Mekânlar ve mukimler

Mekân, şehir sosyolojisinin görece geç dönem araştırma nesnelerinden biri olarak özel bir önem kazanmıştır. Klasik kuramlarda genellikle toplum kavramı/olgusu üzerine inşa edilen kent teorileri, yeni olgularla karşılaştıkça sahası da genişlemiş ve yeni sorunsallar literatüre girmiştir. Mekân da onlardan birisidir. Çağdaş kent kuramcılarından Henri Lefebvre ve David Harvey’in yazılarında mekânın yeni işlevleri üzerine özgün katkılar görebilmekteyiz.

Gerek kırsal ve gerekse kentsel mekân üzerine üretilen literatürün en tamamlayıcı unsuru mukimlerdir. Dolayısıyla mekânı, mukimleriyle düşünmek, hem mekanı hem de mukimleri anlamanın temel metodolojik aracıdır. Bu nedenle sadece verili durumda değil, tarihsel olarak da mukimlerin toplumsal hareketlilikleri oldukça önemlidir. Tıpkı Arkeolojik araştırmalarda zaman içinde mekânsal katmanları görmek gibi, sosyoloji de toplumsal katmanların izleri bu şekilde görülebilir.

Şehirlerin mekân-mukim ilişkisine dair sosyolojik ahvali oldukça kapsamlı deneyimler sunar. Her şehirde mekânsal ve toplumsal ilişkilenme hali, kültürel alandan siyasete kadar bir dizi karmaşık sonuç üretmiştir. Bu karmaşıklık kuşkusuz şehirlerin, bir parçası oldukları sistemin politika ve uygulamalarından muaf değildir. Hatta bizzat onun ürünleri ve sonuçlarıdır. Bu yüzden her şehrin mekânsal ve toplumsal öyküsü, sistemin ve ülkenin genel halini anlamaya da doğrudan bir imkân sağlar. Dolayısıyla ülke sistemini anlamak için şehirlerdeki mekânsal ve sosyal dönüşüme; şehirlerin nitelikleri ve dönüşümünü anlamak için de mukimlerin sosyal hareketliliklerine bakmak gerekir.

Bu çerçevede Türkiye şehirlerinin öykülerine bakmak oldukça ilginçtir. Çünkü bu ülkenin şehirleri onlarca farklı dil, kültür ve kimliğin yaşam mekânları olarak dikkat çekmektedir. Bu tarihsel/kültürel geçmişi yüzlerce yıl geriye giden arşiv belgelerinden, yerleşim isimlerinden ve mezarlıklar başta olmak üzere fiziki mekânlardan izleyebiliyoruz. Diller ve inançlar yönünden oldukça çeşitlilik gösteren bu şehirler, tam da bu durumun sonucu olarak kendine özgü sosyal hareketliliklere muhatap olmuşlardır. Fakat bunlar kent literatüründe genellikle yer almamıştır. Oysa bugün kent monografisi alanında geniş bir literatür bulunmaktadır. Hatta sadece akademik çevrelerin değil, politik aktörler ve kent uzmanlarının da yazdığı çok sayıda kent monografisi söz konusudur. Ne var ki bu monografilerin büyük bir kısmı özellikle bazı mukimlerin öykülerinden muaf olarak yazılmıştır. Hâkim milliyetçi kaygılarla üretilmiş bu çalışmaların esas özelliği adeta belleksiz mekân monografisi olmalarıdır.

Bugün kentsel mekânlarda artık neredeyse bir izi bile görülemeyen kültürler ve kimliklerin öykülerine odaklanmak hem kent sosyolojisinin hem de kent yöneticilerinin en önemli görevlerinden birisidir. Bu hem ilgili akademik disipline, hem de tarihe/topluma karşı büyük bir sorumluluktur. Kentlerin toplumsal geçmişini bütün boyutlarıyla bilinir ve görünür kılmak aslında geleceğe dair de bir söz söyleme imkânıdır.

Aras Yayınları arasında çıkan ve yakın zamanda yeniden incelediğim Bitlis, Muş, Van İzmir ve Harput gibi kentleri konu edinen kitaplar, şehir sosyolojisinin bu alanının ne kadar önemli bir çalışma konusu olduğunu gösteriyor. Aynı şekilde Hrant Dink Vakfı tarafından yayımlanan ve şehirler ölçeğinde Ermeni toplumunun öykülerini ele alan çalışmaların, şehir sosyolojisinin bir parçası olarak mukimlerin hareketliliklerini ve öykülerini kapsamlı biçimde anlama imkânı verdiğini belirtmek gerekir.

Kuşkusuz şehir sosyolojisine mukimler ve mekânların öykülerinden bakmak için hala önemli bazı kısıtlar bulunuyor. Nüfus ve tapu kayıtları üzerine araştırma güçlükleri bunların başında geliyor. Bu kısıtlar kalktığında mukimlerin öykülerini bilinir kılan yeni ve şehir monografileri ortaya çıkabilecektir. Buna çok ihtiyaç var çünkü bugün üzerine afaki tartışmalar yapılan bütün geçmiş söz konusu şehirlerde yaşandı. Mukimlerin sesi ve sözü orada duyuldu, orada kayboldu. Onu anlamadan şehir sosyolojisi de, ülke sosyolojisi de anlaşılamaz.

Şükrü Aslan 

BirGün Gazetesi 

EN SON EKLENENLER