Mustafa Aslan “Mücadele etmeye devam edeceğiz”

İzmir Narlıdere Cemevi Başkanı Mustafa Aslan Alevilere yönelik asimilasyon politikalarına vurgu yaprak Türkiye’nin laik ve demokratik bir ülke olması için mücadele etmeye devam edeceğiz.” diyor… Cemevi çalışmalarına değinen Aslan, Alevinet’in sorularını cevaplandırdı.

ELİF KELEŞ O.

Bize kendinizi tanıtır mısınız?

Mustafa Aslan İzmir Narlıdere de faaliyet gösteren Alevi Bektaşi Kültür tanıtma derneğinin başkanlığını yürütmekteyim. 1973 Muş Varto doğumluyum. İlkokulu köyde ortaokulu devlet yatılı okulunda Ağrı Patnos’ta okudum. Liseyi İzmir Narlıdere de. Yüksekokulu da Trakya üniversitesinde okudum. 1994’ün sonlarından bu yana 1991 yılında kurulan Alevi Bektaşi Kültürünü Tanıtma Derneği’nin içinde farklı kademelerinde görev aldım. Gençlik kolları başkanı, yönetim kurulu üyeliği ve 17 yıldır da derneğin başkanlığını yapmaktayım. Alevi Bektaşi Federasyonu 2002 yılında kurulduktan bu yana Alevi Bektaşi Federasyonunun hem delegesi hem değişik dönemlerde Genel Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundum.

Mevcut Alevi öörgütlenme biçimi Alevilerin sorunlarını çözmeye yeterli mi?

Elbette ki 1990 yılların başında kurulan alevi kurumları o günün Türkiye’sinde alevi toplumunun hak ihlalleriyle ilgili bir örgütlenme biçimidir. Her geçen gün Türkiye değişiyor. Siyasi konjüktür değişiyor. O günün alevi örgütlenme yapısı gerekliydi ve uzun yıllardır da bu örgütlenme biçimi gerek başta alevi dünyasının hak talepleri ve hak ihlalleriyle ilgili gerekse Türkiye de demokrasi mücadelesinde başarılı mücadele verdi. Ama alevi kurumları aynı zamanda hem inanç kurumu hem de bir demokratik kitle örgütüdür. Bu örgütlenme modeli ile Türkiye ve Avrupa da her geçen gün cem evlerinin sayısının artması Alevi kurumlarında şöyle bir sıkıntı yaratmaya başladı. Bir tarafta cemevlerinde Dede, Pir, Mürşit, Baba ve Ana’larımızın inanç hizmetleri, bir tarafta da seçimle gelen dönemsel olan Yönetim Kurulları arasında zaman zaman meydana gelen sorunlar nedeniyle bu örgütleme biçiminin demokratik bir kitle örgütü mü yoksa inanç kurumu mu olduğu sorunuyla karşı karşıya kalınıyor. Bu anlamda örgütleme modelinde bir reforma ihtiyaç var. Yani alevi kurumlarının örgütlenme biçiminin yeniden ele alınması gerekiyor.

Devlet ile Alevilerin ilişkileri nasıl olmalıdır?

Öncelikle laik ve demokratik olmayan bir ülke de; hiçbir toplumsal kesimin devletle ilişkisi sağlıklı olmamıştır. Laik ve demokratik olmayan devlet sürekli farklı toplumsal kesimleri değiştirmeye ve dönüştürmeye çalışmıştır. Biz Aleviler; Türkiye de yıllardır katliamlar, sürgünler, asimilasyon politikalarıyla karşı karşıya kalan bir inanç topluluğu olarak devletle ilişkilerimiz sorunlu olmuştur. Devlet bizleri tanımamış görmemiş yok saymış ve ötekileştirmiştir. Bunun için öncelikle Türkiye’nin laik demokratik bir yapıya kavuşması için yıllardır haykırıyoruz. Alevilerin devletle ilişkileri laik ve demokratik bir düzeyde olmalıdır. Devletin asla hiç bir inanç topluluğuna karışmamalı ve taraf olmamalıdır. Eşit yurttaşlık ilkesiyle yaklaşılmalıdır. O yüzden yıllardır eşit yurttaşlık talebini dillendiriyoruz.

Diğer toplumsal demokratik hareketlerden talepleriniz için destek alabiliyor musunuz?

Türkiye de Alevi toplumu farklı inanç ve kültürlerden destek bulamadı. Ama son yıllarda özellikle AKP iktidarının Türkiye’nin muhalif kesimini ötekileştirdiği o diliyle, uygulamasıyla o ötekileştirme algısının sürecinde Türkiye’de muhalif kesimin Alevi toplumunun hak talepleri ile ilgili yaklaşımı geçmişe oranla biraz daha duyarlı hale geldi. Yeterli mi? Türkiye’de tabi ki yeterli değil. Biz yıllardır hep şunu söylüyoruz: Bu ülkede Alevilerin sorunları, farklı inanç ve kültürlerinde benimsemesi ve dile getirmesi ile çözüme kavuşur. Örneğin; bir alevinin sorununu bir Sünni dillendirirse sahiplenirse ancak bir anlamı olur. Bir Kürt’ün sorununu bir Türk sahiplenir ve dillendirirse bir anlamı olur. Aksi halde sadece Alevi toplumunun o toplumsal örgütlülük yapısının var olan sorunlarını dile getirip yalnız kalmasının bir anlamı olmaz. Bu anlamda geçmişe nazaran demokratik siyaset mücadelesi veren örgütlenmelerde Alevi taleplerine karşı bir duyarlılığın var olduğunu görüyoruz.

Sizce Türkiye’de Alevilerin sorunu olarak belirtilen sorunlar nasıl çözüm bulur?

Türkiye’de Alevilerin sorunları Türkiye’nin tam anlamıyla laik demokratik bir ülke olmasıyla ancak çözülebilir. Alevi kurumları olarak yıllardır eşit yurttaşlık talebini dile getiriyoruz. Eşit yurttaşlık da laik ve demokratik bir Türkiye ile ancak gerçekleşebilir. Bu nedenle Alevilerin talepleri ve sorunlarının çözümü ancak ülkenin demokratik ve laik bir anayasayla çözülebilir. Türkiye’nin laik ve demokratik bir ülke olması için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Asimilasyon politikaları ne zamandan beri Aleviler için uygulanmaktadır?

Asimilasyon politikaları aslında bu topraklarda hep var olmuştur. Asimilasyon yalnızca şekil olarak değişiklik göstermiştir. Aleviler; Koçgiri, Dersim, Çorum, Sivas, Gazi ve sayamadığımız onlarca katliamlarla ve sürgünler yaşatılarak asimilasyonlarla karşı karşıya kalmıştır. Devlet Alevilerin inançlarını yok saymış, her dönemin siyasi erki çıkarları doğrultusunda tariflemiş veya dönüştürmüştür. Kısacası: Bugünün koşullarında asimilasyon sadece şekil değiştirmiştir. 1993 sonrası Aleviler sürgün edilmemiş, katledilmemiş, yakılmamış, soykırıma uğramamış olsa da yok sayılmaya devam etmiş ve inançsal olarak asimilasyona uğramaya devam etmiştir. Gerek dinselleştirilen eğitimin sistemiyle Alevi çocuklarına inancı olmayan bir inancı dayatarak, onlara zorla bunları öğreterek, gerekse bugün farklı iletişim aracıyla görsel ve yazılı medya bu duruma örnek gösterilebilinir.

Bahsettiğimiz mevcut tüm sorunların çözümü şuan ki siyasi atmosferde sizce mümkün mü?

Bu sorunların çözümü elbette ki ancak laik ve demokratik bir ülkede mümkündür. AKP iktidarı sürecinde her geçen gün başta Aleviler olmak üzere farklı toplumsal kesimlere karşı kullanılan dil, ötekileştirme ve yok sayma her geçen gün artmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi atmosferde bu sorunların siyasi anlamda çözümü mümkün değildir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi atmosferden kurtulabilmesi ancak tüm demokratik kitle örgütlerinin bir arada yürüttüğü, laik ve demokratik anayasal haklar üzerinden şekillenecektir. Alevilerin eşit yurttaşlık başta olmak üzere, inanç hürriyeti ve temel özgürlükler vb. taleplerinin karşılanması bu doğrultuda sağlanabilir.

Dede talip ilişkisinin gevşemiş olduğu günümüzde yeni bir Alevilik mi üretiliyor?

Türkiye’de baskı altında olan Aleviler kendi iç dünyasında Dede talip ilişkileriyle inançlarını bu güne kadar getirdiler. Bundan dolayı başta şunu belirtmek isterim ki emeği geçen tüm inanç önderlerimize minnettarız. Dede talip ilişkisinde, kentleşme sonrasında kopukluklar yaşandı. Bu kopukluk gerek ocakların kendi içindeki otokontrol sisteminin aksaması ve giderek kaybolması gerekse kente yerleşen Alevilerin Dede talip ilişkisinin yeniden kurulmasında yaşanan aksaklıklar diyebiliriz. Bu aksaklığın giderilmesi için Alevi dernek ve vakıfların kurulması özellikle büyük kentlerde iyi bir olanak sağladı, cemevilerinde farklı ocağın talipleri bir arada buluştu. Cemevinde hizmet gören dedenin öncülüğünde Alevilerin inançlarıyla buluşması sağlandı. Bu yeterli oldu mu elbette değil, dedenin kendi ocağına ikrar veren talibiyle cemevlerimizde yeniden dede talip bağını kurmalı, Dede talibini kontrol etme talibinin Dedesini kontrol etme ilişkisi o sorgu sual inançlar ritüellerin aktif uygulandığı bir ortam yeniden inşa edilmelidir. Bu kopuşun yeni bir Alevilik mi oluşuyor sorunuza cevaben hayır anlamına geldiğini belirtmek isterim. Aleviler değişiyor mu evet Aleviler değişiyor. Köyde yaşayan Aleviyle bugün kentte , metropolde yaşayan Alevinin arasında fark var. Çünkü kentleşen Aleviler işçi Alevi, yoksul Alevi, işsiz Alevi, ekonomik anlamda sıkıntı yaşayan Alevi. Alevilerin önceliği şuan normal yaşam koşullarına adapte olmayla ilgili bir mücadelesi var. Sonuç olarak şunu söylemek gerekir ki; Ocaklarımızın yeniden kendi içindeki otokontrol sistemini bugünün koşullarına uygun bir hale getirmesi kaçınılmaz bir durum ve bunun yapılabilmesi için mevcut cemevlerimizin yapısı üzerinde her bölgedeki talibine rahatlıkla ulaşabilir, ilişki kurabilir bir zemin mevcut.

Alevi hareketlerindeki zamanla olumlu ve olumsuz bulduğunuz konular nelerdir?

Alevi örgütlenmelerinin olumlu katkılarını şöyle sıralayabiliriz; Toplumun farklı kesimleriyle Aleviler kaynaştı. Kendi kültürlerini tekilde olsa ifade edebilme olanağı buldu. Örneğin: İzmir de yaşayan bir Tahtacı Alevisiyle bir Diyarbakılı insanımız yanyana gelmiş bizleri daha yakından tanıma imkanı bulmuştur. Bu örgütlenmeler bizi daha fazla görünür kılmıştır. Ayrıca kurumsal bir kimlik ile Aleviler kendilerini daha derli toplu ve daha sistematik olarak ifade edebilmişlerdir. Olumsuz anlamda alevi hareketi yeteri kadar Türkiye’de başta inançsal ritüellerin hayat bulmasını, asimilasyona karşı saldırılara bir koruma cephesi olma noktasında olması gereken yerde oldu mu? Yeteri kadar olmadığını düşünüyorum. Bu da Türkiye gibi bir ülkede anti demokratik uygulamaların olduğu yasaların dahi tanınmadığı ülkenin politikalarının hükümetlere göre değiştiği bir süreçte baskı ve zulmün her geçen gün arttığı bir ortamda ancak bu kadar denilebilir.

Narlıdere’de faaliyet gösteren derneğin alevi hareketindeki yeri ve katkısı sizce nedir?

Alevi Bektaşi Kültürünü Tanıtma Derneği 1991 yılından bu yana başta İzmir olmak üzere Türkiye’deki Alevi hareketleriyle sürekli diyalog içinde 2002 yılında kurulan Alevi Bektaşi Federasyonun ilk bileşen derneklerindendir. İzmir’de ve Türkiye’de her geçen gün kitlesel anlamda büyüyen aktif bir şekilde Alevi hareketine maddi ve manevi anlamda destek veren, Alevilerin toplumsal sorunlarına duyarlılık gösteren bir kurum olmaya çalışmaktadır. İzmir de emek ve demokrasi güçleriyle bir araya gelen iletişim içinde olan bir kurumdur.

9.5.2021

 

 

EN SON EKLENENLER