Diyanet Dersim üzerinden Alevilere sesleniyor

Munzur Üniversitesi açıldığı günden itibaren, Dersim üzerinden Aleviliğin asimilasyonuna hizmet amacıyla kurulduğu biliniyor. Gerek üniversite gerekse bu üniversite kampüsünde, müftülüğe bağlı olarak açılan “Hz Ali Diyanet Gençlik Merkezi”, Alevi gençlerini Alevilikten koparmaya hedeflemiş bir asimilasyon merkezi projesidir.

Tunceli Müftüsü Şevket Dilmaç’a göre bu gençlik merkezinin ardından “Hz. Fatıma Gençlik Merkezi ve Ehl-i Beyt Kuran Kursu” açılmasının hedefinde ise Alevi kadınlara yönelik asimilasyon projesi vardır.

Evrensel anlamda üniversite, eğitim ve bilim kurumudur. Akıl ve eleştirel düşüncenin üretim merkezidir. Laik, demokratik ve hukuksal ilkeler üzerinden kurumsallaşır. Fakat dinci bir iktidarın Dersim’de Munzur Üniversitesi’ne biçtiği rol, eğitim merkezinden daha çok bir asimilasyon merkezi olması özelliğidir.

Yani Üniversite kampüsü, laik ve demokratik eğitimin kurumsallaştığı değil, içerisinde cami, kuran kursu, müftülüğe bağlı gençlik merkezi gibi, Diyanetin yardımcı misyoner kurumu gibi hizmet vermektedir.

NEDEN DERSİM VE ALEVİLER?

Alevilik ve Aleviler gerek Osmanlı şeyhülislamlığı gerekse şeyhülislamlığın bugünkü devamı olan Diyanet kurumu üzerinden sunulan devlet dinine kapalı olduğu kuru bir slogan değildir. Asırladır süregelen hakikatin kendisidir.

Yani Alevilerin inanç dairesi ve vicdanları İslamcılığa kapalıdır. Bu nedenle Aleviler Şeyhülislamlık-Diyanet kurumu ile hiçbir zaman barışık olmadı. Hatta ne bu kurumu ne bu kurumdan gelen “devletli din hizmetini” tanımadı ve kabul etmediler. Devletli Ulemanın fetvalarında katli vacip görülmeleri bundan dolayıdır.

Peki hakikat bu iken, Diyanet ve devletleşmiş din neden ısrarla Alevileri dönüştürmek için, her türlü asimilasyon aracına başvurur ve Alevi mahallesine İslamcılık/Sünnilik tabelaları asar? Nüfusun Alevi olduğu köylere neden sosyal baskı mekanizmalarını kullanarak cami yapar? Dersim halkının böyle bir talebi ve ihtiyacı yok iken, Diyanet neden Dersim üzerinde asimilasyon merkezleri kurar?

Manidar şekilde, özellikle son yıllarda, nüfusunun yüzde doksanı Alevi olan Dersim’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sürdürdüğü bu sistematik ve sinsi asimilasyon çalışmalarıyla ne yapmaya çalışır?

Dersim tesadüf değildir, yıllardır süregelen stratejik devlet aklının ürünüdür. Buna dair birkaç örnek verelim;

1) Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, devletin genel Alevi asimilasyon politikasının bir parçası olarak, Dersim’i, Alevi Ocaklarının yaygınlığı üzerinden seçmiştir. Buradan kurulacak ilişkilerle tüm Türkiye ve Avrupa’daki tüm Alevi toplumuna mesaj vermek ve İslamizasyon tüneline sokmak istiyorlar.

2) Dersim bölgesindeki birçok “Ocakzade” Alevi dedeleriyle kurulmuş yatay ve çıkar ilişkileri, Diyanet’in bu bölgede daha rahat hareket etmesine zemin sağlıyor.

3) Ceplerinde Gri Pasaport taşıyan dedelerin yüzde 90’nın Dersimli olması tesadüf değildir.

4) Diyanet ve Cem vakfı organizasyonu ile Hacca gönderilen dedelerin de çoğunlukla Dersimli olması yine tesadüf değildir.

5) Yine Diyanet İşleri Başkanlığı tarafında ziyaret edilen ve Kuran dağıtılan dedelerin de Dersimli olması tesadüf değildi. “İslam birliği, beraberliği ve İslami kardeşlik açısından çok önemli bir adım olarak görüyoruz” diyerek yakınlarının kamuda istihdamı sağlayan Dersim Cemevi Başkanı ve Dedesi Ali Ekber Yurt’a, Diyanet Başkanının Kur’an-ı Kerim hediye ederek, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kırmızı çizgisi olan “Kur’an-ı Kerim-Cami ve Sünnet”i hatırlatarak, Alevilere mesajını dedeler üzerinden göndermesi de tesadüf değildi.

6) Yani Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın 19 Ekim 2018’de Dersim’de cemevi dedesi Ali Ekber Yurt’a, 20 Ocak 2019 Pazartesi günü Cem Vakfı Onursal Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’a ve son olarak 21 Eylül 2019 günü Alevi Kültür Dernekleri Mersin Cemevi’ni ziyaretinde Dersimli cemevi dedesi Hasan Kılavuz’a da Kur’an hediye etmesi de tesadüf değildi.

7) Diyanetin elinde Kur’an Dersimli dedeleri, Dersim Alevi Ocaklarını ve cemevlerini dolaşarak, bir misyoner gibi, Alevileri Kuran-Sünnet ve Camiye davet ediyor. Dedelere Kur’anı öptürmesi, İslamcılık çatışı altında birliğe davet etmesi, Diyanetin Alevi toplumuna mesajlarını cemevleri ve dedelerle ilişkiler üzerinde “meşrulaştırarak” göndermektedir. Cemevlerinin ve dedelerini bu mesajların Alevi toplumuna iletilmesinde araç olarak kullanıldığı da sır değildir.

8) Tarihte bir “ilk” diye sunulan, 9. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, İzzettin Doğan ile birlikte olarak, Dersim Cemevi’nde posta oturtulması da tesadüf değildi.

9) AKP’nin özellikle, dedelerin ve Alevi ocaklarının yoğun olduğu Dersim üzerinden bu algıyı inşa etme çabası kapsamında, 2009’da Abdullah Gül Cumhurbaşkanı, 2014’te Ahmet Davutoğlu Başbakan, 2018’de AKP delegasyon olarak, Dersim Cemevi’ni ziyaret etmeleri bir tesadüf değildir?

10) Diyanet Emevi camiinde “Ali Algısı” üzerinden, Alevileri Emevi camiisine davet ederken, Şiiler Ehlibeyt camiindeki “Ali Algısı” üzerinden Alevileri, Ehlibeyt camisine davetlerini, Dersimli dedeleri kullanarak yapıyor olması da tesadüf ve yeni değildir.

11) Fakat yeni bir şey var; iktidarın, Alevileri kendi içlerinde “Alili-Alisiz Alevilik” tartışmasına sokarak, içten bölünmesine zemin yaratma stratejisinin meyvesini toplamaya başlamasıdır.

PEKİ ALEVİLER SÜRECİ NASIL OKUYOR?

Aleviler ve Alevi kurumları, devlet ve diyanet üzerinden gelişen bu stratejik asimilasyon kuşatmasına karşı, koruyucu tedbirler almak, devlet tekelinde olan Diyanete ve onun dinsel hegemonyasına karşı mücadele fikri ve hukuksal mücadele zemini yaratmalıdır.

Fakat Dersim’deki bu son gelişme üzerine, “Dersim’de diyanet tabela astı ise bunun nedeni Hak-Muhammed-Ali sevgisini Aleviliğin içinde görenler yüzündedir” gibi slogancı, iktidar politikalarını okumaktan aciz değerlendirmelerde bulunanlarda yok değil. Hatta Dersim üzerinden gelişen bu asimilasyonu bir iç tartışmaya ve saldırılara dönüştüren arkadaşlar, devleti ve diyaneti de aklamış olarak, kamu eliyle sürdürülen asimilasyon boyutunu, tartışma zeminin dışına attılar.

Çünkü onlar için tek suçlu, asırlardır Aleviliğin inanç dairesi içinde, gülbanklarda, deyişlerde, duvazlarda dile gelen “Hak-Muhammed-Ali” üçlemesi imiş! Bu olmasaymış tabela da Dersim’e asılmazmış! Entelektüel derinlik bu!

ALEVİ SORUNU TEOLOJİK DEĞİL, DEMOKARTİK HAKLARDIR!

Neyse bizim gündemimiz bu değil! Çünkü “Alili-Alisiz Alevilik” tartışması bu iktidarın yaratmaya çalıştığı gündemdir! “Alili-Alisiz Alevilik” popülist düzeydeki teolojik tartışmalarla, Alevi hak ve taleplerinin üstünü örtmeye çalışan tuzak bir gündemdir.

Kadim bir inanç olan Alevilik “yol bir sürek binbir” düsturuyla, Alevilik yolunda var olan tüm farklılıkları ve sürekleri akıl, gönül, eşitlik ve çoğulculuk zemininde bir arada tutarak asırların yolculuğunu günümüze taşımıştır. İktidar merkezli ve devlet retoriğinin istismar argümanı olan ““Alili-Alisiz Alevilik” tartışması, Alevileri kendi içindeki süreklerin birbiriyle çatışmasını artırmak, Alevi toplumsal çoğulculuğunu parçalamak, zayıflatmak ve Alevileri farklı yapılar ve tanımlar altında homojenleştirmeyi hedeflemektedirler.

Sağduyulu Aleviler ve Alevi kurumları, iktidarın gündemindeki bu ayrıştırma gündemlerine sığınmaz. Diyanet ile teolojik zemininde değil, demokratik haklar, inanç özgürlüğü, laiklik ve hukuksal zemindeki gündemleri yaratarak tartışır. Çünkü Alevilerin eşit yurttaşlık ve eşit haklar mücadelesi ve talepleri hukukidir!

İktidar erki ve onun emrindeki modern şeyhülislamlık kurumu olan Diyanet beklentisi ve çabası, Alevilerin Kur’an-Sünnet-Cami” dairesinde, devlet tekelindeki İslamcılığa teslim alınmasıdır.

Aleviler “eşit haklar, eşit yurttaşlık” dedikçe, “Cem bizim ibadetimiz, Cemevi bizim ibadet yerimiz, Alevilik her din ve inanç gibi kendi özgü inançsal öğretileri, ritüelleri, kurumları ve kuralları olan bir inançtır. İnancını da sadece kendisinin belirlediği inanç dairesi içinde yaşar” dedikçe, devlet Alevilere karşı, “Kur’an ve sünnet çizgisinden, Kur’an ve sünnet birlikteliğinden asla taviz vermeyeceğiz” diyerek, devlet sopasını göstermeye çalışmaktadır.

DERSİM ÜZERİNDEN DİYANETİN VERDİĞİ MESAJ İYİ OKUNMALIDIR.
Dersim’de Munzur Üniversitesi içinde gençleri asimile etmek amacıyla açılan merkez ve tabela ile verilen mesaj bundan öte bir şey değildir.

Diyanet ve iktidar Dersim’de Alevilerin asimilasyonu ve Aleviliği ise Diyanetin tekelindeki din anlayışı ile homojenleştirme çabasından başka bir niyet taşımadığını, yıllardır inşa etmeye çalıştığı “Alevilik bir inanç değil, folklorik unsurdur, Cem ibadet değil, zikirdir, cemevi ise ibadet yeri değil, zikir evidir” gibi, Aleviliği, diğer İslamcı tarikatlar ve cemaatlere benzetmek istemektedir. Bunun içinde, nüfusunun yüzde 90’nın Alevi olduğu Dersim üzerinden Türkiye’ye ve Dünya’ya mesaj vermek istemektedir.

Boş zamanını ve can sıkıntısını sosyal medya üzerinde çıkardığı hane içi kavgalardan, laf çakmalardan ve Aleviliğin içindeki süreklere ve değerlere laf çakmaktan haz alan Alevilere de bir çift sözüm var; siz asimilasyonun ve Dersim’deki mevzunun farkında değilsiniz. Büyük resmi görmek yerine, yanınızda duran canınıza yumruk çakmayı, farklı ama Alevilik yolunda bir olmak yerine, ayrıştırmayı “Alevi davası” gibi görmektesiniz. Bu tavrınızın Alevi toplumun hak ve taleplerine bir nebze katkısı olmadığı gibi, zarar verdiğini lütfen fark ediniz.

Unutulmamalı ki Dersim mevzusu, tarihsel Alevi inkarının halen sürdürüldüğünü göstermektedir. Dolayısıyla Alevilere yönelik her asimilasyon kuşatmasını, hane içi kavgalara değil, hak temelli mücadelenin binbir farklı Alevi sürekleriyle ama yolun birliğinde sürdürülmesine kafa yormalı.

Çünkü siyasal İslamcılık ve Diyanet, laikliğin kurumsallaşmasını, laik yaşamı ve laik ve demokratik bir cumhuriyet düzenini savunanları sevmezler. Laikliği savunan Alevileri de “ateist, Alisiz Aleviler” diyerek, sözüm ona itibarsızlaştırmak için her türlü kara propagandayı medyalarında, fetvalarında, siyasal İslamcı demeçlerinden eksik etmezler.

ALEVİLER TEOLOJİK TARTIŞMA DEĞİL, HUKUKSAL MÜZAKERE İSTİYOR, ALEVİLİĞİN TANIMLANMASI DEĞİL, TANINMASI TALEP EDİYORLAR.

Alevi inançsal kimliğinin tanınması talebini ise, hukuk dışı yaklaşımlarla teolojik düzeye çekerek, Aleviliği tanımlama kibriyle, mezhep dayatmasına girişirler. Aleviliğin, devlet ve diyanet dini ile taban tabana zıt olduğu gerçeğinin üstünü örtmek için Şeyhülislamcı aklı günümüzde referans olarak kullanırlar.

Alevilerin dünyasında asla kabul görmeyecek olan laiklik karşıtı Diyanet’in medyatik resimler eşliğinde ve “Ali-Ehlibeyt” üzerinden “biz aynıyız” mesajı vermesi, tümüyle bir Emevi ve Muaviye aklının istismar ürünüdür. Aleviler asırlardır devlet diniyle “biz aynıyız” dememiştir. Devletin “biz” kavramındaki Makbul vatandaşı ve dininden olmamışlardır. Ama onların “katli vacip” diye tarif edilerek payına katliam, kıyım, asimilasyon ve ayrımcılık düşen ötekileri olmuşlardır.
Özetle ifade edecek olursak, Diyanet elini Alevilerden çekmelidir. Asimilasyon merkezleri kurmaktan ve Aleviliğin ne olup olmadığına dair, hakkı ve haddi olmayan teolojik tanımlara ve kırmızı çizgi dayatmalarından vazgeçmelidir.

Çünkü Alevilerin hak ve eşitlik talepleri, laiklik, hukuksal ve demokratiktir. Zor ve asimilasyon yolu ile çözülemez.

Aleviler devlet ile Diyanet ve müftülükler üzerinden sürdürülen teolojik tartışma, tanımlar ve mezhepçi müdahaleler üzerinden değil, laiklik ve hukuksal zeminde demokratik çözüm masalarında buluşmak ister.

Bunun da muhatapları, kişisel çıkarlarını Alevi toplumun hak ve taleplerinden önce gören, ceplerine gri pasaport koyduğunuz, menfaatçi ve çıkarcı dedeler ve cemevleri değildir. Alevilerin gerçek muhatapları bellidir; Türkiye’de Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekleri Federasyonu, Alevi Vakıfları Federasyonu, Hacı Bektaşi Anadolu Kültür Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri, Alevi Kültür Dernekleri ve Avrupa’da ise Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’dur. Çünkü Alevileri ve Aleviliği temsil gücü olan bu kurumlardır.

TURAN ESER / BirGün Gazetesi 

EN SON EKLENENLER