Sıbyan Mektepleri Diliyor, Amin Alayları Sömürülüyor

Sevgili okur, hatırlayacanız üzere, 3 Aralık 2021’de, 20. Milli Eğitim Şurası’nda, AKP yandaşı Eğitim- Bir-Sen’in önerisiyle, okul öncesi eğitimdeki çocuklarımıza din eğitimi verilmesinin kararını aldılar.

Bu karar insani, vicdani, hukuki ve evrensellikten uzak, ideolojik bir istismardır.

En önemlisi ise laiklik ilkesinin güvence altına aldığı, din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğünün de açıkça ihlalidir.

Neden mi?

Çünkü bu karar ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın kamu eğitim hizmetini dinselleştilmekle kalmayıp, aynı zamanda 48 aylık bebelerin eğitimi, “bizler, yüksek bir ahlak, ideal bir toplum, güzel bir istikbal inşasına destek olmak için çocuklara, gençlere ve aileye yönelik din ve eğitim hizmetlerimizi en ileri seviyeye getirmek zorundayız” diyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın imamlarına devredilmektedir.

Yani okul öncesi eğitimdeki milyonlarca çocuğumuza, din eğitimi verilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve İslamcı cemaat ve tarikatlara ait dernek ve vakıflarla yapılan “eğitimde işbirliği protokolu” adı altında zaten adım adım sürdürülmektedir. Bu giderek daha da yaygınlaşacaktır.

Yani siyasal islamcılık, dine referanslara dayalı iktidarın sürdürülmesini, iktidarın ve devletin dinine biat kölelerini “ağaç yaş iken eğilir” değerlendirmesi üzerinden örgütlüyor. Alınan bu karar, dinciliğin toplumsallaştırılması olup, laikliğe, bilimselliğe ve pedagojik kural ve değerlere aykırıdır. Tüm dünyanın evrensel bir kabul olarak benimsediği “çocuğun üstün yararı” ilkesine de aykırıdır.

Sadece bunlara mı? Hayır!

AKP iktidarı ise bunu meşrulaştırmak için Milli Eğitim Şura’sı üzerinden eğitim her alanda dinselleştirmeye zemin sağlıyor. Aslında bu kararlar çocuklarımızın geleceğini dinci ipotek altına alıyor.

Şura kararları önceden planlanmış ve hedefinde ise eğitimin her alanda dinselleştirilmesi yatıyor. Siyasal islamcı sendikalar, cemaatler, tarikatlar ve MEB işbirliğinde bu stratejik adımlar yıllara yayılarak örüldü ve halen örülmeye devam ediyor.

Siyasal İslamcı cemaat ve tarikatlar, evleri, yurtları, kreşleri ve örgütleriyle, bir elleri devletin, bir elleri müritlerinin ceplerinde holdingleşme hedefinde, dini istismar ederek ilerliyorlar. Siyasi iktidar ise, şeffaf olmayan ve denetlenemez yapılara göz yumuyor.

Son olarakta 20. Şura kararları arasına; “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır” önerisini sunup kabul edilmesi bu nedenledir. Yine cemaatlar, tarikatlar ve diyanet kol kola çocuk bahçesinde ve parklarında oyunlar bozacaklar. Sıbyan mekteblerini diriltip, “amin alaylarını” sömürecekler!

Hedeflerine, temel, orta ve yüksek eğitim kurumlarının ardından, çocuk haklarına aykırı olacak şekilde, okul öncesi çocukların eğitimlerini dinselleştirmek ve mezhepleştirmeyi koydular.

Bunun için de, kamuya ait okul öncesi kurumlardaki 1 milyon 225 bin 981 ile özel okullardaki 193 bin 518 çocuğumuzun geleceğini ve bilimsel eğitim hakkını çalmak istiyorlar.

Yani sayısı 30 bin 978 olan okul öncesi kurumlarındaki 4 ile 5 yaşındaki çocuklara müzik, resim, oyun, kişisel, sosyal ve duygusal gelişim, iletişim, dil ve okuryazarlık, problem çözme, muhakeme, aritmetik, doğayı, dünyayı bilme ve anlama, fiziksel gelişim ve yaratıcılık gelişim gibi konular yok sayılacak.

Peki 48 aylık bebeklere ne öğretecekler?

Şükür etmesi, dua ezberlemesini, vahiyler, namaz, rükû, secde, Hac, kader, cehennem, cennet, günah gibi tümüyle soyut düşünme becerisi isteyen soyut ve uhrevi konulara öncelik verilecek.

Erken çocukluk dönemininde dinselleştirmenin başlatılması siyasal islamcı ideolojinin vazgeçilmesi stratejisidir.

Her ne kadar, Milli Eğitim Şura kararları bağlayıcı olmayıp, tavsiye niteliğinde olsa da, unutmayalım ki, 8 yıllık kesintisiz eğitim olan 4+4+4 eğitim sistemin dinselleştirilmesi için din derslerinin artırılması “tavsiye” niteliğindeki “Şûra kararları” olarak resmileşti ve uygulamaya geçirilmişti.

Bu son “tavsiye Şura kararı”na uygun pratik adımlar atılmaya ve uygulanmaya başladı bile.

Okulöncesi din ve değerler eğitimi“Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü” tarafından hayata geçirildi bile! “Dinimi Seviyorum, Kur’an-ı Kerim’i seviyorum” ve “Peygamberimi Seviyorum” kurs programları, MEB’in onayıyla programa alındı bile!

Eğitim bilimi ve pedagojik ilkeler erken çocukluk döneminde dini eğitimin yarattığı kalıcı tahribatları ve çocuk yaşamında telafisi mümkün olmayan olumsuz sonuçları ortaya koymasına rağmen, Eğitim Şurasında alınan “Okulöncesinde dini eğitim” “tavsiye kararı” öncelikli olarak, hukuk ihlaliyle ve laiklik karşıtlığıyla programa sokuldu.

Peki bu erken çocukluk döneminde dayatılan din eğitimini kurslarında kim içeriği belirleyecek?

Elbette başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, MEB ile “Eğitimde İşbirliği Protokolü” imzalayan İslamcı cemaat.tarikat dernekleri ve vakıfları belirleyecektir.

Zira Osmanlı döneminde ise Sıbyan Mektepleri Kadıların ve Şeyhülislamların denetiminde değilmiydi? Halifelik döneminin bu şeriatçı eğitim anlayışı, Anayasasında “laik cumhuriyet” yazan, günümüzde, evrensel ve ulusal hukuka, Tevhid-i Tedrisat Kanunu yani “Öğretim Birliği” sağlayan kanuna aykırı şekilde bire bir uygulanıyor.

Sadece hukuka aykırı değil, eğitim pedagojisine de aykırıdır.

Çünkü eğitim pedagojisi açısından, erken yaş çocukluk döneminde ancak somut düşünmeye dayalı aktiviteler ve kurslar kabul görür. Dini konular, soyut bir eğitim alanına ait olduğu için 12 yaş sonrasındaki soyut düşünme becerisi dönemine uygundur.

Yani din eğitimi 4-6 yaş grubundaki çocuklara uygun değildir. Bunun açık adı, siyasal İslamcı vakıf ve derneklerin son 10 yıl içinde mantar gibi açmaya çalıştığı, sıbyan mekteplerini diriltmek ve mekteplerde “amin alayları” yetiştirmektir.

Özetle çocuklar artık, çocuk olmadan kul olmayı öğrenecekler. Çocukça oynamadan kendilerini yer tanrısı yerine koyanların emirlerine biatkar haline getirilecek. Her sabah çantalarına tespih, Kuran, seccade koyarak, erkekler başına takkesini, kızlar başörtüsünü takarak mescitleşen okullarına, namazlaşan derslerine girecekler. Çağın ve geleceğin hayat tarzlarına değil, geçmişin arkaik yaşam tarzlarına zorlanacaklar.

Örneğin, UNESCO’nun da desteklediği ve evrensel kabul gören “Yaşayan Değerler Eğitimi Programı”da 12 evrensel değer arasında olan “mutluluk, dürüstlük, alçakgönüllülük, işbirliği, özgürlük, sevgi, barış, saygı, sorumluluk, sadelik, hoşgörü, birlik” ve adalet gibi değerleri yerine, cemaatler ve tarikatlar eliyle dogmalar ve hurafeler çocuk akıllara ekilecek.

İslamcılık evrensel değerlere kapalı olduğu için, aklın evrensel değerleri yerine, çağdaşlıktan ve evrensellikten uzak uhrevi ve vahiye dayalı değerleri “devlet dini” ya da “milli değerler” adı altında tekçi ve mezhepçi elbiseyi, çok kültürlü, çok dilli ve çok inançlı Türkiye’nin erken çocukluk dönemindeki bebelerine giymeyi dayatıyor.

Laik ve bilimsel eğitimden yana olan tüm demokratik kurumlar, laik ve demokratik kamuoyu işte bu nedenle “20. Şura Kararını” tanımıyor. Çünkü bu karar sorunlu, bilim dışı, hukuk dışı ve laiklik karşıtı, devlet eliyle mezhepçilik örgütlenmesidir.

Turan Eser

BirGün Gazetesi

EN SON EKLENENLER