13 gazeteci savunma yapıyor

Aralarında sanatçı Atilla Taş ve gazeteci Murat Aksoy’un da olduğu 13 kişi hakkında “Türkiye ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla açılan dava görülmeye başlandı. Savunma yapan gazeteci Cihan Acar, hiçbir örgüt adına haber yapmadığını ve “Savunmamı hazırlarken neyle suçlandığımı unutabiliyorum” dedi.

Aralarında sanatçı Atilla Taş ve gazeteci Murat Aksoy’un da olduğu 13 yazar ve gazeteci hakkında “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla açılan dava İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Davada yargılananların 13’ü de duruşmada hazır bulundu. Davada Atilla Taş, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç, Oğuz Usluer, Hüseyin Aydın, Murat Aksoy, Mustafa Erkan, Seyit Kılıç, Yetkin Yıldız tutuklu ve Ali Akkuş tutuksuz sanık olarak yer alıyor.
Duruşmada ilk sözü tutuklu gazetecilerden Cihan Acar ardından da Abdullah Kılıç savunma yaptı.

ACAR: HİÇBİR ÖRGÜT ADINA HABER YAPMADIM

Acar, Yeşil Yol filmindeki repliği hatırlatarak “Çok yorgunum sayın heyet” diyerek başladığı savunmasını yaptığı haberlerden örnekler vererek sürdürdü. Acar, “Hiçbir örgüt adına haber yapmadım, 27 yaşımda cezaevinde girdim 28 yaşımı cezaevinde geçirdim. Hayatım gizli ve saklı değil sonuna kadar şeffaftır. Bu temiz geçmişimle terör örgütü üyeliği ve darbeye teşebbüs ile suçlandım” diye konuştu.

‘TAHLİYE OLMASAYDIM BÖYLE BİR İDDİANAME HAZIRLANACAK MIYDI?’

Acar, savunmasına şöyle devam etti: “Yorgunum çünkü 28 yaşımda cezaevinde yaşadım, üç farklı şehirde yedi farklı nezarethanede kaldım. Tahliye sevinci yaşamadım çünkü tahliye olduğum gece cezaevi aracı içinde gözaltına alındım. Ailem bilmediğinden sekiz saat beni cezaevinde bekledi. Yorgunum çünkü o gece gözaltına alınan ben değildim, yargılanan ailemdi. İlk ‘Annem hayatta mı?’ diye sordum. Öğrendim ki annem sinir krizi geçirmiş, ablam beni görmeye gelen altı yaşındaki yeğenimi saatlerce avutamadığını söyledi, bana. Adını duymadığım beni tanımayan kişiler tahliyemle toplum vicdanını kararttığımı öne sürdü. Tutukluluğum haber dahi olmazken tahliyem nasıl toplum vicdanını karartıyor? Eğer ben tahliye olmasaydım böyle bir iddianame yazılacak mıydı?”

13 aydır özgürlüğümden mahrum olduğunu hatırlatan Acar, “Tutuklu değil, cezaevinde tutulan biriyim. Yaşadığım hiçbir acı, bugün burada terörist olmadığı ispatlamaya çalışırken, sizleri gazeteci olduğuma ikna etmeye çalışmak kadar acı olmadı. Üç buçuk yıllık muhabirim, meslek hayatımın yarısı kadar süredir hapisteyim. Gençliğimin baharındayım ama en güzel çağlarımı hapiste geçiriyorum. Giyiniyorum, taranıyorum ama hep aynı kişiye soruyorum ‘Yakup nasıl olmuş?’” diye konuştu.

‘GÖRÜŞMELERİMİ GİZLİ YAPMIYORUM’

İddianamede bazı görüşme kayıtlarının şüpheli gibi yansıtıldığını ifade eden Acar, ByLock kullandığı iddia edilen kişilerle görüşmenin de suçlama konusu olduğunu söyledi. Acar, şöyle devam etti: “215 bin ByLock kullanıcısı olduğu iddia ediliyor. Bunların her biri 100 ByLock’suz kişiyle görüşse 21 milyon kişi ile görüşmüş olur. Ülkenin dörtte birini şüpheli konumuna sokan bu suçlamaya dikkat edilmesi gerekir. Ben görüşmelerimi gizli yapmıyorum, hepsini haberde detaylı yazıyorum. İddianamede toplam 18 görüşme kaydım görünüyor. Yedisi gazeteci, beşi ile aynı kurumda çalışıyorum. Beşi avukat. Dört kişi hakkında ByLock iddiası var, haklarındaki soruşturma benim görüşmemin ardından açılmış.”

‘HABERİMİN BAŞLIĞINA BİLE KARIŞMAM’

“Ben muhabir olarak bazen haberin başlığına bile karışamayan biriyim” diye devam eden Acar, gazete yönetimlerinin yayın politikasını belirlediğini hatırlatarak, “ Haberimin girip girmesine dahi karar veremezken nasıl algı operasyonu yürüteyim?” diye sordu.

PAK Medya İş Sendikası üyesi olduğunu aktaran Acar, “Kayyumdan sonra Bugün’den tazminatsız işten atıldım. Pak Medya bana ulaşarak hukuki mücadele yürütebileceklerini, üye olmam gerektiğini söylediler. Kabul ettim. Devletin E-Devlet sitesine girip üye oldum. Eğer Pak Medya Sendikası suçlama konusu oluyorsa E-Devlet bunun neresinde? Yurtdışı giriş çıkışlarım iddianameye girmiş. Hayatımda üç defa PR ajansı davetiyle Kosova, Arnavutluk ve Bulgaristan’a gazeteci olarak gittim. Keşke gezebilseydim” ifadelerini kullandı.

‘SAVUNMAMI HAZIRLARKEN NEYLE SUÇLANDIĞIMI UNUTABİLİYORUM’

Savunmasını hazırlarken neyle suçlandığını unutabildiğini de sözlerine ekleyen Acar, şunları söyledi: “Ne zaman TCK’ya baksam irkiliyorum, ‘darbe girişimi’ suçlaması çünkü. Ben daha askerliğini yapmamış, eline silah almamış, darbe girişimini daha ilk saniyeden lanetleyen biriyim. Durum buyken cezaevindeki sekiz ayın sonunda her nasılsa darbecilikle suçlandım. Bir insan nasıl aynı anda iki yerde bulunmazsa bu deliller de bu iddianamenin konusu olamaz. Soruşturmam 31 Mart’ta açıldı ve ben o sırada Silivri Cezaevi’ndeydim. Ben tahliyemle gözaltına alındım, bir saniye bile özgür kalamadım. Bu dosya tahliyemle, sıfır delille açıldı. Hakkımda aynı delillerle iddianame yazıldı. Her bir satırını okudum ama kendimle ilgili bir bağ kuramadım. Zaten 15 Temmuz ile ilişkilendirmem mümkün değil. Sayın savcı sonuç bölümünde ‘algı yönetimi’ diye yazmıştı. Ama bu suçlama benimle ilişkilendirilemiyor. Savcı, terör kelimesinin kökeninden bahsediyor ama isterdim ki Magna Carta’daki masumiyet karinesinden, Voltaire’in ifade özgürlüğü savunusundan, peygamber efendimizin suçun şahsiliğine dair sözlerinden bahsedilmesini isterdim.”

‘TAHLİYE OLSAM ANNEM EVDEN ÇIKMAMA İZİN VERMEZ’

Tüm delillerin toplandığını ve dosyada tek bir tanığın olmadığına dikkat çeken Acar, “13 aydır tutukluyum. Ben tam 13 ay cezaevinde ailemden hasret kalacağım ve tahliye olursam kaçacağım öyle mi? Ben tahliye olsam annem evden çıkmama bile izin vermez” diye belirtti.

Acar’ın ardından Abdullah Kılıç savunma yaptı.

Kılıç, “FETÖ’nün tasvir edildiği bölüm benim bu iddianamede hiçbir şekilde olmamam gerektiğini kanıtlıyor. Ben bu iddianamede sanık değil, haberleri referans alınan bir gazeteci olmalıydım” dedi.
Savunmasında ÖSYM 2011 sınav şifrelerinden bahseden Kılıç, bu konudaki 12 haberini hatırlatarak, yolsuzluğu yazan gazeteci olduğunu belirtti. Radikal gazetesinde yer alan haber üzerine dönemin ÖSYM Başkanı Ali Demir’in tepkisini hatırlatan Kılıç, “Savcı, günler sonra hatasını kabul eden ÖSYM’ye karşı değil bana dava açtı. Nedeni de ÖSYM itibarını zedelemekti” diye konuştu.

Kılıç, savunmasını şöyle sürdürdü: “15 Temmuz’da peş peşe attığım onlarca sert tweette darbeyi lanetledim. Pek çok meslektaşım gibi sonra pozisyon alırım demedim. Tweetlerimi silmedim, darbecilerin karşısına dikildim. Sabaha kadar darbecileri lanetleyen 40 tweet attım. Sabah 7’den sonra tweet atmak kolaydı tabi. Halkı darbeye karşı bilgilendirmek için tweetler atan biri, sokaklara çıkan biri darbeci olabilir mi? Radikal’de ben haber müdürüyken, Balyoz ile ilgili yazı dizisi yaptık. Balyoz’u Anlama Kılavuzu yayınladık. Dijital verilerin sahte olduğunu yazdık. Bu haberlere erişim yasaklandı ve hala yasak. Zaman Gazetesi’nde her yıl 2 milyona yakın Basın İlan Kurumu reklamı vardı. Alaattin Kaya Basın İlan Kurumu’ndan bu yolla haksız kazanç elde ediyordu. 25 bin değil 25 gazete basılıyordu. Bu dosyayı Nadir Alparslan’a gittim. Hala Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı. Bunu yazdım ve Zaman’dan kovuldum bu dosya yüzünden.

BİR KİŞİ VE KURUMU ÖVEN HABER YAPMADIM

14 gün Emniyet’te tutulduktan sonra savcılığa çıkarılmadan Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandım. İddia makamı 11 ay Meydan Gazetesi’nde yazmamı suç unsuru gibi sunmuş. 23 yıllık gazeteciyim. TGC’den üç defa ödül aldım. Gazetecinin nerede yazdığının değil ne yazdığının önemi vardır. Ben hayatımda bir kişiyi bir kurumu öven haber yapmadım. Yapan arkadaşlarım var, saygı duyarım. Ama ben her zaman uyaran, eleştiren haber yaptım.”

Dava, diğer sanıkların savunmasıyla devam ediyor.

EN SON EKLENENLER