15 Temmuz’un bilançosu 12 Eylül’den ağır!

Başarısız olan 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL, çıkarılan KHK ve uygulanan politikaların ortaya çıkardığı bilanço, Türkiye’nin en kanlı darbesi olan 12 Eylül’ü geride bıraktı.

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden geçen bir yıla rağmen gerçekleştirilen “kahramanlık gösterilerinin” ötesinde birçok soru işareti halen varlığını belirgin bir şekilde sürdürüyor. “Engellendiği” belirtilen darbe girişiminden sonra yaşananlar ise, gerçekleşmiş olan 12 Eylül darbesinin bilançosunu geride bıraktı.

YANITSIZ BIRAKILAN SORULAR

15 Temmuz günü ne yaşandı? Bu sorunun cevabı oluşturulan “darbe komisyonuna” rağmen aydınlatılamadı. Komisyon başkanlığına daha önce Fethullah Gülen ve Gülen cemaatine övgüler dizen Reşat Petek’in AKP kontenjanından getirilmesi, önceki komisyonların aksine 15 Temmuz’u araştırmak üzere kurulan komisyonun başkanlık divanının tamamı sadece AKP’lilerden oluşturuldu. Komisyon çalışmaları sürerken, komisyonun çalışma yöntemine ilişkin CHP ve HDP’den “darbe sürecinin üzerinin örtüldüğüne” ilişkin eleştiriler yapıldı, ancak AKP kendi yönteminde ısrar etti. Yine komisyon, bu sürecin en önemli tanıklarından olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı komisyona çağırarak dinlememesi en önemli soru işaret olarak duruyor.

Halen varlığını sürdüren ve cevaplandırılmayan kimi soru işaretleri ve çelişkiler şöyle:

Darbe gecesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, darbeyi eniştesinden öğrendiğini açıkladı. Oysa hem darbe komisyonuna verilen kimi bilgiler hem hazırlanan kimi iddianameler hem de AKP’ye yakın kimi gazetecilerin verdiği bilgilere göre darbenin 15 Temmuz günü, saat 15.30 sıralarında MİT’e giden bir binbaşı tarafından bildirildiği, Hakan Fidan’ın saat 16.30’da bilgiyi Genelkurmay Başkanlığına ilettiği, saat 18.00’de karargahta tedbirlerin konuşulmaya başlandığı belirtiliyor. Ancak buna rağmen aynı gün hemen hemen bütün önemli komutanlar bir düğünde “darbeciler tarafından derdest” edildi. Saat 15.30’da alınan bilginin hükümete ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bildirilmemiş olması bir muamma olarak kaldı.

Aynı gün Genelkurmay Başkanlığında yıllık “terörle mücadele” toplantısı vardı ve darbenin önlenmesinde önemli bir rol üstlendiği belirtilen Zekai Aksakalı toplantıdaydı. Toplantı yaklaşık 5 saat sürdü ve Aksakalı, bilgilere göre saat 21.30 sıralarında “düğüne katılmak için” karargahtan Mercedes Vito aracıyla karargahtan ayrıldı. Üstelik Galip Mengi’nin “Genelkurmay’a ulaşamıyorum siber saldırı mı var” sorusuna rağmen karargahtan ayrılmak istedi. 22.05’te Ankara’daki hava hareketliliği ve 22.10’da Boğaz Köprüsünün askerler tarafından kapatılmasından yaklaşık 20-25 dakika önce Aksakalı darbecilerin saldırısına uğradı! Ancak buna rağmen karargaha dönmedi ve Genelkurmay’a da ulaşmadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce “Sır küpüm” dediği Hakan Fidan ile darbe gecesi rehin alındığı ve daha sonra bir operasyonla kurtarıldığı belirtilen Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar darbe komisyonuna ifade vermeleri için çağrılmadı. Oysa darbe gecesi alınan ve MİT ile Genelkurmay arasında paylaşıldığı söylenen istihbarat konusunda neden gerekli tedbirler alınmadığı konusu açıklığa kavuşmadı.

Erdoğan ve Berat Albayrak A Haber’de darbecileri aldatmak için 4 farklı şehirdeki havalimanlarında 4 ayrı uçağın hazır beklediğini anlattı. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce darbeyi eniştesinden öğrendiğini ifade etmişti.

DARBEYİ KİM ENGELLEDİ?

Bütün bu çelişkilerin orta yerde durduğu 15 Temmuz darbe girişiminde, halkın sokağa çıkması ve tankların üzerine yürümesi, darbenin başarısız kılınmasında önemli bir adım olarak görülüyor. Ancak darbe sadece sivil halk tarafından durdurulmadı. Yapılan resmi açıklamalara göre, TSK’nin 570 bin kişilik mevcudu içinde darbeye kalkışanların yüzde 1,5 oranındaydı. Buna göre devletin geri kalan bölümü, emniyet, ordu ve diğer birimleri ile darbe boşa çıkarıldı. İlk kez devletin silahlı güçleri karşı karşıya geldi ve çatışmalar yaşandı. Ortaya çıkan bütün bilgilere göre, darbenin engellenmesinde Özel Kuvvetler Komutanlığı kritik bir rol üstlendi. ÖKK’nin bombalanması da bu tezleri doğrular nitelikte.

ENGELLENEN DARBENİN ÜRKÜTEN BİLANÇOSU

Bu şaibelerin halen varlığını sürdürdüğü ve bastırıldığı belirtilen darbeden sonra ortaya çıkan bilanço ise, gerçekleşmesi halinde bir darbenin bilançosundan geri kalmıyor. İçişleri Bakanlığı verilerine göre, Eylül 2016 tarihinden itibaren 64 bin 839 kişi siyasi nedenlerle gözaltına alındı. Bu verilerde, yaygın tutuklamaların yaşadığı Temmuz-Eylül arasındaki dönem yer almıyor.

SON BİR YILDA 70 BİN İNSAN TUTUKLANDI

Adalet Bakanlığı tarafından yapılan son açıklamaya göre, 15 Temmuz’dan bugüne kadar yani bir yılda toplam 50 bin 510 kişinin FETÖ operasyonları kapsamında tutuklandı, 169 bin 13 kişi hakkında da işlem yapıldı. Hakkında işlem yapılanların 169 general, 7 bin 98 albay ve alt rütbeler, 8 bin 815 emniyet mensubu, 24 vali, 73 vali yardımcısı, 116 kaymakam ve 31 bin 784 diğer şüphelilerden oluşuyor. Aynı verilere göre, gözaltına alınanlardan 10 bin 33 kişi savcılıktan, 33 bin 371 kişi de kolluk kuvvetlerinden olmak üzere 43 bin 404 kişi serbest kaldı. 47 bin kişi adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.

Bunların dışında çoğunluğu Kürt siyasetçi olan ve verisi paylaşılmayan siyasi tutuklamalarla tutuklananların sayısı 70 bini bulurken, cezaevindeki tutuklu hükümlü sayısının 220 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

Adalet Bakanlığı her yıl düzenli olarak yayınladığı cezaevi istatistiklerini en son 1 Kasım 2016 tarihinde yayınladı ve o günden beri de verileri güncellemiyor.

115 BİN İHRAÇ

Bununla birlikte Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile yaklaşık 115 bin kamu görevlisi ihraç edildi. 140 bin pasaport iptal edilirken işsiz kalan 124 bin kişi ile Türkiye dışarı çıkılması yasak yarı açık bir cezaevine dönüştürüldü.

Toplam 24 OHAL Kanun Hükmünde Kararname çıkarıldı, 5 bin 247 akademisyen işinden edildi. Kapatılan 15 vakıf üniversitesiyle birlikte işsiz kalan akademisyen sayısı 8 bin 427’ye ulaştı. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 4 bin 92 hakim ve savcıyı meslekten attı.

BASINA BÜYÜK DARBE

15 Temmuz sonrası basına da büyük bir darbe indirildi. OHAL boyunca 5 haber ajansı, 16 televizyon kanalı, 24 radyo, 63 gazete, 20 dergiyle birlikte toplam 178 medya kuruluşu kapatıldı. 167 gazeteci tutuklandı. Yaklaşık 2 bin 500 gazeteci işsiz kaldı. Kapatılan yayınevi sayısı ise 30’u buldu.

HDP’Yİ TASFİYE ETME GİRİŞİMİ

1 bin 61 öğretim kuruluşu, 223 kurs ve etüd merkezi, bin 125 dernek, 129 vakıf, 19 sendika kapatıldı. HDP eş genel başkanlarının da aralarında bulunduğu 11 HDP’li ve 1 CHP’li vekil tutuklandı. 28 HDP’li il eşbaşkanı, 89 ilçe eşbaşkanı, 780 il ve ilçe yöneticisi yaklaşık 5 bin HDP üyesi tutuklandı. 82 belediyeye kayyum atandı, 85 belediye eşbaşkanı tutuklandı, 2 bin 22 belediye çalışanı işinden edildi. Bu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı doğrudan “terörist” ilan ederken, Mardin eski Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün serbest bırakılmasına da tepki gösterdi ve bu durum, “yargıya müdahale” olarak nitelendirildi.

Oysa 12 Eylül’de 4 bin 891 kişi ihraç edildi, 120 akademisyen hakkında soruşturma açıldı, 31 gazeteci tutuklandı.

YILDIRIM: DARBE SADRECE APOLETLERLE OLMAZ

HDP ilk günden itibaren 7 Haziran sonrasında yaşananları “darbe” olarak nitelendirdi ve bugün gelinen aşamayı da darbe olarak isimlendiriyor. HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, “Darbe sadece apoletlerle olmaz” diyerek, yapılan siyasi darbeye dikkat çekti. Yıldırım, AKP’nin bir yandan kendi darbesini gerçekleştirdiğini, diğer yandan da “Darbe süreci sona ermedi” diyerek, OHAL ve darbe hukukunu kalıcılaştırmak istediğini söyledi.

TANRIKULU: ASIL DARBE 20 TEMMUZ’DA GERÇEKLEŞTİ

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da, asıl darbenin 20 Temmuz’da gerçekleştiğini, AKP’nin bu darbe hukuku ile kendisini daimi kılmak istediğini söyledi. Tanrıkulu, özellikle cemaatin devlete yerleştirilme sürecine ve bu konuda AKP’nin sorumluluğuna dikkat çekerek, “Bunların darbeyi açığa çıkarma niyetlerinin olmadığını özellikle darbe komisyonunun AKP marifetiyle ortaya koyduğu raporla anlaşıldı. Bu yapılan kontrollü darbedir, sonuçlarından yararlanılan darbedir. AKP bu darbeye dayanarak, kendi iktidarını süreklileştirmek istiyor” dedi. Tanrıkulu, darbeden kurtulmanın tek yolunun da “ortak mücadeleden” geçtiğini belirtirken, var olan farklılıklar konusunda da, “Artık farklılıkları öne çıkarmanın zamanı değil. Bugün aynılıklarımızı yan yana getirmek zorundayız” dedi.

Kenan Kırkaya – dihaber

EN SON EKLENENLER