AKP’nin reçetesi: Krizi derinleştir, algılara oyna!

 Ferhat AKTAŞ

Ülkece zor günlerden geçiyoruz. Kuşatılmışlık hali her alanda yaşanıyor. Mevcut tablo karanlığı resmederken değişim yönünde hatırı sayılır itirazın yükselmemesi ilerisi için safça bir iyimserlik içinde olunmaması gerektiğini gösteriyor. Halkın ahvali, ‘tükenmişlik sendromu’ ile açıklanabilir. Kuşatan, ezen, sefalete mahkûm eden siyasi iktidar sokağı ‘günahkâr’ hale getirerek ‘şeytani’ planlarını uygularken, parlamentarist muhalefet partileri ‘Sandık’ diyor ama yeni rejim olgusuyla nasıl olacak ifade edemiyor. Şimdiden ittifak-milletvekili pazarlıkları, sözüm ona AKP sonrası döneme gırla hazırlık var. Nasıl olsa ‘’Geliyor gelmekte olan, 3. yolla yeni iktidara ortaklık.’’ Falan, filan nakaratlar…

Gerçekten her şey bu kadar tozpembe mi?

Salt şu iktisadi kriz bile çokça kez iktidarı götürmesi gerekirdi. Halk kitleleri umutsuz ama tepkisel değil. Batısından doğusuna ülkede yaprak kıpırdamadı. İktidar bloğunda kimi kopuşlar yaşansa da zamanla anlaşıldığı üzere bunlar gedik açmaktan bir hayli uzak. Bürokrasi, yargı, ordu, emniyet, tarikat ve cemaatler bir bütün halinde sarayın muhafızı durumunda.

Rejim içi güçler dengesi otokratın gitmesi için elverişli mi?

Temenniler iyi hoş da ya gerçekler… Bakın, ‘gitmez’ demiyorum. Elbette ki gidecek. Lakin bunun olması için muhalefetin güven vermesi, çekim merkezi olduğunu göstermesi, sokağın nabzını tutması ve en önemlisi de soldaki boşluğun devrimci öznelerce doldurulması gerekiyor. Burada vurguladığım ‘gidiş’ olgusu yeni rejimin tasfiyesi temelinde hesaplaşma ve demokratik-devrimci dönüşüm sürecine geçerlilik kazandırmaktır.

Karşımızda devletleşen bir yapı var. Yalandan beslenen, önyargılara yaslanan, tek bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırılmış yönetim şekliyle müritleşen, kötülüğü örgütleyen ve eşit-özgür yaşam idealine düşman bu yapıyı doğru tahlil etmeliyiz.

Hâkim siyasal gücün olağan olanın anormal gibi algılanması yönünde dayattığı ‘toplum mühendisliği’ siyaset yapma biçiminin tarzı ve üslubunu bariz bir şekilde değiştirdi. Atlantikçi kamptan milim bile sapmadan dayatılan rejim inşası, içeriyi dizayn eden politikalar yapısal açmazlarla birlikte ülkeye ‘deli gömleği’ giydirilmesinin adı oldu ve siyasal-meşrebi histerinin halk kesimlerine bolca boca edildiği politik cinnet halinin görünür vaziyet almasına yol açtı.

Egemen siyaset alanında kullanılan argümanların kutuplaştırıcı ölçüde uçlarda dolanması, sığ ve kaba terminolojinin öne çıkması olağanlığın anormalleştirilmesi ile alakalı. İktidara taşındığı 2002’den bu yana kendince otokratik rejim inşasına soyunan AKP; sözcülüğüne soyunduğu sağ-feodal-muhafazakâr cenahların siyaset kurumuyla kurduğu ilişkinin muhtevasını yansıtan politika yapış tarzıyla ‘çekim merkezi’ oldu. Zihin dünyalarının ürünü baskın dil ise travma, halüsinasyon, nefret, saplantı gibi patolojik öğelerden besleniyor. Kullanılan baskın dil hitap edilen çoğunluğun duygu ve düşünceleriyle uyumlu. Osmanlı’nın çöküşü ve Cumhuriyet rejiminin kuruluşundan itibaren yapay şekilde şişirilen travmalar politik refleksleri belirliyor. Velhasıl resmi otoritelerle barışık büyüyen, teolojik kökeni Emevist referanslara uzanan, kurgusal mağduriyetler üzerinden körüklenen karakteristik bir kimlik söz konusu. Siyaset dili (argümanları) yukarıda özetini geçtiğimiz toplumsal dayanakların tarihsel arka planı olan ve günümüze güncellenen dilidir.

Yeni rejim olgusuna göre kurumlaşan siyaset alanının belirleyici özelliklerinden biri de hangi parti-örgüte yakınlık duyduğunuzla ilgili. Vatandaşlık bağından ziyade partidaşlık ilişkisi çeperinde örülen aidiyet önem arz eder. Sizi, egemen otorite nezdinde ‘makul-makbul’ kılan şey, burjuva sınırlar dahilinde yaşam biçimi ile parti-ittifak eğiliminizdir.
Piramit misali örgütlenen rejimin tepe noktasındaki politik aktör, parti ‘genel başkanı’ olduğu için, yukarıdan aşağıya doğru partisinin hukuku ülkede geçerli işleyiş yasası haline getirildi. Rejim bürokrasisi de bir siyasi partinin kendi kadroları tarafından kontrol edilen arka bahçe işlevi görüyor. Kamuda bir yerlere gelmenizi sağlayan faktör ‘liyakat’ değil, ‘biat’ ve ‘lidere sadakat’ esaslarıdır. Bunun aksini kimse iddia edemez. Partili Cumhurbaşkanı ile partisini desteklemiyorsanız klişe yafta hazır. Dayattıkları ‘toplum mühendisliğinin’ ana stratejik propagandası da buradan doğru yayılım göstererek komplike algı yönetimine dönüşmekte. ‘’Allah’ın bir lütfu liderlik, ümmetin reisi’’ sloganıyla empoze edilen, garnitür yönüyle ümmetçilik ve milliyetçiliği ‘’yerli ve milli’’ kılıfı altında buluşturan yegâne ‘davaları’ büyük komplolar ve ‘’üst akıl’’ oyunlarıyla sınanan çetin-zorlu sınavlardan geçmekte… Palavraları bu minvalde uzayıp gidiyor.

Nüfuz edemedikleri sosyal-politik-kültürel kimlik havzasındaysanız ‘ötekisiniz’ demektir. “İç düşman, gayri-milli, ümmetin dertleriyle dertlenmeyen mürtet, Osmanlı bakiyesi olan gönül coğrafyasına uzanmayı engelleyen rafızi ve ahaliye ‘zehir akıtan’ türlü fitnelerin parçası” gibi görülmeniz kaçınılmaz hale gelir. Medyasıyla ekranlara taşınan prodüksiyonlar, ‘kozmik mutfaktan’ servis edilen karalama, çarpıtma ve hedef gösterme kampanyaları makyevelist varlıklarının doğasına uygun olarak icra edilir.

Bu bağlamda Twitter, Instagram, Facebook ve YouTube vb. network ağları fişi tutan güç olarak rejim açısından kendi propagandasını dilediğince dolaşıma soktuğu, dezenformasyon ve manipülasyonda çığır açtığı, muhalifleri fişleme, tahkikat ve tutuklamalarla baskı altına aldığı bir mecra haline getirildi. Her biri ‘gestapo üyesi’ olmaya aday yandaş kalemşor ve trol-gölge kişilikler WhatsApp ve E-Mail gruplarına iletilen mesaj içeriğinde belirtilen dosyaya göre ya rejim güzellemesi ya da haysiyet cellatlığına soyunuyor. Rejimin parçası kliklerin kontrol ettiği sanal trol kuvvetler psikolojik harekâtın etkin enstrümanı olarak ‘görev’ başında.

Psikolojik harekâtın ikinci aşaması resmi kolluk kuvvetler aracılığıyla atılan operasyonel adımlardır. Hedef kişi, grup ve siyasi organizasyon önce network ağlarında hedef alınır ve ardından gözaltı-soruşturma-yargılama silsilesiyle etkisiz hale getirilmelerine çalışılır. Kurulan tezgâh karikatürize edersem böyle çalışıyor.

Network ağlarının bu oranda yaygın kullanılmadığı önceki yıllarda da TV ekranları ve gazete manşetleriyle nefret kusulurdu. Bugün TV kanalları ve matbuat gazetelerin büyük çoğunluğu trol kuvvetlerle eşgüdümlü hareket ediyor. Tedrisatlarına tetikçi medya pratiğine ek olarak trol bataklığı da girdi. Buna tevessül etmelerinin geçerli tek nedeni var; Çürüten zihin kodları, siyasal yozlaşma ve ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma uğraşı. Burjuva siyaset kurumunun problemli dili ve araçları AKP’nin hakimiyetiyle daha fazla kirlendi, bütün bünyeyi sararak çürüttü ve siyah-beyaz darlığına hapsetti. ‘Yerli’ ihvancılar politik arenada ‘takiyye’ yapma faslını kapattı, dönemsel aparat güçlerini kimyalarına denk düşen ırkçı, mezhepçi ve Ergenekon artığı kliklerden seçerek vitrini düzenledi. Yoğun hak gaspları, halkın birbirine kışkırtılması ve sıkışmışlığı şiddet araçlarına yatırım yaparak aşma pratikleri inşasında epey mesafe aldıkları rejimi ayakta tutmaya hizmet ediyor.

İktidara payanda kesimlerin gerçekler yerine yalanlarla ikame edilmeleri küçümsenecek bir mesele değil. AKP’li zenginler kamu imkanlarını arkalayıp sermayelerine sermaye katarken, meteliğe kurşun atan, ucuz ekmek-ürün kuyruklarında saatler geçiren geniş yığınların bu kodamanların üfürdüğü yalanlara teşne edilmesi algı yönetiminin gücüdür. Rejimin propaganda araçları maddi yaşam alanlarında bu yığınların zihnine prangalar takıyor. Evde, işte, kahvede, camide vb. Esasında nemalanmadığı halde rejime körü körüne itaat eden, başkalaşıma uğratan egemen sınıfın tesirinden kurtulamayan bu geniş yığınlara muhalefet güçlerinin seslenmesi gerekiyor.

Onlara dokunacak, uyandırma ve sorgulama vazifesi görecek muhalefet dinamiğinin halihazırda olmaması temel sorunlardan biridir. Etkilemek, değiştirmek ve taraf haline getirmek siyasal propagandanın değişmez kuralıdır. Sizin noksanlık yaşadığınız noktada bu boşluğu rejim kendi lehine kullanır. Son bir yıl içinde enflasyon, maaşların erimesi, zam gibi meselelere dair sokağın sessizliği muhalefetin problemi olmalı. Bekle, gör yaklaşımı yenilgiye kılıf üretmekten öte bir anlam ifade etmez.

Rejim ve medyası sanal kurgularla bambaşka bir tablo çiziyor ve bunu da geniş yığınlara yutturuyor. Mesela; 9 TL bandında olan doları kur operasyonlarıyla 18 TL’ye çıkarıp ardından 13 TL’ye çeken iktidar bu vurgunu ‘büyük başarı’ olarak lanse edebildi. Mizansen yönüyle bazı avanaklara halay bile çektirdi. Market, pazar, fatura, kira zamları bel bükerken iktidar ‘güçlenen yerli sermaye, kıskanılan milli devlet’ yalanını dilediğince kullanabiliyor. Daha güncel bir örnek olarak İstanbul’da yoğun kar yağışı sonrası şişirilen algıların kimlere yaradığı ortada. Burada İBB’nin pes dedirten iletişim açmazları olduğu kadar tamamen rövanşist hesaplarla hareket eden (Ki rejimin doğasına uygun olan budur) iktidar ve bürokrasi ortaklığı söz konusu. Yandaş holdinglere yaptırılan havalimanı ilk ciddi kış sınavında on binlerce kişinin mahsur kaldığı, uçakların pisti kullanamadığı ve kargo bölümünün çatısının çöktüğü büyük bir skandala yol açarken gündemde belediye başkanının tuhaf ‘molasının’ katkısıyla ‘Sarıyer balıkçısı’ vardı. İBB kendi uhdesinde olan yolları (Arnavutköy tarafı hariç) açık tutarken, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları ve özel şirkete ait yolların kapanmasından da İBB’yi sorumlu tutan algı yönetimi öne çıktı. Bunların “Şeytana külahını tersten giydirmek” ile anılan hilelerini etkisiz kılmak için mevcut iletişim pratiği ve kullanılan argümanlar değişmelidir. Yoksa görüldüğü gibi ‘lades’ olursunuz.

Çözüm geliştirirken sadece doğru tahlil etmek yetmez. Siyasi iktidarın oluşturduğu statükoları aşma iradesine sahip olunmalı. Reel-politik gerekçeler öne sürüp teslimiyet içeren yaklaşımların çare olmadığı sayısız kez görüldü. Geri çekilmeyi koşullayan her deneyim karşı tarafta özgüven patlaması ve saldırganlığın dozajını arttırmasına yaradı. Onlara destek vermeyen herkes ‘iç düşman’ muamelesi görüyor.

Bugün mevcut iktidarın seçimle değişeceğini ifade etmeyi pişkinlikle ‘milli güvenlik meselesi’ gibi yansıtan devasa bir kriminal yapıyla karşı karşıyayız. Sandığa dayalı motivasyon sokağı işaret etmediği müddetçe iktidar bloğunun işini kolaylaştıracak; zorlayıcı iç ve dış etkenler devrede olmayacağı içinde otokratın arzuladığı tablo ‘sonuç’ diye yutturulacaktır.

Sokağın özgürleşme zemini işleviyle muhalefete kazandıracağı ivmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Özellikle milyonları bir araya getirecek mitingler, yerellere yayılan yürüyüşler kitle hareketine dinamizm kazandırır.

“Görünen köy kılavuz istemez’’

Değişim iradesi güçlenmezse kaybeden muhalefetin tüm bileşenlerini 2023 sonrası çok daha karanlık günler bekliyor olacak. ‘Helalleşme’ türünden uzlaşmacı eğilimlerle beklenen başarı gelmez. Kötülük üreten yapıyla hesaplaşma iddiasıyla halka gidilmeli ve gündem buradan doğru belirlenmelidir.

EN SON EKLENENLER