Sorun, iktidarın savaş tercihidir

Hükümetin hiçbir destek sunmadan insanları evlerine kapatmaya çalıştığını belirten HDP Milletvekili Erol Katırcıoğlu, “İktidar, kaynak yok demeye çalışıyor ama askeri harcamaların varlığı nedeniyle kaybedilen kaynaklar, salgından kurtulmak için harcanabilirdi” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Halkın bütçesi savaşa harcanırken halk da tam kapanma adı altında devletten destek almadan evlere sıkıştırıldı. İktidar ne yapmaya çalışıyor?

Böyle bir kararın hiçbir meşruiyeti yok. Demokrasi denen siyasi düzende böyle bir biçimde insanların eve kapanmasını istemek, meşru olamaz. Bu tür bir evlere kapanma, insanların temel haklarını kullanamaz hale gelmesi anlamına gelen bir uygulamaya dönüşmüş durumda. Hele hele bu kapanma, deyim yerindeyse bu “emir”, kapanma ile gelirleri ortadan kalkan insanlara hiçbir yardımda bulunmuyor. Böyle bir uygulama hiçbir ülkede olmadı. Eğer insanları evlerine kapıyorsan, onların bu vesileyle kaybettikleri gelirlerini de karşılamayı sağlamalısın. Hükümet kaynak yok demeye çalışıyor ama gerek dış politikada gerginliğin yol açtığı ve gerekse de yapılan askeri harcamaların varlığı nedeniyle kaybedilen kaynaklar herkesin ortak sorunu olan salgından kurtulmak için harcanabilecek kaynaklardır. Bu nedenle de bugün Türkiye’nin sorunu, tercihleri barıştan değil, savaştan yana olan bir anlayışın iktidarda oluşudur.”

İktidar kanadı, ‘128 milyar dolar nerede’ sorusuna savaşa harcandığı yönünde açıklamalarla yanıt veriyor. Savaşın finansmanında da artık zorlanıyor mu?

Savaş pahalı bir eylem. Pahalı, çünkü silahlar pahalı. Kaldı ki savaşın bir de insan unsuru var. Onun pahası ölçülemeyecek kadar yüksek. Bu nedenle savaş, toplumlar için ekonomik olarak da bir yıkım anlamına gelir. Hele hele gelişmekte olan Türkiye’nin kaynaklarını üretken alanlara yönlendirmesi gerek, savaşa değil. Maalesef Türkiye’yi yöneten akıl, başta Kürtler olmak üzere sınır komşularımız olan farklı etnik gruplarla Irak ve Suriye’de barışçı bir dış politika izleyeceğine aksini yapıp bir savaş politikası yürütüyor. Doğrusu bu politikanın ekonomik sonuçlarından biri de “128 milyar dolar nerede?” sorusuyla ilgili kuşkusuz. Henüz bu paranın nasıl harcandığı açıklanmamış olsa da savaşçı dış politikanın sonucu zor duruma düşen ekonominin finansmanıyla ilgili olduğu çok açık.

İktisadi şiddetin toplumsal yansımasının son günlerde intiharlarla içinden çıkılmaz bir sürece evrildiğini görüyoruz. Geçim sıkıntısı yüzünden intiharlar giderek artıyor. Sizce bu süreç nereye doğru gidiyor?

İnsanlarımız, deyim yerindeyse “sahipsizler”. Devletleri, onu yöneten siyasi iktidar, yoksul insanlarımızı desteklemek yerine varlıklı insanları desteklemeyi tercih ediyor. Sanıyor ki salgın yalnızca üretimi vuruyor. O nedenle de sürekli olarak iş insanlarının ihtiyaçlarını karşılıyor. Onların faizlerini düşürüyor, faizsiz kredi, teşvik veriyor vs. Oysa tam aksine salgın, asıl ekonominin talep yanını vuruyor. Bir başka ifadeyle, işsizleri, işi olup da açlık sınırında yaşayanları, kadınları, gençleri vuruyor. Asıl desteklenmeleri gereken bu insanlar. Desteklenmeliler, çünkü ancak böylelikle üretilmiş olan malları satın alabilirler. Böyle bir talep yoksa iş insanlarının desteklenmelerinin çok bir kıymet-i harbiyesi olmaz. Hükümet bu ilişkiyi anlayamıyor ya da her şeye rağmen iş insanlarının desteklenmesi belki de genetik bir eğilim.

En son açıklanan enflasyon rakamları, ay bazında yüzde 17; aynı zamdan son 22 ayın en yüksek rakamı oldu. Bu neyin sonucudur?

TÜİK’in verdiği bu enflasyon rakamına inanmayın. Enflasyon en az bu rakamın iki katı. Tabii enflasyon üzerinde salgın koşullarının da olumsuz etkisi var ama esas olarak iktidarın sorunu, Türkiye’nin temel sorunlarını anlayamamak. Bunların bir kısmı yapısal dediğimiz cinsten. Yani kalıcı çözüm yolları bulmak lazım. Eğer sizin kafanızda bir bilgiden çok bir inanç olarak faizlerin enflasyona sebep olduğu varsa, kurların arttığı bir momentte, faizleri arttırıp bu kur artışını düşürmek varken, kurları kamu bankaları aracılığıyla arka kapıdan satarsınız. Sonra bir bakarsınız ki Merkez Bankası’nın rezervleri eksiye düşmüş. Türkiye ekonomisi ithalat bağımlısı ve bu nedenle de yabancı sermaye girişlerine muhtaç bir ekonomi. Yabancı sermaye girişlerinin de birkaç yolu var. Bunlardan biri ihracat, biri turizm, bir diğeri de borçlanmadır. Her üçünün de olumlu etki üretebilmesi, iktidarın ne ölçüde güven verici bir iktidar olduğuna bağlıdır. Bu da ülkenin şeffaf bir biçimde bir hukuk devleti olarak yönetiliyor olduğuna bağlı. Aksi durumda ne olacağını anlamak, sanırım günümüz Türkiye’sine bakarak anlaşılabilir.

anf

 

 

EN SON EKLENENLER