AB’nin zorlu Türkiye sınavı

AB, Türkiye ile üyelik müzakerelerin akıbeti sınavıyla karşı karşıya. Bazı devletler net ama nihai karar için oylamaya gidilse bile gerekli çoğunluğu bulmak oldukça zor. Müzakerelerin sonlanması için en az 16 devletin onayı gerekiyor

AKP’nin son yıllarda üst seviyeye çıkardığı baskı ve katliam politikalarına karşı gerekli tepkiyi gecikmeli veren AB devletleri, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından atılan adımlara yönelik üyelik müzakerelerini durdurmayı konuşmaya başladı. AB içinde bazı devletler müzakerelerin askıya alınmasını kesin olarak savunurken, kimi devletler kararsız bir tavır sergiliyor. Genel olarak Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinin durdurulmasına yönelik tavırlarda ‘diyalogun kopmasını önleme’ ve birçok alandaki ‘işbirliklerini zedelememe’ endişesinin hakim olduğu göze çarpıyor.

Fırat Haber Ajansı’nın derlediği habere göre, Türkiye-Avrupa Birliği (AB) müzakereleri, 2005’te başlamış ve günümüze kadar katılım müzakerelerinde 35 başlığın 16’sı açılmıştı. Bugüne kadar sadece bir başlık geçici olarak kapatılırken, son olarak Haziran 2016’da Mali ve Bütçesel Hükümler adlı başlık açılmıştı. Aralık 2016’daki AB zirvesinde Türkiye ile müzakerelerde yeni başlık açılmaması kararı alınmıştı.

Juncker: Müzakare yok

29 Ağustos’ta bir açıklama yapan AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Türkiye’nin “dev adımlarla AB’den uzaklaştığını” söylemiş ve “üyelik müzakerelerinin bitirilmek” istendiğini dile getirmişti. AKP hükümetinin “müzakerelerin bitirilmesi kararının sorumluluğunu AB’ye yıkmak” niyetinde olduğu uyarısında bulunan Juncker, müzakerelerin sonlandırılmasına ilişkin olarak da “Bu safi teorik bir sorun, zira ortada şu anda bir müzakere yok” demişti. “Erdoğan sistemi’ Türkiye’nin AB üyeliğini imkansız hale getiriyor” diyen Juncker, bunun “Türkiye tarafından görülmesini sağlayacak bir tavır içinde olunması” gerektiğini de eklemişti.

Almanya rölantide bırakıyor

Avrupa Birliği’nde (AB) birçok temel konuda olduğu gibi Türkiye’nin üyelik müzakereleri konusunun gündeme oturmasında etkili olan devlet olarak Almanya öne çıkıyor. Hristiyan Demokrat Şansölye Angela Merkel’in ve partisinin Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik aslında tutumları uzun süredir net. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) 12 yıldır iktidarda ve keskin bir söylemle olmasa da bunu sıklıkla dillendiriyorlardı. Ancak müzakerelerin durdurulması noktasında Alman hükümetinin diğer birçok yaptırımda olduğu gibi gecikmeli olarak bir duruş sergilediği biliniyor. Bu duruşun özellikle Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’in ve sonrasında bazı insan hakları savunucularının tutuklanması ardından sergilenmesi dikkat çekerken, 24 Eylül’deki genel seçimlerin arifesinde olması nedeniyle de bu tavrın ne kadar uygulamaya konacağı kestirilemiyor.

Ortaklar farklı bakıyor

Alman hükümetinin tüm açıklamalarına rağmen Türkiye’ye yönelik birçok yaptırımın söylemde kaldığı görülüyor. Türkiye’ye ihracat yapan Alman şirketlerine verilen Hermes garanti kredilerinin miktarı 2016’da 1,1 milyar euro iken, son olarak 2017 için bu miktarın 1,5 milyar euroyla sınırlandırılacağı duyurulmuş ve bu bir tür ‘yaptırım’ olarak sunulmuştu.

Silah satışında çatlak…

Hiçbir yaptırım içeriği olmayan bu açıklamanın öncesinde Türkiye’ye silah satışı konusunda da Merkel ile koalisyonda son aylarını yaşayan Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasında fikir ayrılığı göze çarpmıştı. SPD’li Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, “Türkiye’ye silah ihracatının büyük kısmını dondurduklarını” duyurmuştu. Merkel ise Alman yayın kuruluşu NDR’ye verdiği söyleşide “NATO’da müttefik oldukları Türkiye’ye silah satışının tamamen yasaklanmaması gerektiğini” söylemişti. Merkel ayrıca Türkiye’ye yönelik bir seyahat uyarısına “gerek olmadığını” iddia etmişti. Almanya’da 24 Eylül seçimleri sonrasında SPD’nin hükümetten ayrılacağı ilan edilirken, Merkel’in koalisyon için en önemli seçeneği olan Hür Demokrat Parti (FDP) ile Yeşiller’in tavrı da önemli olacak. AB müzakerelerinin dondurulması talebi oylamaya dönüştüğünde Yeşiller’in ve FDP’nin buna destek vereceği ilan edilmişti. Merkel’in de ay ortasında yaptığı bir açıklamayla “müzakerelerin askıya alınabileceğini ve konunun Ekim ayında gündeme gelebileceğini” dile getirmişti. Ekim ayında konunun gündeme gelmesi halinde halen iktidarda olacak CDU/CSU ile SPD’nin partiler olarak müzakerelerin askıya alınmasından yana oy kullanacağı yüksek ihtimal.

Fransa’yı ticari ilişkiler sessizleştiriyor

AB ülkeleri içerisinde kamuoyu nezdinde Türkiye’yle ilişkilere yönelik desteğin en düşük olduğu ülke Fransa’dır. İktidarın net bir politikası yok ve daha çok geri planda durmayı tercih ettiği görülüyor. AKP’nin AB’yle ilişkilerinin çok iyi olduğu 2005-2011 arası dönemde dahi Fransa’da Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkanların oranı yüzde 60’ları buluyordu.

Fransa sessiz…

2007-2012 arasında cumhurbaşkanlığı yapan Nicolas Sarkozy’nin üyeliğe açıkça karşı çıktığı politik duruştan bu yana görevi devralan François Hollande ile halefi Emmanuel Macron’un ise pasif bir duruşu söz konusu. Hollande’ın Türkiye’ye yönelik sessiz tavrını yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da sürdürdüğü görülüyor. Ancak Macron ile hükümeti tarafından farklı açıklamalar dikkat çekiyor. Eylül başında Yunanistan ziyareti sırasında Kathimerini gazetesine konuşan Macron, “Türkiye’nin AB’den uzaklaştığını ancak keskin kopmalardan sakınılması” gerektiğini iddia etmişti. Macron, “ülkesinin pek etkilenmediği ancak aşırı sağcıların güçlü olması nedeniyle çekindiği mülteci göçü ve radikal İslamcı terör örgütleriyle mücadelede Türkiye’ye ihtiyaç olduğunu” söylemişti.

Fransa’nın gözü ihracatta

Mülteci anlaşmasının yanı sıra Fransa’nın bazı ticari ilişkiler nedeniyle AKP’nin faşizan politikalarına karşı sessiz kalmayı yeğlediği anlaşılıyor. Temmuz’da yapılan bir açıklamada, Fransız-İtalyan ortaklığı Eurosam’ın Türk şirketleriyle “uzun vadede bir savunma sistemi geliştirmek” üzere müzakere ettikleri duyurulmuştu. Ayrıca son yıllarda aeronotik materyal ihracatındaki artış sürerken, otomobil sektöründe Almanya ve İspanya’nın artan etkinliği Fransa’nın aleyhine. Fransa buna rağmen 2016’da 7 milyar euro olan ihracatı kaybetmek istemediği görülüyor.

Hükümet sözcüsü: İmkansız

Macron’un Türkiye’ye karşı “keskin kopuşlardan sakınılması” yönündeki söylemine rağmen iktidardaki Cumhuriyet Yürüyüşü (LREM) daha net bir söylem geliştirmişti. Hükümet Sözcüsü Christophe Castaner, “Türkiye’deki siyasi durumun, AB’ye üyelik müzakerelerine devam edilmesini daha imkansız hale getirdiğini” söylemişti. France Inter radyosuna konuşan Castaner, “Bir şeyi kesin olarak söyleyebilirim: Türkiye’deki siyasi durum, mevcut pozisyonlarımız göz önüne alındığında, üyelik müzakerelerine, görüş alışverişine, Türkiye’yle entegrasyonun güçlenmesini beklemeye devam etmenin imkansız olduğunu gösteriyor. Son yıllarda Türkiye ile müzakereler boşa vakit kaybı haline geldi” demişti. Buna rağmen Emmanuel Macron’un Türkiye’yle müzakerelerin resmen askıya alınması konusunda nasıl bir tavır koyacağı kestirilemiyor.

Avusturya açık ve net

Türkiye’nin hem AB üyeliğine hem de müzakerelerin sürdürülmesine yönelik en net tutum Avusturya’daki iktidar partilerinden gelmişti. Bir yılı aşkındır bu tutumunu sürdüren Avusturya’da sosyal demokrat Başbakan Christian Kern ile muhafazakar Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz’un bu konudaki çağrıları olmuştu.

Belçika şantajın farkında

Zaten yeni başlık açılmayan ve resmiyette devam etse de hiçbir ilerlemenin olmadığı müzakerelerin durdurulmasına destek vermesi ihtimali olan bir diğer devlet ise Belçika. Başbakan Charles Michel, geçtiğimiz yıl “AKP’nin birçok konudaki müzakereleri şantaj amaçlı kullandığını” söylemişti. Eylül başında Estonya’nın başkentinde yapılan AB Dışişleri Bakanları Zirvesi’nde konuşan Dışişleri Bakanı Didier Reynders ise “de facto olarak müzakerelerin durduğuna” dikkati çekmişti. Reynders, “AB’nin tutumunu netleştirmesini ve zaten donmuş olduğunu, ancak mevcut durumun devamından yana olduklarını” söylemişti.

Hollanda devamından yana

Türkiye ile referandum öncesinde AKP’nin miting yasakları nedeniyle sert söylemlerde bulunan Hollanda’da ise müzakerelerin devamından yana olunduğu görülüyor. Talinn’deki zirvede konuşan Dışişleri Bakanı Bert Koenders, “Gümrük Birliği müzakerelerinin durdurulmasından yana olduklarını ama üyelik müzakerelerini durdurmaya karşı olduklarını” söylemişti.

Britanya zaten çıkıyor

2016’daki referandumla AB’den ayrılma kararı alınan Britanya’da ise Türkiye’nin birlikten uzaklaştırılmaması gerektiği savunuluyor. Dışişleri Bakanı Boris Johnson, “Ankara’nın AB’den uzaklaştırılmaması gerektiği” şeklinde görüş bildirmişti.

Polonya ve Macaristan

Zaten otoriter politikaları nedeniyle AB’yle sorunlu olan Polonya ve Macaristan’ın Türkiye’den yana olduğu bilinen bir gerçek. Ancak bu devletler AKP’nin AB üyeliğini ciddi manada istemediğini biliyorlar ve bundan dolayı da kendi kamuoylarının isteğinin tersine bir tutum içerisindeler.

İtalya ticaretine bakıyor

Türkiye’nin AB içerisindeki üçüncü büyük ticari ortağı olan İtalya’nın üyeliği desteklediği bilinirken, son yıllardaki katliam ve baskılara karşı hükümetlerden ciddi bir tepki gelmediği biliniyor. İtalyan hükümetinin müzakerelerin durdurulmasına yönelik bir tavrı da yok.

İspanya da ilgilenmiyor

İspanya’da iktidarda olan sağcı Halk Partisi (PP) lideri Mariano Rajoy hükümetinin de benzer bir tutumda ısrar ettiği görülüyor. Ekonomik olarak zorda olan birçok AB ülkesi gibi İspanya’nın da demokratik tavır koymak yerine ekonomik çıkarlarını korumayı amaçladığı sonucu çıkıyor.

AB’nin diğer irili ufaklı devletleri ise Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasına karşı çıkıyorlar. Buna gerekçe olarak ise birçok konudaki işbirliğinin yanı sıra “iktidar nedeniyle ülkenin cezalandırılmaması” gösteriliyor.

Nasıl askıya alınabilir

AB-Türkiye müzakerelerinin askıya alınabilmesinin teklif edilmesi ancak ve ancak müzakerelerin başlaması için yerine getirilmesi gerekli olan siyasi kriterlerin Türkiye tarafından ciddi ve sürekli olarak ihlali ile mümkün. Bunun için Avrupa Birliği Komisyonu konuyu gündeme taşıyabilir ya da en az 9 devletin birlikte hareket ederek, bunu talep etmesi gerekecek.

En az 16 devlet durduralbiliyor

Böyle bir talep Avrupa Birliği Konseyi’ne ulaştığında Türkiye’den suçlamalara cevap vermesi istenecek ve sonrasında oylama yapılacak. Nitelikli çoğunluk aranan oylamada AB devletlerinin yüzde 55’inin yani en az 16 devletin, Türkiye ile müzakerelerin durdurulması yönünde oy vermesi gerekiyor. Yine 2014’ten bu yana geçerli olan bir kural gereği, müzakerelerin kesilmesi yönünde oy verecek devletlerin toplam nüfusunun AB’nin yüzde 65’ini oluşturması şartı getirilmişti. Bu da Almanya ve Avusturya’nın yanı sıra en az 14 devletin oy vermesi ve bunların nüfusunun 338 milyonun üzerinde olması gerektiği anlamına geliyor. Müzakerelerin askıya alınabilmesi için Almanya ve Avusturya dışında Britanya, Fransa ve İtalya’nın desteği şart. Zira bu üç ülkenin nüfus toplamı 190 milyona yaklaşıyor ve müzakerelerin devamı yönünde tavır almaları halinde oylama başarısız olacak.

EN SON EKLENENLER