Hayal aleminde yaşayarak özgürlükçü olunmaz

HAYDAR ERGÜL

Kürdistan ve Özgürlük Hareketi’ne ilişkin söz kurarken çok itinalı ve dikkatli olmak gerekir. Çünkü ne ülke ne de özgürleşme serüveni dünya ülkelerinin herhangi biriyle benzerlik kurmak olanaklı değildir. Kurulmaya çalışılması halinde yığınla yanlışın, ideolojik, paradigmatik hatanın, sapma ve yanlış yapmaya götürme sakıncasını taşır. Örneği Kuzey İrlanda-İRA veya Bask-ETA gibi kıyaslamalar sıkça yapılmaktadır. Son günlerde bu tarz kıyaslar yeniden yapılıyor. Ne Kürdistan ne de toplumsal özellikleri bunlarla benzerlikler taşır. Farklı coğrafi ve jeopolitik, farklı tarihi oluşumlar, değişiklikler arz eder. Yine sömürgeci egemenler de farklıdır. Ayrıca tarihin en uzun sömürgesidir, Kürdistan. Yine yer aldığı coğrafya ilk insanlaşma hareketinin başlatıcısı, yani neolitiğin ivmelenmesi, ilk oluşun getirdiği özellikler. Onların avantaj ve dezavantajlar taşıdığı da tartışma, doğru anlama ve hissetmeyi zorunlu kılar.

İlk sınıflaşmanın eteklerde doğuşu ve boy vermesi Kürdistan’ın tarihini işgal, istila ve sömürgecilik tarihi haline getirmiştir. Bunun böyle olmadığını iddia etmek bir gaflet değilse ancak Kürt düşmanlığı olur.

Son yüzyılın seyri çok daha derindir. Dört parçaya bölünmüş, egemenlik altında tutan dört sömürgeci gücün asimilasyon saldırılarının (hem fiziki hem de kültür kırımın iç içe uygulandığı bir toplumsal varlık) yarattığı sorunlarla boğuşmayı zorunlu kılmaktadır. Hatta Kürdistan’ı klasik sömürge olarak değerlendirmek de mümkün değildir. Çünkü sömürgecilik bir statüye gönderme yapar ama Kürdistan böyle tanımlanamaz. Kürt Türk’tür, Arap’tır ve Fars’tır ama Kürt değildir! Olmayan bir varlığın var olması düşünülemez egemen açısından, vardır demek suç kapsamına alınmıştır. Cezai yaptırıma tabi kılınmaktadır. Bu hal statüsüzlüktür.

Bütün bu hatırlamalar şunun için yapıldı: Kürt ve Özgürlük Hareketi için söz kurarken en baştan hissederek kurmaktır. Aksi halde elli yılı bulan, hissederek yapılandırılan özgürlük oluşumunun duvarlarına çarpıp geri tepmesi kaçınılmazdır. Mevcut kapitalist tarih ve sosyoloji bilimiyle bunu anlamak, anlamlandırmak olanaklı değildir. Çünkü Kürt ve onun özgürlük diyalektiği o kalıpların çok dışında vücut bulan, var olan bir hakikattir.

Kürt varlığını ve özgürlük akışını anlamak ve anlamlandırmak verili bilimsel kıstasların ötesinde hissiyatla yaklaşmayla mümkün olabilir. Aksi anlaşılamaz, dolayısıyla doğru tutum geliştirilemez. Kuruluş ve gelişim diyalektiği benzerlerin yanılsamalarıyla açıklanamaz kapsam ve derinlikler gerektirir. Verili tarihsel ve sosyolojik kıstaslar, neden sonuç yaklaşımıyla Kürt gerçeğinin çok az kısmı anlaşılabilir, bu da yarım anlamaya götürür. Yarım anlama düşünceyi sakatlar ve hayal alemine kadar götürür.

Hayal aleminde değil, toplumsal varlığının hakikatler denizinde yüzebilmek için onun varoluş devinimini ve özgürlük akışını pozitivizm ötesinde ele almayı ve değerlendirmeyi gerektirir. Bu durum Kürt özgürlük akışının anlaşılmasında çok daha gereklidir.

Kürt toplumsal varlığı uzun sömürgecilik koşullarında çok bölünmüş, zihinsel ve yaşamsal olarak parçalı hal almıştır. Buradan yaklaşıldığında görülecektir ki sömürgecilik dışsal bir olgu değil, içselleşmiş karakterdedir. Kürt’e yaşam ve davranış kazandırmış, yabancı subjektif ölçülere tepkili olma yanını sınırlamış, alışkanlıklar kazandırılmıştır. Özünde bu durum en tehlikelisidir. Dilsel asimilasyonu geri kazanma daha kolaydır. Zihinsel ve yaşamsal asimilasyonun tam gerçekleşme durumunda o toplumu tarihten silinmenin, ortadan kalmanın gerçekleşmesi olur. Bu durum fiziksel kırımdan çok daha tehlikelidir.

Kürtler 1970’lerde tarihten silinme aşamasına hayli yaklaşmışlardı. Kürt varlığı yaşamla ölüm arasındaki araftaydı. Çıkış bu ağır koşullarda gerçekleşir. Bunun anlaşılır kılınması pozitivist yaklaşımla anlatılamaz. Hissetmenin Kürt gerçeğinde bu kadar yakıcı olması kaynağını buradan almaktadır. Aksi halde hayal aleminde yüzmek kaçınılmaz olur. Daha çok da sağ liberal eğilim, hayal alemi pozisyonuna girmeye yatkındır. Yine bu eğilim popülizme yatkın, düzen içileşmeye teşnedir. Dolayısıyla tartışma ve değerlendirmeler yaparken özgürlük oluşumuna zarar verebilecek yaklaşımlardan kaçınmak yerinde olabilir. Hiçbir şey kolay kazanılmıyor, sorumluluk taşımadan ileri geri laf etmek yanlış olabilir.

yeni yaşam gazetesi

EN SON EKLENENLER