Yüzleşme… “Alevi okumuşu…” Bin yıllık travma..

NECATİ ŞAHİN

“GERÇEĞİN DEMİNE HÜ…”

Sedat Peker
ALEVİLERE KATLİAM yapılacağını söyledi…
Gazeteci Selvi’yi gündeme getirdi.

İlginç
bir cümle de kurdu…
“Alevilerden neden birileri çıkmıyor. ”
Cevabını da veriyor
Çünkü “Okumuş Alevi”nin bir kısmı Selvi gibi gücün esiri oluyur da ondan, mealinde bir cümle …

Bu  düşünce kafamı karıştırdı.
Yordu yüreğimi …
“Alevi Okumuşu …”

Selviler o kadar çok ki…
Saray yolunu suyolu yapanlara bakmak yeterli…
( İnsanın,
fikrini, ideolojisini, dinini, mezhebini değiştirme hakkı vardır…
Sorun kraldan çok kralcı olmakta…)

*

Sedat Peker
“Alevi Katliamı olacak…
Aleviler taranacak…
diyor…

Çok ciddi…
Ülke krizde…
Kurban gerek…

Maraş Katliamı ile  sıkıyönetim ilan ettiler…
Sonrası 12 Eylül 1980 Askeri Cunta…

Sonrası,
silindir gibi geçtiler “Güzel Ülkemizin Gençliği” üzerinden…
Geleceğimizin de…

Peki  Biz
ALEVİ “Okumuşu” ne yapıyoruz şimdi ?

Meleklerin cinsiyetini tartışmıyoruz, daha beteri:
“Dert edinmiyoruz ya…”

Bari şunu dert edinelim :

Kurşunlar
hangi ALEVİ’yi
adres seçecek.?

İslam içi olanımızı mı?
İslam dışı olanımzı mı?
İslamın özü olanımızı mı?

Demokratik, Çağdaş, Evrensel, Ehlibeyt olanımızı mı?

“Gerici, yobaz, devletçi”  olanımızı mı?

Bektaşi, Tahtacı, Kürt,  Türkmen, Çepni, Yörük olanımızı mı?

Alevi kökenli Ateist olanımızı mı?

Aleviliği inanç, kültür, kimlik, felsefe, yol  görenlerimizden hangimizi?

Kurşunlar hangi ALEVİ adrese…?

Yazmaylım diyorum…
Sedat Peker yazıyor..
Konuşmayalım  diyorum,
Sedat Peker konuşuyor…
İyi mi…

Alevilerin Çıkmazı…
Biri de:
ALEVİ “Okumuş” mu?

Karışık düşüncelerimi, yaşadığım tecrübeler ile harmanlayarak
paylaşıyorum Sizlerle.

Birlikte düşünelim, irdeleyelim diye…

*
.
ANADOLU
Coğrafyasının en çok zulüm, baskı  gören Toplumudur Aleviler…
Bin Yıldır böyle ..

(İster bin yıl,
ister bindörtyüz yıl
ister onbin yıl deyin…
Gerçek budur…)

En çok katliama uğrayan Toplumdur Aleviler…
Bin Yıldır böyle…

Her an katliama uğrayacak Toplumdur Aleviler…
Bin Yıldır böyle…

Tedirginlik, korku, korunma güdüsü
Bin Yıldır genlerimize işlemiştir…

Bin Yıllık Travma…
Devam ediyor…
Hala…

*

Anadolu’da “büyük felaket” yaşayan Ermeni Toplumu diyeceksiniz …
Doğrudur…
Zulüm gördüler…

Ama
Ermeni Toplumu 20.Yüzyılın başına kadar Osmanlıda…
Hükümette…
Bakanlar Kurulunda…
Sarayda…
Ticarette…
İstanbul’da…
Devlet sisteminde…

ALEVİLER dağlarda, kuytu köşelerede…
Saklı…
İstanbul göreni yoktu…
Küçük bir Bektaşi zümresi hariç…

Kürt Toplumu diyeceksiniz…
Doğrudur…
Zulüm gördüler…

Ama
Osmanlı Sultanlarını bile yönlendiren,
İdris-i Bitlis gibi Ulemalar …
Kürt Beylikleri…
Hamidiye Alayları…
Mederesler…
Kürt Medreseleri Anadolu Sunni İslam inanç dünyasını en etkin kurumlarıydı…
Yüzlerce alim, ulema…

Padişahlar, Sultanlar  üzerinde etkin tarikat Şeyhleri…
Melleler okur yazardı…
Etkindiler…

ALEVİLER
dağlarda, kuytu yerlerde.
Gizli…
Şehir göreni yoktu…
Okunma yazma bileni yoktu…
Dedeler sözel olarak yolu götürüyordu…

Okuma yazma ile Cumhuriyet ile tanıştılar biraz…
Laiklik ilkesi umutları oldu biraz…
Bu ilke bugün konuşulmaz oldu zaten…

Göç ile dünyaya yayılmaları şansları oldu biraz…

*

Demem o ki,  Bin Yıldır baskı gören, öldürülen , kuyulara atılan, yanan yakılan bir Toplumun travması genlerine, hücrelerine işlemiştir…

Acı, ağıt miras kalmıştır Aleviye..
“İrsidir sanki”…

Bu gerçeği bilmemiz, bu gerçeğı yenmemizin ilk adımı olur…

Suçlamak kolaydır…
Ardındaki ezikliği, kompleksi bilip anlamak gerekir…
Selviler, onun için çoktur…

*

8 Haziran1996..
Köln Stadyumu…
Güneşli bir gün…
Alevi Festivali…
(festival terminoloji Alevi Öğretisine de uymuyor ya)

O Festival’de
İLHAN SELÇUK ile bir Söyleşi yapmıştım…

Dedi ki:

“Aleviler için tarihi bir gündür…
SEMAH GÜNEŞ ile BULUŞTU “…

Müthiş bir tespit.
Semah,
Güneşin doğduğu Ana coğrafyasında değil, battığı Avrupa coğrafyasında GÜNEŞ ile buluşuyordu ilk kez…

Aynı etkinlikte
bir grup fraksiyoncu,
“Alevi Okumuşu” da Arif Sağ’ı protesto ediyordu…
İyi mi…

Aynı etkinliği,
“İlhan Selçuk ” gibi faşistlerin ne işi var Alevilerin Festivalinde diyerek Festivali protesto eden örgütlerin ilk sözcüleri kimi
“Alevi kökenli Sanatçılar” oldu…
İyi mi…

Protesto mektubu yazdılar Federasyona…
Programa katılacaklarını söylemlerine rağmen
“Faşit” İlhan Selçuk’u bahane ederek “örgüt korkularına” kılıf aradılar…
“Kraldan çok kralcı…”

Oysa Korku insanı bir duygu…
Katılamayacağız demeleri yetirliydi…

İlhan Selçuk “faşist” değil
Bektaşiydi dedikse de…
Nafile…

Bin yıllık Travma…

*

Bir Alevi Albay ile,
bir düğünde aynı masaya oturmuştuk …
Beni tanıyormuş, soğuk bana…
“Dem” cesaret verdi  …
Döndü bana, sertçe:
” Feto,
Silahlı Kuvvetler’de,
özellikle Deniz Kuvvetleri’nde Alevi kökenli subayları temizlerken, zindanlara atarken Siz, Alevi Örgütleri neredeydiniz?
Haberiniz bile olmadı…

Taaa ki Arkadaşımız
Ali Tatar’ın Cenazesi Cemevinde kaldırılanca haberiniz olmuştur  belki…
Açıklamanız, desteğiniz yine de olmadı…
Bu ayıp da Size yeter….”

Masa buz kesti.
Ben de…
Dem de…

Çıkmazımız…
Öyle çok ki…

Bin Yıllık Travma…

*

Erdoğan
İlk Başbakan olduğunda, ilk açıklamasında:
“Beni ALEVİ Dedeleri hapse attı” dedi…
Sinyali verdi…
Sinyali alan Fetöcüler
Hukuk Sisteminde eğitimleri ile hakkıyla yer alan Alevi “kökenli” Hukukçuların tasfiyesini başlattı…
(Sonra sıraya Erdoğan’a aldılar ya..)

Hukuk sistemini çökerttiler…
Şimdi mum ile arıyorlar o insanları…
O insanlar sessiz sedasız kaldılar öyle …

Bin yıllık Travma devam ediyordu, hala…

*

1991 Köln…
Arif Sağ konuşuyor…
Aynı salondayız…
Ben en arkada ayakta, sırtımı dayamış duvara
ukala ukala izliyorum…
Henüz tanışmıyoruz…

SHP Milletvekili Arif Sağ
Dedi ki:

“Türkiye’de üç grubun Devletten alacağı var:
“Emekçiler
Kürtler
Aleviler…

Bu üç gurup Devletten haklarını almak için birlikte hereket etmeliler…”

Arkadan sesleniyorum:
“İşte bu…
” İşte cesaret…
Cesaret deli insanların işidir…
Arif Hoca Sizi kutluyorum…”

Arif Sağ:
“Kim bu Deli ki bana Deli diyor…?”

Toplantı bitiyor “Deliler: tanışıyor.
Sarılıp öpüyor…
“Eee Deli deliyi görünce Sopasını saklarmış…”

O gün başladı Arif Sağ Hocamla yolculuğumuz…
O anı çok yerde anlattı Arif Hocamız …

Peki
“Emekçiler, Kürtler, Aleviler birlikte hareket edebildiler mı?”

Hayır edemediler…
Edemezler de…
İnanç, Etnisite, Emek hareketi…
Buluşma yeri Demokrasi kavşağı olabilir ancak..

Net yazıyorum:
Emek hareketinde, sol  sosyalist hareketlerinde Alevi “kökenliler” vardı…
ALEVİ konusu yoktu….

Kürt hareketinde Alevi  “kökenliler”  vardı…
ALEVİ konusu yoktu yıllarca…

“ALEVİ okumuşları: olarak her konuda vardık, ön saflardaydık…
ALEVİ Konusu hariç…

“Alevi Okumuşu”nun  “Mezhepçi derler..” Korkusu…

Öğretisini, Kültürünü, Edebiyatını, o muhteşem Hümanizmasını ” “mezhepçi” gören Alevi okumuşlarıydık:

Bin Yıllık Travmanın devamıydık biz Alevi “kökenliler” …

Devam ediyor
Bin Yıllık Travma…
Hala…

Partilerde,
Sivil Toplum örgütlerinde, Bürokraside …

Alevi “kökenli” Genel Başkan Maraş Katliamı Yıldönümünde Türkeş’in evine gitmesi
bu Bin Yıllık Travmanın devamıdır…

Bu gerçeği bilmek,
Bu gerçekle yaşamak gerek…

Ama gerçeği de
mercek altına almak gerek…

*

Bin Yılın Türküsü-İstanbul 2002…

Alevi kökenli tv, gazete yayın yönetmenlerinin adlarını verdiler…
Aradım, aradı arkadaşım Ali Gençel…
Nafile…
Döneriz dediler…
Dönmediler…
Dönemediler…

Ahmet Hakan
ve Ali Kırca
haber yaptı öncesi..
Alevi olmadıkları için öyle bir kompleksleri de, korkuları da yoktu çünkü …

Başbakan Bülent Ecevit gelince…
Devlet gelince rahatladılar Alevi “kökenliler” …
Kısa bir haber yaptılar…
Dostlar alışverişte görsün misali…

Bin yıllık Travma…
Devam ediyordu, hala…

*

DERSİM…
ilk Festival yılları.
Hozat’ta paneldeyiz…

“DERSIM’in Sorunları”

Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu adına katılyorum…
Kamer Genç Ağbi ile yanyanayız…
Sıra bende…
Sansürsüz konuşmaya ikna etmişim kendimi…
Dersimlilerin damadıyım ya. Cesaretim ordan…

Nabza göre “sol şerbet” vermek olamazdı…
Öyle ya  bu panelde ALEVİ kimliği ile ALEVİ kurumu adına bulunuyorum…

” Dersimliler, en büyük Sorununuz Aleviliğiniz..
Dolu dolu ALEVİ olduğunuzu söylerseniz ,
Solculuğunuz tartışılır  kaygınız…

Oysa bu coğrafyanın  dağı taşı, börtü böceği, nehiri ırmağı Alevilik kokuyor…
Munzur gözelerine “Kırk” göze diyorsunuz…
Gittim saydım 40 göze değil…
Kırklar Mitosu…

Munzur baba,
Düzgün Baba
Anafatma…

Çocukluğumdan hatırlıyorum.
Koçgiri’deki köyümüze Dersimli Dedeler gelirdi, CEM yapardı..

Ya şimdi…
Dersim’de Pir Sultan Heykeli dikildi…
Etkinliği bem yönetmiştim…
SEMAH dönecek
Dersimli kalmamıştı Dersimde…

Bir Toplumun
kendi manevi dünyasına, öğretisine bu kadar uzağa düşmesi sorundur…

Dersimin, Dersimlinin büyük sorundur bu:

“Öğretisine Yabancılaşma…”

Müthiş bir alkış koptu halktan…
Yüzlerce insan vardı…
Kamer Genç Ağbi sırtıma vurarak…
“Cesur sözler …”
Sonra, konuşmasında beni onayladı…

Bitti…
Onlarca  insan yanıma geldi..
Çoğu eski kuşak…
Çoban itikatlı Dersimliler…

Uzun yıllar zindanlarda yatan Dersimli dostlar da kutladılar,
Bu sorunu sansürsüz dile getirmemi önemli buldular……

Atıyorum sanılmasın ha..
Cevdet Başkan dönemiydi…
Kayıtları vardır…

Bin Yılık Travmaya Dersimin o acısı,
o ağıtı da yüklenmişti Dersimliye …
Zor…

Bu gerçeğimiz…

Gerçeği bilmek, anlamak  görevimiz…

Alevi gülbangları,
“Gerçeğin Demine Hü”
diye bitmez mı?

*

“ALEVİLER ve KOLLEKTİV TRAVMA„

Psikolog Arkadaşım Dr.Ali Kemal Gün’e bu konuyu  sordum…
“Sormaz olaydım…”

Tane tane, benim anlayacağım şekilde anlattı:

“ALEVİLER ve KOLLEKTİV TRAVMA„
diyor Ali Kemal konumuzun başlığına…

Ali Kemal’e bir dokun bin  şey anlatsın sana kollektiv travma ve toplumsal etkileri ve boyutları üzerine.

“Ama kim dinler ki” diyor..:
“Ben, ben dinlerim Arkadaşım …”

2017 yılında o zamanki adı ile “Tunceli Üniversite’sinin” düzenlediği uluslararası bir sempozyumda “Solingen ve NSU (Almanyadaki Nazi Cinayetleri) Örneğinde Bireysel ve Kollektif Travmalar ile Toplumsal Yansımaları” konusunda bir sunum yapmıştı, Ali Kemal..

Konuşmacı olarak, yani öğretmen olarak gittiği Dersim’de kollektif travmanın etkileri ve toplumsal yansımaları konusunda ne çok şey öğrendiğini anlattı durdu.

“İşte tam da kastettiğim budur” diyor Ali Kemal…

*

Söz’ü
burada
Dersimli Bilim İnsanımız
Psikolog Dr. Ali Kemal Gün’e bırakıyorum ..

“Patolojik olmayan, olmak zorunda olmayan sekunder (ikincil, tali, dolaylı) travmadır kastettiğim..
Bilinçaltıdır…
Taşıyıcılar, taşıyıcılıklarının farkında  olmadan değişik biçimlerde yansıtırlar davranışlarına…

Genel Başkan kendisinin Alevi olduğunu söylemekten imtina ile kaçar,
gazeteci haber yapmaktan kaçar,
Alevi Dedesi Kenan Evren‘den korkarak Cem tutmaktan kaçar,
‘Sanatçı’ Saraya kaçar,  arkadaş arkadaşa,
komşu komşuya güvenmekte zorlanır…

Alevi Toplumu, içisin, dışısın, tam ortasısın, özüsün diye birbirini dışlar, kırar, güvensizdir, şüphecidir, ürkektir, içinden çıkana kıskançtır, korkaktır, stokholm sendromludur, ama farkında değildir…

Kollektif hafızanın ölümsüz olduğunu, nesilden nesile aktarılarak yıllar, hatta yüzyıllar boyunca canlı kaldığını, bilinçaltının ihaneti ile karşı karşıya olduğunu, bundan kurtulmanın ve gelecege güvenle bakabilmenin tek çaresinin sağlıklı bir YÜZLEŞME
kültürüdür..”

İşte bunları anlatır durur Psikolog Arkadaşım yıllardır.

Ama kim dinler onu, hele Aleviler asla..
O “Alman delileri” ile uğraşadursun…

Laf aramızda Almanya‘da konu göçmenlerin sağlığı ve tedavileri olduğunda en aranan uzmanlardan birisidir Dr. Ali KEMAL GÜN…
Seminerden seminere, sunumdan sunuma koşmaktan başını kaşıyacak zaman yoktur .

Yani, dalında son derece Uzman Arkadaşımız
biz Alevilerin kendimizi “psikanaliz koltuğuna” yatırmamızı çare olarak  öneriyor…

Bilim insanıdır…
Bilimin gereğini söylüyor…
Sansürsüz, riyasız…

Ben de yazayım onun dediklerini,
Günah benden gitsin…

*

Öyle ya..
Kerbela Trajedisi,
Yavuz’ın Kızılbaş Katliamı
Bektaşi Kıyımı,
Koçgiri, Dersim Katliamları
ALEVİ Toplumunu nasıl esir aldığını, sindirdiğini, Travma yaşattığını;

Sosyal genlere yerleşen, “irsi” olarak devam eden, daha yıllarca devam edeceğini de anlatıyor
Ali Kemal Arkadaşımız …

“Ya Maraş, Çorum, Sivas  diyorum…”
Onu da anlattı…
“Aynen…
Gündeme getirilyor..
Anılıyor …
Sokağa çıkılıyor …
Ancak
Bin yıllık Travma “yön değiştirerek” devam  ediyor …
Halâ…”

*

Bir Anekdot:
Gülümseten, düşündüren…

Komutan Alevi…
Kendisinden başka bilen yok…
Emir eri alacak yanına…
Alevi olsun…
Nasıl anlayacak…?

Doğum yerlerine bakar:
Tunceli, Tokat, Sivas…
Adlarına bakar.:
Hasan, Hüseyin, Ali, Hıdır
Üç beş Askeri çağırır…

Emin, çok emin olmak ister…

Tuncelili Asker girer önce…

“Adın Asker…?”
“Ali Hıdır, Komutanım…”
“Memleketin…?
“Tunceli Komtanım…”

Komutan emin olmak için son bir soru sorar…

“Allahın Arslanı kimdir Ali Hıdır…?”

Ali Hıdır düşünür …
‘Hz.Ali dersem, Alevi olduğumü anlar.
Yanarım…
Bu askerlik bitmez…’

“Hz. Ömer Komutanım…”

Komutan tekme tokat atar Ali Hıdır’ı dışarı…

Ali Hıdır kafasına vura vura:
” MA bilmeseydim de yeseydim dayağı…
Ma bilmeseydim de yeseydim…
Ma bilmeseydim de…”

Bin Yıllık Travma…

*

Meramım şudur:
Bu gerçeğimizi  bilerek hareket etmeliyiz…

Bu gerçeği anlatmak da  Alevi “Okumuşu”na düşer..
Değil mi?

Alevi Entelektüeli diyemiyorum…
O kadar az ki…

Ozan damarımızı tarihten yiyoruz…
Bilgelerimizi de…

Bin Yıllık Travma devam ediyor, hâla…

Ondandır ki çıkmıyor, çıkamıyor kimse…

Peker doğru söylüyor…
Selviler çok…

Selvi ve gibileri “düşkün” değil,
“Hükümete, Saraya  düşkünler”…

Bunlar sebep değil  sonuç…

*

Peki
YOL’un gelenksel Yol erenleri…
Talipte karşılığı olan
Mürşidleri, Dedeleri, Pirleri nerede?

Söyleyeyim:

Sistem, geleneksel
Yol Erenlerini, Mürşidleri, Dedeleri, Pirleri
yine Aleviler, hatta taliplerinin eliyle, diliyle, kalemiyle itibarsızlaştırıyor…

Yol engelli…
Bağlama yaslı…
Semah gizli…
Gülbang suskun…

YOL dilini,  bin yıldır saraf gibi ince ince işleyerek, incitmeden getirenler
“Dilsiz” şimdi….

YOL’a özensiz, kazma kürek ile salınanlar
“Dilli” şimdi…

YOL gibi,
“Dil” inliyor  …
Dejenerasyon ‘dil’de başlar ya…
Asimilasyon da…

YOL Erenleri, Mürşitleri, Dedeleri, Pirleri de
Sesiz sedasız…
Bir yerlerden
hüzünle, kaygıyla izliyorlar olup biteni…
Çaresiz çoğu …

*

“Sen ALEVİ konularına neden bu kadar çok değiniyorsun Hocam” diyen güzel Dostlara…

Biz değinmesek,
İşte, Peker değinyor…

Siz de ‘kendi derdinizi’, kedinize dert edinin biraz …
Söz,
değinmeyeceğim o zaman  …”

*

MİCHAEL JAKSON
tenini beyazlattı…
Yüreği siyahi kaldı…

Beyaz tenine saygı duymadı kimse…
Siyahi yüreğinden gelen ezgisine hayrandı insanlar…

Kökenini sorunu yaptı…
Sorunu sonu oldu…

*

Son Sözüm
“Okumuş Genç Kuşağa”

Ayağınızın birini kendi  öğretinize, tarihinize, “köken kültürünüze”   pergelin sivri ucu gibi batırın…

Diğer ayağınız ile, pergelin özgür ucu gibi Dünya’yı turlayın …

Dünya halklarını,
bilimini ilimini,
sanatını kültürünü turlayın..

Düşmezsiniz…
Rüzgar Savuramaz Sizi…

*

GEVEN
bitkisi köksüzdür…
Kuruyunca savrulup  dururur doğada sağa sola …

Çınar,
sorar yanında yuvarlanan Gevene:

” Hey Geven,
yurdun nere senin, nereden gelir,
nereye gidersin böyle…”

Geven:
“Rüzgara Sor, O bilir …”

*12.06.2021

EN SON EKLENENLER