Alevi toplumu, kadın ve güncel sorunlarımız

ROJDA YILDIRIM

Bütün Alevi örgüt ve yapılarında en belirgin göze çarpan husus neredeyse bu yapılanmalarda kadının temsili düzeyinin olmayışıdır. Gerek Türkiye’de gerekse de Avrupa da Aleviler adına hareket eden bütün politik yapıların karakterini kadın temsiliyeti düzeyine bakarak rahatlıkla çözebiliriz. Neredeyse birer erkek örgütlenmesine dönüşen Alevi hareketlerinde kadın yok gibidir. Tek tek kadınların öne çıkması bu durumu değiştirmemektedir. Oldukça yaygın olan Alevi dernekleşmelerinde kadınlar yönetim düzeyinde biçimsel yer almakta, çoğunlukla da mutfaktaki geleneksel kadın rolünü aşamamaktadır. Bu sorun bütün Alevi kurumlaşmalarının en temel sorunlarından biridir. Çünkü kadın eksenli toplumsal bir inanç olarak kendini tanımlayan Aleviliğin ya da kadın erkek eşitliğini esas alan bir inanç felsefesinin günümüzde kendi gerçekliğini daha fazla sorgulama ihtiyacı vardır. Mevcut durumuyla Alevilik felsefesinin bir ayağının kırık olmasının yaşadığı tarihsel süreçlerle ilgili yanı bulunurken günümüzde artık salt bu sebeplerle açıklama yapmanın yetersizliği de ortadır. Alevilik birçok katliamdan geçmiştir. Soykırıma tabi tutulmuştur. Ocakları, dergâhları kapatılmıştır, yasaklanmış ve zulüm görmüştür. Kültürel soykırımın en fazla dayatıldığı inançlardan biri olan Alevilikte asimilasyon belli oranlarda karşılık bulmuştur. Özellikle Alevilik asimile oldukça cinsiyetçilik öne çıkmaya başlamıştır. Yolun kadın temsiliyeti zayıflamıştır. Salt erkekle anılan bir Alevilik anlayışı hâkim kılınmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla zamanla yola yabancılaşmaya başlayan Alevi kültürü birçok açıdan değişime maruz kalmıştır.

Yine genel olarak Aleviliğe sünnüleştirme politikaları dayatılırken, özellikle de Kürt Alevilere ayrıca Türkleştirme politikaları dayatılmıştır. Her iki kimliği de saldırı altında olan Kürt Aleviler süreklileşen katliam politikalarının yanısıra kültürel soykırımın açık hedefi haline getirilmişlerdir. Özellikle göç ettirme politikaları ve kentlere doğru akan Alevi toplumu karşılaştığı yeni koşullar karşısında kendini koruyabilecek mekanizmaları yeterince yaratamamış, devletlerin sistemli asimilasyon politikalarının yanısıra kapitalist koşullarda özellikle de Avrupa da modernitenin etkisine giren bir Alevilik olarak karşımıza çıkmıştır. Kendi örgütlü alanlarını oluşturamayan Aleviler çok sonraları çeşitli Alevi hareketleri biçiminde örgütlenseler de Alevi asimilasyonunun önüne geçememişlerdir. Hatta çoğu Alevi Derneği bu asimilasyon politikalarının bizzat uygulandığı alanlar haline dönüşebilmişlerdir. Dolayısıyla asimilasyon ve kültürel soykırım Alevi toplumunun halen en ciddi sorunu olmaya devam etmektedir. Alevi toplumu bir varlık -yokluk sorunu yaşamaktadır. Kültür taşıyıcısı ve aktarıcısı konumunda olan kadın ise bu rolünü oynayamamakta, dolayısıyla asimilasyon kadın üzerinden de kendini sürdürmektedir. Geldiğimiz aşamada Alevi toplumunun nasıl yaşamak istediği, ne olmak istediği, Alevilik ve kimlik bağlamında kendi sorunlarına nasıl baktığı oldukça önem kazanmıştır. Alevi toplumu varlık ve yokluk noktasındayken bunun ne kadar farkındadır? Bu farkındalık üzerinden yapılmaya çalışılan birçok alevi çalışması veya politik Alevi hareketi kadının durduğu noktayı nasıl tanımlayacaktır?

Kadınlar olarak kendi yaşadığımız sorunlara daha cesur yaklaşma ve kendi hakikatimizi tanımlamaya ihtiyacımız vardır. Öncelikli olarak Alevi kadınlar, oldukça üst boyuta ulaşmış olan ve artık varlık yokluk sorunu haline gelen kültürel soykırım ve asimilasyon politikalarına karşı ciddi olarak durma kararlılığı göstermek durumundadır. Bunu yapabilmek için Alevilik yol erkânı ve tarihsel Aleviliğin bize bıraktığı değerleri bilmek ve bu değerler doğrultusunda mücadele etmek zorundayız. Tarihsel Aleviliğin bize bıraktığı değerler ise demokratik, doğacı, eşitlikçi, özgürlükçü, devlet ve iktidar dışı direnişçi bir Alevilik geleneğidir. İnsanı kendine merkez alan insanla başlayıp yine insana ulaşan ve buradan da evreni gören bir felsefe ve yaşam tarzı yaşatılmayı ve sahiplenilmeyi fazlasıyla haketmektedir. Dolayısıyla yolun ve hakikatin neresindeyiz sorusuna güncel olarak cevaplar aramak bizi hakikate bir adım daha yakınlaştıracaktır.

Diğer önemli bir konu ise özgürlük sorunudur. Tarihsel süreç içinde özgürlüğü uğruna birçok katliam yaşamış olan Alevi toplumu günümüzde özgürlük olgusunu nasıl bakmaktadır. “Özgürlüğümüzü korumak nedir ve ne kadar özgür bir toplumuz” sorusuna yanıtlar aramak ikinci temel sorunumuzdur. Alevi toplumunda sıkça dile gelen “biz özgür bir toplumuz, bizde kadın erkek eşitliği ve özgürlüğü vardır” söylemi ne kadar doğruya yakındır? Kimliği risk altında olan ve kendi kimliğine göre yaşayamayan bir toplum özgür olabilir mi? özelliklede asimilasyonun kıskacında olan ve varlık yokluk sorunu yaşayan bir toplum kendini özgür olarak tanımlayabilir mi? Genel olarak bütün alevi toplumunun inanç bazında özgürlük sorunu varken, etnik anlamda da Kürt Alevilerin her iki kimlikten yana varlık sorunları vardır ve bu sorun aynı zamanda özgürlük sorunsalının ne kadar derin olduğunu da gösterir. Dolayısıyla kimliği olmayanın özgürlüğü de olmaz. modernitenin yarattığı özgürlük algısı bir yanılsamadan ibarettir. Ve oldukça derin olan sorunlarımızı bırakalım çözmeyi olsa olsa hakikatin üstüne bir sis perdesi çekebilir.

Özellikle bizler kapitalist modernitenin koşullarında yaşayan Alevileriz. Kapitalizm bütün toplumlara ve inançlara tüketimi, bireyciliği-bencilliği, mücadelesizliği ve benzeşmeyi dayatmaktadır. Kuşkusuz alevi toplumunda da bunun yansımaları bulunmaktadır. Bunun farkına vararak yaşamak biz alevi toplumunun da temel mücadele alanlarından birini oluşturmaktadır.

Bütün bu olgularla bağlantılı olan diğer bir hususta örgütlenme sorunlarımızdır. Alevilik kendini ancak kendi inancına göre örgütlü bir güce dönüştürürse yaşayabilir. Ocak kültüründen tutalım, yaşam tarzına kadar Alevilik bir bilinç ve zihniyettir. Cumhuriyetten sonra yasaklanan inanç kurumlarıyla birlikte alevi toplumunun hafızasında kayıp bir halka oluştu. Alevilik sözlü olarak tüm kuşaklara yeterince aktarılamadı. Dolayısıyla Alevilik günümüzde bilinen ve bilinciyle yeterince yaşanan bir olgu olmaktan uzaktır. Bellek boşaltımı burada en önemli sorunlardan biridir. Alevi toplumunun bu anlamda ocak kültürünü daha da güçlendirmesi, zamanında alevi akademileri rolünü oynayan inanç mekanizmalarını karşılaması ve yola uygun örgütlenmelerle tarihsel Alevilikle buluşması hayati önemdedir. Değişen koşullara göre değerlerini yaşatması da bir o kadar önem taşımaktadır. Özelikle kadınlar üzerinden kültürünü çocuklara ve gençlere aktaracak olan yolun, tarihsel belleğin yeniden canlandırılmasından geçtiği gerçekliğinden hareket ederek yapılabileceğini gözden kaçırmamak gerekmektedir.

Diğer ele almamız gereken önemli bir diğer hususta alevi kurumları ve örgütleri arasındaki birlik sorunudur. Nerdeyse birbirini rakip gören alevi kurumları alevi yol erkânının uygun gördüğü musahip örgüt konumunda olmamalarıdır. Alevilikte birçok farklı yorum bulunabilir. Ancak bu birlik olmayı engellememelidir. Sonuçta rekabet Alevilik felsefesinde olmayan sonrada yaşanan bozulmalarla birlikte alevi kurumlarına bulaşan erkek egemen bir zihniyet olduğunu unutmayalım. Bencilliği, bireyciliği, rekabeti, hırsı kendi felsefesine göre yoldan çıkmak ve düşkünlük olarak nitelendiren Alevilik felsefesi bu çarpıtılmış anlayışlara karşı mücadele etme sorumluluğunu da bize hatırlatmaktadır. Birliği kadınlar kendi sorunu olarak görmeli ve dayatmalıdır. Birlik sorunu kadınların örgütlü bir güç olmasıyla daha fazla yaratılabilecektir.

Yine Aleviliğin tarihsel-temel karakterlerinden birisi toplumsal olması ve kendini iktidar dışı ve iktidar karşıtı konumlandırmasıdır. Eşitlikçi, komünal özellikleri de onun toplumsal ve sosyal yanının güçlü olmasından kaynaklıdır. Ancak alevi toplumunun yaşadığı asimilasyon ve kırılmalar bu özelliklerinden uzaklaşmasına sebep olmuştur. Alevi toplumu olarak yaşadığımız birçok sorunun temelini de bu tarihsel karakterden uzaklaşmak yatmaktadır. Güçlü bir toplumsal ahlaka dayanan Aleviliğin kendini güncellemesi ve ahlakı yeniden görünür kılmasının motor gücü ise kadınlardır. Burada toplumsal ahlak olarak kastedilen kendi olmak ve tarihsel dinamiklerine sahip çıkmaktır. Alevilik direnişçi, zulme karşı duruşunu koruduğu ve kendini doğanın bir parçası olarak gördüğü müddetçe insanı ve doğayı can gören anlayışıyla yeniden buluşacaktır.

Eksikliklerimizi ve yapacaklarımızı daha da çoğaltabiliriz. Belirttiğimiz eksiklikler biz kadınların aynı zamanda özeleştiri noktalarıdır. Alevilik tarihsel özüne ancak ataerkillikle ve cinsiyetçi kültürle mücadele ettiği müddetçe kavuşacaktır.

Kadıncık analar, Zöhre analar, Elif analar, ana Fatmalar, Beseler, Zarifeler, Beritanlar, Zilanlar, Sakineler, Fidanlar yolun kendisidir. Çok uzağa değil, onların aynasından Aleviliğe baktığımızda hakikate yol aldığımızı göreceğiz…

EN SON EKLENENLER