Sol Maske

HASAN AYDIN

Solcuların maskesi var mıdır? Neden sol maske diye bir başlık yazıldığı doğrusu çok düşünülmüştür. Gönül isterdi ki böyle bir başlık kullanmayayım, kuşkusuz sadece maskeli olan sol değildir. Ama benim şairin söylediği gibi sol yanım ağrıdığı için ve soldaki maske beni yaraladığı için sol diyorum, çünkü özgürlükler dünyası ütopik de olsa sevdiğim bir dünyadır. bu konuda bir yanılsamayı yaşamak isterdim. Ancak sol tarihine bakıldığında bu ve buna benzer soruların cesaretli bir biçimde yanıt bulması gerekmektedir. Ne yazık ki bu konuda liderlik kompleksi gözlerini karartmıştır, söylemlerini neredeyse sol kuram adına bir kutsal metin haline getirip liderliklerini tartışmasız kılma arzusundadırlar.(tıpkı Stalin gibi) Tartışanda mutlaka emperyalist güçlerin, dış güçlerin bir piyonu, ajanı gibi gösterilmek istenmektedirler Her nedense partilerini dokunulmaz prangalar hükmüne sokmuşlardır.

Sol bölünerek kendi içinde küçük birer aşiretler, devletçikler oluşturmuşlardır. Sözde buda ideolojik ayrılıklar, farklılıklar olmaktadır, aslında bu kendi içinde egoizm popülizm hastalığının kronikleşmiş hali olmaktadır. Bu kendi başına bir milliyetçiliktir ve devletin kökeninde doğası gereği birazda sınırların hükmü, milliyetçilik olduğu inkar edilmez bir olgudur.. Çokta sorumsuz ve kolay bir biçimde insanları harcamak alışkanlıkları olduğu bilinmektedir, bunu kendilerince proleter diktatörlüğü adına yapmayı kendilerinde hak görmektedirler. Hatta bu Marksizm’in kendilerine gelen ayetleriymiş gibi kendi siyasal yapılarını da buna inandırmaktadırlar. Liderlikleri söz konusu olunca ne kadar sosyal ve insansal değer varsa harcamayı tereddüt etmemektedirler. Bu yaklaşımlara, mantığa bakıldığında sosyalizm olgusu, insanı, özgürlükleri baz alan bir insani dokunun, öğretinin yönlendirdiği tavır ve davranış olmadığı görülmektedir..

Doğru bir siyasal kuramın laboratuvarı doğal olarak pratikte düşüncenin yaşamla sınanmasıyla anlaşılacaktır, geçmiş pratik tutumlarına, olay ve olgulara bakışlarına bakıldığından sosyalizmden ziyade nasyonal sosyalist bir anlayış ortaya çıkmaktadır. Bu kabullenmese de solun bir gerçekliği olup gölge gibi onları izlemektedir. Sosyalizm ve devrimcilik adına kendilerinde en ufak bir değer varsa ve halen devrimcilik yapma iddiaları varsa bu gerçekliklerle yüzleşmeleri ve kabul etmeleri zorunluluk arz etmektedir Çünkü geçmişi olgunca, hiç bir grup şovenizmine düşmeden kabullenmek ve yüzleşmek konumlarını sarsmamaktadır. Bölgemizdeki solun aslında sol kuramını nerelerden aldığı bilinmektedir, yani yaratıcı bir sol anlayıştan ziyade, kimileri Çin`e göre, kimileri de Arnavutluk’a göre kimileri de Sovyetlere göre oluşturmuşlardır. Sovyetler Birliği yıkıldı, Arnavutluk ta sosyalizm yerinde yeller esmektedir ve Çin de bastan beri kendi kuramlarıyla barışık olmadan bir yol izlemektedirler..

Bir anlamda dünya politikasından, kapitalist dünyadan uzak bir başka dünyada yaşamaktadırlar, tüm sorunlara siyasal işgal ve olaylara rağmen tepkisi bir türlü oluşmamaktadır. Buda Çin`in düşünce dünyası hakkında önemli ipuçları vermektedir; ego sosyalizmi, bütünün Çine feda etme milliyetçi anlayışı gibi kendini sadece teknoloji deviyle meşgul eden ve piyasaları vuran, üretimle dünyaya hükmetmeye çalışan bir mantığa kulluk edildiği ortaya çıkmaktadır. Sosyalizmin temel kuramı olan eşitlik, özgürlük emeğin özgürleştirilmesi ve evrensel insani değerler hiç de önem arz etmemektedir.

Başta Sovyetler Birliği olmak üzere, Çin, Arnavutluk vb. ülkelerindeki sosyalizm denilen anlayış aslında ilhamını sosyalist öğretiden değil de milliyetçi kuramdan aldığı bilinmektedir, yada daha sonraki ortaya çıkan devlet, toplum ilişkilerinden ve uygulamalarından bu manzara çok açık bir biçimde rengini göstermiştir. .Yanlış kuramların milliyetçilik çizgideki yansıması sanırım böyle olacaktır. Devlet kendini buralarda toplumun başından tanrılaştırmıştır. Buralardaki sosyalizm adına yapılan devlet tanrılaşması, parti hükmü bizim coğrafyamızda yankısını daha çok geri bir biçimde bulmuştur. Bizde sol ve sağ çok da belirsiz hale gelmiştir ve zaten bu türden saptamalar, yorumlar da yapılmaktadır. Solun ve sağın çok iç, içe geçtiği söylenmektedir ve bu doğru bir saptamadır. Örneğin Nazım Hikmet`e bakışlarına bakalım,(mesele sadece Nazım a bakışları değildir bir çok olay ve olguya bakışlarında bu mantıksal arıza yapılmaktadır) Nazım ülkemizin en büyük sosyalist şairi olarak anılmaktadır. Bundan solun büyük payı vardır. Nazım sürgünü yaşadığı için böyle bir sıfata eriştiğini söylemek sanırım yanlış olmamaktadır:(bilinir bizim solumuz hep duygularıyla bakar Nazım da olduğu gibi) Çünkü Nazım’ın şiirlerinden sosyalist öğretiden ziyade, milliyetçilik olgusu ağir basmaktadır yani vatan, toprak vb. olgular çok işlendiği için, daha sonra bu şiirlerin MHP gibi milliyetçi partilerin miting alanlarında haykırılmıştır. Peki nasıl olurda MHP gibi ırkçı bir parti solcu olarak bilinen Nazım’ın şiirlerini kendi gösterilerinde, kongrelerinde okuyabiliyorlar? MHP mi değişti, sosyalleşti? Yoksa bu şiirlerin mayasında bir sorun mu vardır? Bunlar akıllıca düşünülmeden, solun düşünce dünyasına yakınlığı sorgulamadan en büyük sosyalist olma sıfatına çok kolaylıkla, nasıl erişilir, bunun temel mantığı nedir? Milli içerikli unsurların oluşturduğu şiirler olmasa MHP sahiden gösterilerinde haykırır mıydı? Bozkurtları bu kadar heyecanlandıran evrensel insan olgusunu, eşitliği esas alan bir şiir olabilir mi? Bu örnek de göstermektedir ki solumuz nasyonal bir soldur. Sovyet çizgisi, Arnavut, Çin çizgisinin zaten nasyonal bir çizgi olduğu pratik sonuçlarıyla bugün çok daha net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

Burnunda kıl aldırmayan bölgemiz solu her nedense kendi ideolojik felsefeleriyle hiç yüzleşmek istememektedirler. Her siyasi gerçeklik, yapı kendi doğrularını kutsal bir metin haline getirme uğraşı içerisindedirler. Kruşçev bile çok daha olgun yaklaşmaktaydı Geçmiş, hataları diyebilirdi, Prag ve Budapeşte için faşistlerden dolayı tankları sürdüğünü söyleyen Kruşcev,“halkın bizi çağırdığını söyleyerek“ her nedense halkın Prag duvarlarında yazılı olan ve kendi ülke ve Sovyetler Birliği yönetimini Lenin`e şikayet eden yazıları, pankartları görmemezlikten geldiği bilinen bir olgudur. “Uyan Lenin, delirdi bunlar“ Buna rağmen Kruşcev bile ,bazen geçmişin hatalarıdır demekten de, sık sık bahsetmekten de medeni bir cesaret gösterebilmiştir en azından. Bizim ülkemizin solu aslında Sovyetleri, Çin i, Arnavut u baz aldığını söylese de kendine has bir Kemalist çizgiden hiç bir zaman kopup bu ülkeler gibi de düşünebilmiş değildirler. Sanırım bu birazda Türk usulü milliyetçiliğin bir ayrıcalığıdır.

Bizim solumuzdaki yansıma biçimi şimdiye kadar sınırların hükmü, yasaklar bir biçimiyle solu kendi kuramlarından rahatlatsa da, bu söylemler pratik laboratuvar itibariyle nasyonal kuramlardır bu gerçeği artık iyi görmek gerekmektedir. Doğu Perinçek zihniyetine bakın, her zaman solcu kulvarda olduğunu söylemesine karşın esas yerinin milliyetçilerin yanı olduğu söylemleriyle anlaşılmaktadır, Faşizan orduya kulluk yapan ve hep çiftliğinde ötmeyi her nedense Sayın Perinçek devrimcilik olarak algılamaktadır .Zaten bu yaklaşımları bazen karikatüre edilerek asker konuşuyor denilerek tanrıya kulluğa, sadakatte kusur etmemeye davet edilmektedir sürekli. Aynı zamanda bir çok milliyetçi, ırkçı anlayışla fazlasıyla ortak yanların olması herhalde sosyalizm olarak tanımlanamaz ya, işçi partisi ve ona yakın bir çok sözüm ona aydın gerçek yüzünü, sosyalist söylemlerle maskeleyip aslında düşündükleri vatan, bayrak, asker sendromudur.(vatan bölünür vb.)sol söylemin arkasına sığınarak ukalalıkla milliyetçi tutumunu dışa vurmaktadırlar. Ama gayretler boşunadır, artık maske düşmeye başlıyordur, sol maskenin ardındaki yüz milliyetçi bir yüzdür. Sevgili Lenin; bir görebilsen sosyalizmin adına ne kadar maskeli insanların türediğini, bir görebilsen Türkiye de sosyalizm adına ne kadar sınırların milliyetçiliğine takılanların olduğunu, inanıyorum ki görmeyenlerin gözü ,ağrıyan sol yanımızın da çözümü olurdun.

Not: bu yazı 2007 yılında Eflatun dergisinde yayınlanmıştır.

EN SON EKLENENLER