Alataş: OHAL hukuku tümüyle ‘fırsat hukuku’na dönüştü

 Hukukçu Yusuf Alataş, şu anda OHAL hukukunun tümüyle bir “fırsat hukuku” olarak kullanıldığını belirterek, “AB’nin Türkiye’yi yeniden siyasi denetime tabi tutma kararı, Kopenhang kriterleri açısından 2004’ün gerisine düştüğünü kabul ettiği anlamına geliyor. Bundan da daha ağır bir karar olamaz” dedi.

Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi gerekçe yapılarak ilan edilen Olağanüstü Hâl (OHAL) ile birlikte hak ihlallerinin tavan yaptığı bir döneme girdi. Kamu görevinden ihraçlar, belediyeler kayyum atanması, basın kuruluşları, dernek ve çok sayıda kuruluşun kapısına kilit vurulması ile Kürt siyasi hareketine yönelik gözaltı ve tutuklama furyası, ihlal tablosunu kabarttı.

19 Nisan günü 4’üncü kez 3 aylık bir dönem için uzatılan ve bir yılını tamamlayacak olan OHAL ile yönetilen Türkiye, yasa yerine Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) Anayasal normların dışına çıkmaya başladı. Peş peşe yayımlanan KHK’ler ile birçok alanda tasfiyeler yaşandı.

ÖNCE BASIN SUSTURULDU

OHAL kararının alınması ardından hükümet ilk iş olarak muhalif basın yayın kuruluşlarını kapatarak, gazetecileri içeri attı. Yayımlanan KHK’ler ile aralarında Özgür Gündem, Azadiya Welat gibi önemli Kürt yayınlarının da olduğu 46 gazete, 16 dergi yine dünyada Kürtçe dilindeki ilk çocuk kanalı olan Zarok TV, TV10, Hayat Tv ile ilk Zazaca kanal olan Jiyan TV’nin de aralarında bulunduğu 16 televizyon, Dicle Haber Ajansı ile birlikte 3 haber ajansı, 23 radyo ve 29 yayınevi ile dağıtım kanalı kapatıldı. Yine OHAL öncesi cezaevindeki gazeteci sayısı 38 iken OHAL ile beraber bu sayı 159’a yükseldi.

AKADEMİDE İHRAÇLAR 5 BİN 295 OLDU

KHK’lerin vurduğu bir diğer alan ise kamu alanı oldu. KHKlerle birlikte 200 binin üzerinde kamu çalışanı ihraç edilirken, bu ihraçlar akademiyi de kapsadı. Akademide toplam 5 bin 295 akademisyen işten atıldı. İhraç edilen akademisyenlerin 371’i Kürt illerindeki savaşın durdurulması için “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi yayınlayan akademisyenlerden oluşuyor. Barış İçin Akademisyenler (BAK) daha sonra çeşitli soruşturmalara maruz kaldı.

İHRAÇ EDİLENLERİN 35’İ İNTİHAR ETTİ

İşten atılmalar nedeniyle intiharlarda yaşandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ‘nın OHAL İntiharları Raporu’nda, intihar edenlerin sayısının 35 olduğu bildirildi. Bu sayı basında çıkan haberlerden elde edilirken, çalışmaların bu yönlü devam ettiği de bildirilmişti.

REFERANDUM SONRASI İLK İŞ KHK ÇIKARMAK OLDU

18 maddelik Anayasa değişikliği, muhalefetin tüm itirazlarına ve uluslararası hukuk kurumlarının dikkat çektiği şaibelere rağmen 16 Nisan’da yapılan referandum ile oldu bitiye getirilerek ve YSK’nin işbirliği ile kabul edildi. Referandum sürecinde, “Daha demokratik bir ülke” taahhüdüyle oy isteyen hükümet ve “Evet” cephesinin referandumdan sonraki ilk işi yeni KHK yayınlamak oldu. Üstelik 1 Mayıs arifesinde yayınlanan KHK ile 4 bine yakın emekçi ihraç edildi. Yeni KHK ile 14 dernek, 1 gazete, 1 dergi, 18 vakıf ve 13 sağlık kuruluşu da kapatıldı.

İHRAÇ EDİLENLERİN HUKUK MÜCADELESİ ZORLAŞTIRILDI

Tüm bu ihraçların hukuksuz olduğu Anayasa uzmanları ile AİHM ve Venedik Komisyonlarınca da birçok platformda dile getirilirken, Türkiye ihraçların incelenmesi için bir komisyon kuracağını ifade etti. OHAL İnceleme Komisyonu adını alan bu komisyon hala resmi düzeyde kurulmamışken, uzmanlar 7 kişiden oluşan bu komisyonun ihraçlara cevap olamayacağını, Türkiye’nin uluslararası hukuktaki kendine dönük olumsuz yaklaşımını bertaraf etmek için böyle bir oluşum kurduğunu dile getirdi.

HDP BİTİRİLMEK İSTENDİ

Yine OHAL döneminde özellikle 7 Haziran seçimleri ile gösterdiği başarıyla parlamentoda 80 sandalye kazanan Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik gözaltı ve tutuklama furyası başlatıldı. OHAL öncesine denk gelen bu gözaltı ve tutuklama furyasında HDP’nin Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu çok sayıda milletvekili tutuklandı. HDP’nin hala cezaevlerinde eşbaşkanları dahil 12 milletvekillisi bulunuyor. Eşbaşkan Figen Yüksekdağ’ın vekilliği de düşürüldü. Yanı sıra, 7 Haziran sonrası başlayan süreçle birlikte binlerce HDP il ve ilçe yöneticisi ile üyesi tutuklandı.

KÜRT İLLERİNDE 683 SİVİL YAŞAMINI YİTİRDİ

Kürt illerinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının ardından yaşanan çatışmalarda aralarında kadın, çocuk ve yaşlılarında bulunduğu binlerce kişi yaşamını yitirirken, 26 kentteki birçok mahalle yerle bir edildi ve insanlar sürgüne zorlandı. Bu illerde uygulanan uygulamalardan ve savaştan 1 milyon 800 bin insan etkilendi, 500 bin insan da yaşadıkları yerleşim yerlerini terk etmek zorunda kaldı. İHD Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2016 İnsan Hakları İhlalleri Raporu’na göre, 2015 yılında 574 kişi yaşamının yitirirken, bin 269 kişi de yaralandı. 2016 yılında yaşamını yitirenlerin sayısı 1758 olurken, yaralı sayısı ise 2 bin 96 oldu. Bu ölümlerin 683’ü sivil olarak kayıtlara geçti.

KÜRT BELEDİYELERİ GASP EDİLDİ

Yine çıkarılan KHK’lerle Kürt illerindeki belediyeler de gasp edildi. Yüzde 90’ların üzerinde oy alan DBP’li 10 il, 64 ilçe ve 11 belde belediyesine kayyum atandı. DBP’li 102 belediyenin eşbaşkanları görevden alınırken, 78 belediye eşbaşkanı da halen tutuklu. Aynı zamanda kayyum atanan bu belediyelerde, çıkarılan KHK’ler ile binlerce belediye emekçisi de işten atıldı. Belediyecilik anlayışı itibari ile önemli bir aşama kaydeden Kürt belediyelerindeki kadın kurumları ya kapatıldı ya da devlet ve AK Parti kurumlarına devredildi.

‘OHAL SİYASİ AMAÇLAR DOĞRULTUSUNDA KULLANILAMAZ’

Bütün bu yaşananları değerlendiren ve konu ile ilgili dihaber’e konuşan hukukçu Yusuf Alataş, OHAL’in siyasi amaçlar doğrultusunda kullanıldığını belirtti. Dünyanın bütün demokrasilerinde Olağanüstü Hâl koşullarının yaşanabileceği ve Olağanüstü Hâl diye bir kavramın mevcut olduğunu ifade eden Alataş, OHAL’e de hukuk çerçevesinde anayasal hukukun ve uluslararası hukukun da izin verdiği ölçüde bir sınırlama getirilebileceğine işaret etti. Alataş, “Ama bunun hepsinin ortak bir sınırı var o da ‘Olağanüstü Hâl’in gerekleri, Olağanüstü Hâl’in öngördüğü amaçlara uygun ve sınırlı olarak bu yetkilerin kullanılmasıdır.’ Yoksa bunu bir fırsat sayarak, Olağanüstü Hâl hukukunu kendi siyasi amaçları doğrultusunda bir fırsat olarak değerlendirme anlamına hiçbir zaman gelmiyor” dedi.

‘ŞU AN YAPILANLAR BİR FIRSAT DEĞERLENDİRMESİDİR’

Şu anda Olağanüstü Hâl hukukunun tümüyle bir “fırsat hukuku” olarak kullanıldığını söyleyen Alataş, hükümetin OHAL’i normal zamanlarda yapamadığı işler için bir fırsat olarak kullandığına dikkat çekti. Alataş, “Çıkıp sürekli olarak ‘İkinci bir darbe olabilir’ fikrini canlı tutarak bu Olağanüstü Hâl’i uzatmanın altyapısını oluşturuyorlar. Bunu yandaş medya vasıtasıyla, her türlü vasıtayla yapıyorlar. Artı gerginlik çıkararak da bunu yapıyorlar ama kesinlikle bu Olağanüstü Hâl ile ilgili yetkiler, hiçbir zaman toplumsal amaçla, gerektirdiği amaçla sınırlı olarak kullanılmıyor. Şu anda yapılanlar kesinlikle tümü ile bir fırsat değerlendirmesidir” değerlendirmesinde bulundu.

‘TÜRKİYE TEK ELDEN YÖNETİLİYOR’

Yetkililerin Türkiye’deki OHAL’i meşrulaştırmak için verdiği Fransa’daki OHAL’e de değinen Alataş, Fransa’da belirli bölgelerin görev yapmadıkları halde askere devredildiği, askerlerin de sadece bazı giriş çıkışlarda kimlik kontrolü yaptığını ve zaman zaman belli yerlerde toplanma özgürlüğünün sınırlı bir ölçüde engellendiğini ifade etti. Alataş, şöyle devam etti: “Hiçbir zaman Fransa Hükümeti o ülkenin bütünlüğünü ilgilendiren bir yasa çıkarmadı OHAL döneminde. KHK’ler yasa sayılıyor ama bizde insanların görevden alınması için dahi kararnameler çıkarıldı. Yani yargının yapacağını da hükümet yapıyor, yasama organının da yapacağını hükümet yapıyor. Şu anda Türkiye’de kuvvetler ayrılığı diye bir kavram kesinlikle söz konusu değil. Tamamen kuvvetler birliği esasına göre ve tek elden Türkiye yönetiliyor ve hiçbir hukuk sınırı tanınmaksızın. Anayasal sınırlar tanınmaksızın bu yapılıyor.”

‘OHAL MUHALEFETİN DESTEĞİ İLE SÜRDÜRÜLÜYOR’

Alataş, hükümetin OHAL kanunsuzluklarını kolay bir şekilde sürdürmesinin temelinde kimi muhalif çevrelerin, “Biz de teröre karşıyız” şeklindeki popülist söylemlerin yattığını söyledi. Alataş, aynı zamanda muhalefetin “Yenikapı Ruhu”na endekslenmesi ve milletvekili dokunulmazlıklarına destek vermesini de hükümetin “OHAL uygulamasında” elini güçlendirdiğine dikkat çekti.

‘AKPM KARARI 2004’ÜN GERİSİNE DÜŞTÜŞÜŞÜN RESMİDİR’

Türkiye’nin referandum sonrası Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından yeniden siyasi denetime tabi tutulmasını da değerlendiren Alataş, “AB’nin Türkiye’yi yeniden siyasi denetime tabi tutma kararı insan hakları konusunda, hukukun üstünlüğü ve demokratik ilkeler açısından Kopenhang kriterleri arasından 2004’ün gerisine düştüğünü kabul ettiği anlamına geliyor. Bundan da daha ağır bir karar söz konusu olamaz” dedi.

Selami Aslan – dihaber

EN SON EKLENENLER