Toplumsal devrimler ve insan hakları

Toplumsal devrimlerin ideali ve ilkeleri esas olarak insan hakları üzerine kuruludur. Ne var ki bu ideal birlik oldukça gerilimli deneyimlerle yüklüdür ve sosyolojik anlamı da çok az eleştirel çalışmalara konu olmuştur.

İnsanın kendi için ‘hak’ olarak gördüğü alanları keşfetmesinin tarihi sanıldığı gibi modernizmle başlamış değildir. Kökleri çok daha eskiye gider ve geleneksel kültürde de izleri vardır. Yine de modernleşmenin bu alandaki olumlu ya da olumsuz katkısı yadsınamaz. Modernizm, insan hakları alanını tanımlamış ve buna uygun bir hukuk oluşturmuştur. Bu bağlamda tüm toplumsal devrimlerin politik argümanlarının merkezinde insan hakları ve bu haklardan mahrum edilmiş kitlelerin talepleri yer almaya başlamış; insan hakları ile toplumsal/siyasal devrimler arasında doğrudan bir bağ oluşmuştur.

Sosyalizm de bir modern zaman hareketi olarak insan hakları alanını çok daha köklü ve sistemli biçimde gündemine almıştır. Kapitalist modernleşmenin, insanı üretimin basit bir aracı haline getiren mekanizmasına karşı bir alternatif üretmeyi hedeflemiştir. Dolayısıyla insan hakları alanı sosyalist dünyada çok daha baskın bir yer oluşturur.

Ancak sosyalist deneyimler, toplumsal devrimleri insan hakları bağlamında eleştiri merkezine oturtacak neticeler üretmiş; hatta “insan hakları” idealiyle gerçekleşen devrimler ideallerini çiğnemiş; önce çocuklarını yemiştir.

Bunun örneklerinden biri 1789 Fransız devriminin öncü isimlerinden Marquis De Condercet’in (1743-1794) kendi devriminin kurbanı olmasıdır. Condercet, daha 26 yaşında Bilimler Akademisine seçilmiş; Darphane Müfettişliği, Yasama Meclisi Üyeliği, Kamu Eğitim Komitesi Başkanlığı ve Ulusal Konvansiyon Üyeliği görevleri yapmıştı. Köleliğe karşı çıkmış, Zenci Köleliği Üstüne adlı bir kitap yazmış ve Zenci Dostları adlı bir dernek kurmuştu. Kamu görevi de dahil erkeklere açık bütün görevlere kadınların da dahil olmasını önermişti. Genel seçim, parasız eğitim, kilise ile devletin ayrılması gerektiği, fakirler için sosyal güvenlik, herkes için dava hakkı, medeni nikâh, boşanma hakkı vb. 20. yüzyılda bile erişilmesi zor görüşlerdi. Condercet, ölüm cezasına, büyük evladın ayrıcalıklı haklarına, fahişelere ve eşcinsellere verilen acımasız cezalara da karşıydı. Fakat devrimden üç yıl sonra 1792 yılında atandığı son görevi sırasında Jakobenler hakkındaki eleştirel yazıları nedeniyle tutuklanmasına karar verilmişti. Yaklaşık dokuz ay kadar saklanabilmiş, 7 Nisan 1794’te polisçe tutuklanarak Bourg-La-Reine hapishanesine konulmuş ve ertesi sabah hücresinde “ölü bulunmuştu”. Fransız devrimi parlak beyinli çocuğunu “yemişti”.

Sonraki yüzyılda iki büyük siyasal/toplumsal devrimin deneyimleri de bundan farklı değildi. İlki Sovyet devrimiydi ki Lenin’in kurduğu parti bütün dünyada emekçilerin umudu olarak iktidara gelmişti. Fakat o devrimin bazı öncü isimleri de kendi partilerinin kararıyla hayata veda edeceklerdi. Lew Troçki herhalde bu grubun en bilinen ismiydi. Türkiye, Fransa ve Norveç’ten sonra gittiği Meksika’da 1940’ta kendisinin de kurduğu rejimin ateşli taraftarı bir İspanyol Stalinist tarafından öldürülmüştü. Üstelik bu tek örnek değildi. “Kendini koruma” iddiasıyla Sovyet iktidarı on binlerce mağdur üretmiş; çok sayıda parti yöneticisinin hayatına, hayatları pahasına gerçekleştirmeye çalıştıkları kendi devrimleri ve partileri son vermişti.

***

1960’lı yıllarda gerçekleşen Çin Kültür Devrimi de benzer deneyimler içeren bir başka örnek deneyimdi. 1966-1976 yılları arasında “eski” burjuva veya feodal olduğu varsayılan imge, nesne ve kişilere karşı yürütülen mücadele ‘kültür’ü değiştirmekten çok insanların hayatlarına dair sonuçlar üretmişti. Şiddet, kültür devriminin neredeyse en güçlü aracı olarak kullanılmış, binlerce parti üyesinin hayatına kıyılmıştı.

Deneyimler devrimlerin, şiddet üzerine kurulu olmalarından dolayı hem kendi ürettikleri şiddete, hem de kendisine karşı üretilen şiddete bir tür davetiye çıkardıklarını göstermişti. Bu şiddet sarmalı içinde ‘insan hakları’ kolayca kaybolabilmişti. Bu yüzden insan hakları idealinin en büyük umudu olan devrimlerin, geride büyük bir insan hakları sorunu bırakmış olması şaşırtıcı değildi.

Şükrü Aslan / BirGün Gazetesi

EN SON EKLENENLER