummanın kitaplardan öğrenilemeyeceğini, tanımlamalara ve kalıplara sığdırılamayacağını hala farkedebilmiş değiliz. Elbetteki bilginin aktarımı için kitaplar kayda değer bir argüman ancak hangi bilgi ve nekadar tarafsız önemli olan bu. Ne yazık ki halihazırda bu ayrımı – denetimi yapabilecek tarafsız bir yapılanmaya sahip değiliz. Siyasal – ideolojik bakış açılarından arınarak Aleviliğin kendi iç dinamikleri öncülüğünde siyaset yapma gayesi olan kimi kesimler dışında bilgi tıpkı sosyal medya platformlarında olduğu gibi kontrolsüz bir şekilde yayılıyor ve yayıldıkça toplumumuzu arafta tutmaya devam ediyor. Özellikle son elli yıllık tarihsel evreyi objektif bakış açısı ile ele alarak içerisine çekildiğimiz arafta olma halini anlamlandırabiliriz.

Alevi toplumu Madımak Katliamının ardından örgütlü birlikteliği hedef almış, zorunlu göç ve sürgünlerin etkisiyle metropollerde yaşanılan yığılma kimi gereksinimleri arttırmış ve kurumsallaşmaya başlanmıştır. Büyük bir hızla kurumsallaşırken iyi niyetlerle başlayan ancak geldiğimiz aşamada doğumdan ölüme / geceden gündüze, canlı cansız bilcümle varlık ile ikrarlaşarak yaşayan Alevilik, zamandan – mekandan –insandan ve külli varlıktan kopartılarak dört duvarın içerisine hapsedilmiştir. Beslediği ve beslendiği kaynaktan uzaklaştığında, toplumsal yaşamdan ahlaki politik – toplumsal reflexslerden de kopartılıp, iç ve dış hukuku hiçe sayılarak, salt kimi ritüellerle ifade edilerek adeta kuru kof bir aidiyetten öteye gidemez hale getirilmiştir. Özcesi yola revan olurken asli misyonu öz kimliği var eden değerleri bir bütünen koruma –

yaşatma olan kurumsal yapılar – yöneticiler, Aleviliği kendi beslendikleri siyasal –ideolojik kaynak ekseninde formüle etme – yeni donlar biçme gibi misyonlar edinerek toplumumuzun ihtiyaçlarını gidermektense asimilasyona açık, dış etkenlere karşı savunmasız bir hale getirmeye başlamıştır.

Pir – Talib = Ocax ilişkisini hiçe sayarak salt kurumsal mekanizma içerisinde kültürel etkinlikleri pompalıyarak Alevilik yapılacağını zannetmek faydadan çok zarar getirmeye devam ediyor / edecektir de. Tüm sürekleri bir çeperde ele alarak iç asimilasyonun farklı türünü süreklere dayatan , Kadim Ocaxlarımızı Anadolu Aleviliği üzeri izaha çalışan, İslamiçileştiren, İslamla karşıtlaştıran ve daha benzeri birçok tanımlama gayretiAleviliği / Alevileri güçten düşürerek hakikat arayışında yolda bırakmaya devem edecektir . Bu mana ile Pir – Talib = Ocax mekanızması bir biçimiyle modernize edilerek güncellenmediği ‘talibin varsa pirsin, talibin yoksa hiçsin‘ , ‘El elden üstün değildir. Eli yıkar, el döner yüzü yıkar ‘ düsturları ile Halka Sistemi esas alınmadıkça kurumsal yapılarda istenildiği kadar düzenleme, reform, yeniden yapılanma, vb.. işler yapılsın nafile çabadır. Sadece belli dönemlerde kurumların üyelerine yaptığı çağrılar neticesinde bir araya gelen hali vaziyeti bilinmeden hak meydanında toplanan insanlarla gönül rızalığı almadan yılda bir kez Dar u Didar görüp nasiplenmemiş, hesap alıp vermemiş, manen ve nefsen arınıp yunmadan cem bağlayan Pirlerin Kadim Yol değerlerimizi koruyarak nesilden nesile aktarmasını nasıl bekleyebiliriz ki ? Diğer yandan kendi yandaşlarını koruyarak kollayan , kendi ideolojik tabanına yakın duran isimlerle grupçuluktan öteye gidemeyen, entrikalar koltuk kavgaları ile birbirinin ayağına çelme takan yöneticilerin toplumumuzun birliğini, dirliğini sağlayamamak hayal değil de nedir ? Böylesi öncülere saygı duyulmasını bekleme hezeyanı değilmidir kurumlarımızdaki canların azalmasını görmezden gelmenin nedeni. Cem u Civatlarımızdaki bütünselliğin, kutsiyetini tartışılması, ritüellerimizin ciddiye alınmamasını samimiyetle irdelersek göreceğimiz hakikat aşikardır. Şayet derdimiz tasamız kimlik yitimi / etnokültürelkırım ise görüp baktığımızda gördüğümüzü gizlemek – susmak hepimizin ayıbıdır. Bizler sustukça her yeni gün farklı farklı aktörler çıkacak meydana, çıkıyorda !

Geçtiğimiz günlerde sosyal medya platformlarında büyük bir hızla yayılan Baki Güngör Seyit Nurdedeoğlu isimli bir zaat da bu aktörlerden bir tanesi. Kur’an ı Kerim’den sureler içeren iki rekatlık bir namaz benzeri ritüeli uygulamalı göstererek Alevilerin ibadet şeklidir diyerek paylaşılması ile Alevi Toplumunun gündemi bir nebze de olsa hareketlendi. Geçmişte olduğu gibi bu da geçici bir hareketlenme olacak ne yazık ki. Kısa sürede unutulacak çünkü kurumlarımızın

birçoğunun gündeminde etnokültürelkırım yok. Benzeri vakaları yaşadığımız zamanlarda olduğu gibi her kafadan bir ses, bir yorum, bir fikir. Tartışmaların genel ekseni Alevilerin bu biçimde ibadeti varmıdır, yokmudur üzerinden biçimleniyor. Genel kanı zaatın işbirlikçi bir asimilasyoncu olduğu yönünde, hak eyvallah bir asimilasyoncu olduğu çok açık. Peki bu zaatı muhterem bir anda fezadanmı ışınlandı, bir gecedemi bitiverdi de geldi meydana ? Kimdir, nedir necidir bilen işiten, tanıyan yürüttüğü hizmetlerde bulunanlar yok muydu aranızda ? Kitaplar yazmış, Kur’an ı Kerim Meali üzerinde çalışmış ve bu çalışmasını yayınlamış, birçok defa tv programlarına katılmış, Cemlerde bulunmuş, kurumlarda mihmandar olmuş. Söz ettiğimiz video dışında kaç kişi bu zaatın söylediklerini, kitaplarını inceledi bilmiyorum ancak naçizane önerimdir inceleyiniz ve dinleyiniz, size hiç yabancı gelmeyecek emin olun. İnceler ve dinlerken şu sözlerim aklınızın bir kıyısında duru versin; yıllar boyu kurumlarımızda Aleviliği anlatır –öğretirken ; var oluştan bugüne tarihsel katmanlardan süzülerek kendisini bugüne taşıyan, kadim ortaklık toplumunun yaratımı, toplumsal yaşamın bütünlüğü, inançların / dinlerin / felsefelerin birbirinden etkilenme ve etkileme geçirgenliği ilkesi ile ele alarak, var oluşun / doğumun kaynağını çarana sır bilerek ve Aleviliği insanlık nehrinde Hak Süreği olarak mı tanımlayıp – anlattık yoksa bir dinin mezhebi olduğu teranesine kalıplarmı biçtik ? Hiçbir dinin, inancın eklentisi / uzantısı veya mezhebi olmadığını aksine kendi başına bir inanç olduğunu kabullenip anlatırken küntü kenzden bugüne varolagelen tüm felsefe – ideoloji- inanç ve dinleri etkileyerek etkilendiğini özcesi bil cümlesinin anası olduğunu mu anlattık ? Yoksa bir karanlığın ortasında gelmeyecek şafağımı aradık. Birşeyleri anlatmaya çalışırken hakikatin kıyısında dolaşırken pay ettiğimiz bilgilerle çeliştiğimizde kitlemize nekadar cevap olabildik ? Bir yandan varoluştan bugüne derken diğer yandan 1500 yıllık bir dinin içindeki arayışta görmek istediklerimizi göremeyince neden Kadim Yolumuzu inşa eden ve bugüne getirenlerimizi takiyye yapmakla itham ettik – ediyoruz ? Netice itibariyle modernleşme süreci Aleviliği de farklılaşmaya zorlamıştır bu kaçınılmaz bir gerçek ancak İbrahimi dinlerin tümünün ve tabi evveliyatındaki inanç ve dinlerin bugünki ismi ile Alevilikten beslendiği hakikatini görmek gerekiyor. Aksi halde bugün birçoğumuzun öfke ile izlediği Baki Güngör Seyit Nurdedeoğlu gibi zaatlar varolmaya devam edecek. Çünkü onlar birer ayrık otudur, ayrık otlarını var eden zemin bizim yanıbaşımıda yol ile bütünleşmekten kaçan, özünü ikrardan – itikadden kaçıranlara ses çıkartmayan tutarsızlığımızdır.

EN SON EKLENENLER