Alevilikte lokma ve niyaz kültürü

Aleviliğinde bütün diğer inançlar gibi kendine özgü ritüelleri bulunmaktadır. Biz bu kısa yazımızda sadece Alevilikte Lokma ve Niyaz ritüellerini ele alacağız.

Alevilerde sofra,  ocak, yemek ya da lokma kavramları kutsallığa büründürülmüş ve tarihten günümüze yaşamımızın her aşamasında yerini almıştır.  Bu kavramlar kültürümüze geleneksel yöntemlerle; edebiyatımıza, geleneğimize, törenlerimize, inanç ibadetimize ritüel olarak girmiş ve halen de yaşamaktadır.

Bilindiği gibi Alevilerde Ocak kutsaldır. Ocak sadece yemek pişirilen yer olarak görülmez. Ocak aynı zamanda soy olarak kullanılan bir kavramdır. Bu açıdan Ocak asla söndürülmemesi gereken bir kutsal mekandır. Bu açıdan Alevilerde ocağa yemek artıkları atılmaz. Ocağa pislik atılmaz. Ocağın ateşi hiç söndürülmez. Eğer sönerse o evin başına felaketler geleceğine inanılır.  Alevilerde en büyük beddualardan biri de “ocağın sönsün” deyimidir.

Alevilerde Ocak aynı zamanda bir olgunlaşma, eğitilme yeridir. Geçmişte Alevi inanç erleri adına Ocak denilen bu okullarda eğitilerek yetiştirilirdi. Burada pişer, olgunlaşır ve ondan sonra toplumuna hizmet için görev verilerek gönderilirdi.

Yemek nasıl ateş yakılan bir ocakta pişerse, yani olgunlaşıp yenilecek hale gelirse; ham insan da bir Alevi Ocağında pişer, olgunlaşır.  Pişmek aynı zamanda olmaktır. Meyve yenilir hale gelince olmuş derler. İşte insan da Ocak’ta pişince olmuş, olgunlaşmış olur.

Aleviler değişik törenleri için lokma dağıtırlar. Lokmada amaç kimin ne getirdiğine bakılmaksızın, her canın getirdiğinin ortaklaşa yenilmesidir. Burada rızalık esastır. Çünkü Alevi toplumu bir rızalık toplumudur. Herkesten olanağına göre alır ve herkese ihtiyacına göre yeniden dağıtır.  Örneklersek, aşağıdaki törenlerin sonunda mutlaka lokma dağıtımı yapılır.

  1. Görgü: Cem’de, görgüsü yapılan canların verdiği lokmadır.
  2. Matem (Aşure): Matem orucu sonrasında verilen lokma.
  3. Düşkün Kaldırma: düşenlerin aklanması için Cemde verilen lokma.
  4. Birlik Ceminde verilen lokma.
  5. Dardan İndirme: Hakka yürüyen bir Can için verilen lokma.
  6. Musahiplik ceminde verilen lokma.
  7. Hızır orucu sonrası Hızır lokması
  8. Adak adayan canların verdiği lokma
  9. Ziyaretlere adanmış adakların lokması

Bunları daha da uzatabiliriz.  Burada esas olan hangi vesileyle bir araya gelmiş olursak olalım. Toplanmamın sonunda hep birlikte aynı sofraya oturmaktır.

Sofra kültürü

Sofrada, ocak gibi sadece yemek yenilen yer olarak düşünülmemelidir. Sofra, açılan bezi, inanç ve edebi ürünleri ile bir bütündür. Alevilerde sofraya kadın ve erkek birlikte oturulur.

Anadolu Alevilerinde gerek sofra, gerek yemekler ve yemek yeme şekilleri ile ilgili birçok inanç mevcuttur.

  • Yemek sofradan alınıp diz üzerinde yenmez.
  • Su tek yudumla içilir. Yudum yudum içilmez.
  • Alevi kültüründe sofra ve misafirin her ikisi de kutsaldır.
  • Yemek başladıktan sonra yemek yenilen yere misafirden başka kimse girmez. Sofraya davet edilir; ancak kimse yerinden kalkmaz ve selam vermez yemekten sonra hoş geldin denir.
  • Sofrada yemeğe başlarken sofranın üzerine el konur ve sonra dua edilir.

Sofra Duası:

“Bismişah…

Lokmalarınız kabul, muratlarınız hâsıl ola.

Yeyip yedirenler, pişirip getirenler ağrı, acı görmeye.

Dertlere derman, hastalara şifa ola.

Gittikleri yer gam ve keder görmeye.

Üçler, Beşler, Yediler, On İki kutsal Ocak Pirleri, Kırklar, bil  cümle erenler daima gönlünüzde ola.

Yiyene helal, yedirene delil ola.

Hak saklaya, Hızır bekleye.

Gerçeğe Hû…”

Yemek bitiminde ise Pir yine dua eder.

“Bismişah…

Bu gitti, yenisi gele.

Hak erenleri bereketini vere.

Yeyip yedirenler, pişirip getirenler ağrı acı görmeye.

Gittiği yerler gam ve kasavet görmeye.

Hizmet sahipleri hizmetlerinden şefaat bula.

Lokma hakkına, evliya keremine, cömertler cemine, gerçek erenler demine Hû…”

diye yemek dualanır.

Duadan sonra niyaz edilir ve pir bir lokma daha yer.

Anadolu ve Mezopotamya Alevilerinde ibadet amaçlı yapılan cem törenlerinin önemli bir bölümü lokma adı verilen yemeklere ayrılmıştır. Lokma bölgelere göre çeşitlilik gösterir. Genellikle bir kurban olacağı gibi içli köfte (Elbistan), kömbe (Sivas, Maraş, Malatya Çorum) gibi yiyeceklerde olabilir. Bunlarda kurban niyetine lokma olarak sunulur ve getirilen yiyecekler imece usulüyle hazırlanır. Hepsinin ortak adı lokmadır. Lokmalar gelen canlara dağıtılmadan önce dualanır.

Lokma Duası:

Bismişah…

Hizmetleriniz kabul ola.

Muratlarınız hâsıl ola.

Lokmalarınız, kurbanlarınız Pir Dergâhı’na yazılmış ola.

Anadolu Erenleri, Maraş’ta kesilen, Sivas’ta yakılan, zalime karşı kavgada ölen canlar yoldaşınız ola.

Emeğiniz boşa gitmeye.

Her zaman yüzünüz ak, imanınız pak ola.

Ömrünüz bereketli, yuvanız şen ola.

Dil bizden nefes Pir’den ola

Gerçeğe Hû…

Allah eyvallah

Özel Gün Yemekleri

Aşure:

Her yıl muharrem ayının onuncu günü yapılan bir yemektir.

İçine on iki çeşit malzeme konmasına dikkat edilir.

Bu ayda su içilmez, onun yerine ayran, hoşaf gibi yiyecekler alınır. Hz Hüseyin’in Kerbela da susuz bırakılmasının anısına.

Ölüm:

Alevi köylerinde genelde ölü evinde yemek yapılmaz. Elbistan’da ölü evinde üç gün yemek yapılmaz, komşular getirir. Buna sofralı gitme denir. Adana’da bu yedi gündür. Yedi gün, ölü evi yemek verir, buna ölü aşı denir.

Ölünün ardından yedisinde, kırkında, elli ikisinde yemek verilir, ayrıca aşure de yapılır.

Ziyaret:

Alevi ve Bektaşi kültüründe ziyaret adı verilen kutsallığına, ermişliğine, ululuğuna inanılan kişilerin, türbe, tekke, ocak ya da mezarlarında yemek vermek yaygındır.

Anadolu’da, Rumeli’de, Mezopotamya’da bu ziyaretlerden her yerde bulmak mümkündür. Elbistan Demircilik köyünde Teslim Abdal Ocağı vardır. Bu ocakta Teslim Abdal’ın mesti olduğuna inanılır ve bunu koruyup saklayan soya, ocaklar soyu denir. Bu ocakta sağaltmalar yapılır. Hastalığı olan kişi buraya kurbanı ile gelir.(Et, bulgur pilavı, ayran) Burada lokmalar yenir ve bir gece mestin olduğu odada yatılır.

Yemek tüm ev (ocaktaki) halkının, ocağa gelenlerin iştiraki ile yenir. Ocağın reisi dua eder. ’’El bizden sebep Allah’tan’’ diyerek mest üç defa hastanın sırtına sürülür.

Ziyaretler her yıl düzenli olarak ziyaret edilir. Adak getirenler hep birlikte kurbanlarını keser, getirilen lokmalar imece usulü hazırlanır ve kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç aynı sofrada birlikte yenilir.

Kızılbaş Alevilerde Tuz Kültürü:

Alevilerde tuz-ekmek-su kutsallığı olan, halkın yaşantısına birçok anlamda girmiş yiyeceklerdir. Tuzla ilgili Alevi ve Bektaşilere has inanç ve uygulamalar yaygındır.

Alevilerde tuz kutsaldır. Gerek günlük yemek kültüründe, gerek ibadet ile ilgili meydanlarda tuzun yeri çok önemlidir. Sofrada yemekten önce tuz tadılarak başlanır ve yine tuz tadılarak bitirilir.

Alevilerde ve Bektaşilerde tuz iki anlam içerir;

1.Her halin ile dengeli ol. Her işe hangi hal ile başlarsan o hal ile bitir.

2.Gözde faydasız gibi görünen şeyler özde birleşince faydalı olurlar, tat verirler. Soydum ve klor yalnız başlarına iki zehirdir. Oysa birleşeni tuz olur.

Maraş Elbistan (Kantarma- K.Yapalak) Alevilerinde cemde on iki kollu Horasan’dan beri var olduğuna inanılan cerağ vardır. Dede çerağı uyandırdıktan (yaktıktan) sonra, çerağın altına tuz koyar. Bu tuza ekmek batırarak şifa olsun diye yenir.

Alevi inancının temelinde bizi var edene, verdiği nimetlere sonsuz teşekkür ve minnet söz konusudur. Buda Alevilerin dualarında açıkça görülmektedir. Bunu irdelemek içinde aşağıda her gün sık sık gerçekleştirdiğimiz yeme etkinliğinin başlangıcı ve bitişinde Alevi öğretisine göre söylenen dualara bakmak yeterlidir.

Alevilikte Niyaz:

‘Niyâz’ Farsça bir kelime. Şiddetle isteme, ihtiyaç duyma, yakarma anlamlarına geliyor.

Eski Farsçada bir anlamı daha var o da ‘eksiklik’.

Dua ile eş anlamlı olarak kullanılıyor. Zira ‘dua’ Arapçada yardıma çağırmak, davet etmek anlamlarına haiz. Alevilikte niyaz aslında ikrar vermektir. İkrar da bir nevi salattır. İkrar verdik sözümüzden dönmeyiz deyimi Aleviler için yola söz vermektir. İlk niyazımızı bu yola girerek veririz.  Her erkanda da bu niyazımızı tekrarlarız. Niyaz tarihte katledilmiş Alevi inanç önderlerinin ismi geçtiğinde, ya da büyük Alevi ozanlarının adı geçtiğinde baş parmağımızı öpüp alnımıza götürülerek yapılır.

Birçok yörede Alevi canların elini göğsüne koyduktan sonra şehadet parmağını ağzına götürüp öperek yaptığı selamlamaya niyaz denilmektedir. Canlar Mürşidin, pirin, rehberin karşısında cemaline dönük olarak kıyam, rüku ve secde hareketleriyle niyaza niyaz eder. İbadethanemiz olan Cem evinde “kıble” aranmaz. Mürşidin, pirin ve rehberin oturduğu makam kıble olarak kabul edilir.

Çünkü biz Kızılbaşlar için, Rea Heq yolcuları için aslolan insanın cemalidir. Kamil insansız Hakk’ın bilinmemesi ve Hakk’a ulaşmak için İnsan-ı Kamile varmak gerektiği fikri tüm tasavvufi grupların ortak inancıdır. Dolayısıyla bütün mistik kurumlarda “Niyaz” en önemli erkanlardan biridir. Sözlük anlamına göre Niyaz yalvarma, dua demektir. Bizim yolumuzda Niyaz insana yapılır. Bazıları bizim bu davranışımızı insana tapma olarak algılamışlardır. Ancak atalarımız gerçeği de, tanrıyı da, Hüdayı da, Xade’yide hep İnsanı-ı Kamilde bulmuşlardır.

Pirlerimizin tarihteki deyişleri ile; “Şeriatın kıblesi Kabedir. Tarikatın kıblesi pirin cemalidir. Pirler canlı Kabe’dir. Marifetin kıblesi insanın özüdür. İnsanın Özü Hakk’tır. Hakikatin kıblesi her yerdir. Çünkü Hakk’ın nuru her yerdedir.”

Niyaz insanın cemaline yapılır. Ve esas niyaz da İnsan-ı Kamile yapılır çünkü Rea Heq yolcuları bilir ki;Tanrı İnsanda (İnsan-ı Kamilde) tecelli eder. Çünkü o ilahi ahlak sahibidir, nefsini yenmiş, vicdan sahibi, suret-i haktır. İbnü’l – Arabî’ye (1162-1240) göre, insan ezeli ve ebedidir ve alem onun vücuduyla tamam olmuştur.

İnsan İlahi Ruh’un parçasıdır, doğması ve ölmesi görünüştedir, insan her zaman vardı ve var olacaktır. İnsan-ı Kamil var oldukça evren korunmuş olacaktır; “Görmez misin ki, Dünya hazinesinin mührü olan insan-ı kamil o hazineden ayrılıp da mührü bozacak olsa, Tanrı’nın bu hazinede saklayacağı bir şeyi kalmaz. İçinde her ne varsa boşanır. Varlıkların bazısı bazısına karışır.” (Arabî, 1964, 10).

Hacı Bayram Veli (1352-1429), İnsan-ı Kamil Risalesi’nde Yaratıcının kamil insanı zahir ve batın olmak üzere iki yüzlü yarattığını belirtir. Batıni yüzü Hakk, zahiri yüzü Halktır. Birincisi vahdet (birlik) tir, ikincisi çokluktur. Kamil insan Hakk’ın gözüdür. Hakk aleme onunla bakarak rahmetini ulaştırır. O varlığın ruhudur. Beden ruhsuz ayakta duramadığı gibi, alem de bir nefes kamil insansız olamaz. Çünkü bütün eşyanın zuhur ve devamı kamil insanladır. Kamil insansız Hakk bilinmez.. O halde Kamil insana ulaşmak Hakk’a ulaşmaktır. Onu gören Hakk’ı görmüş, onu seven Hakk’ı sevmiş demektir. Ona itaat Hakk’a itaattir ve onun reddettiği Hakk tarafından da reddedilmiş demektir. Onun ilmi Hakk’ın ilmiyle aynıdır. Kısacası onun zatı Hakk’ın zatı, vücudu Hakk’ın vücudu, ilmi Hakk’ın ilmidir. Kamil insandan gayrı Hakk’a varış kapısı yoktur. Hakk bütün isim, sıfat ve tecellileriyle kamil insanın kalbine yerleşmiştir. O halde Hakk’ı isteyen kalbini Kamil insanın kalbine bağlasın… (Öztürk, 1989, 18-19)

Kendi özünü okuyabilen, değerini bilen ise İnsan-ı Kamildir. İnsan-ı Kamil, ideal / yetkin / evrensel bir insandır.

İnsan-ı Kamil’in temel amacı Hakk’a ulaşmaktır. Kaf dağına varınca Simurg’u arayan kuşlar nasıl kendilerini buldularsa Hakk’ı arayan İnsan-ı Kamil de, Hakikat kapısında kendisini bulur.

İnsan-ı Kamil Hakk’ın kapısıdır, Hakk’a onunla gidilir. İnsan-ı Kamil ile sohbet Hakk ile sohbet gibidir. İnsan-ı Kamil’in Hakk’ın Cemalinin aynasıdır.

İnsan-ı Kamil baştan ayağa aşk ve sevgiyle doludur. Sevgisi tüm insanlığa, aşkı Hakk’adır. Bizim Niyazımız insanadır ve de dolayısıyla Hakk’adır.  Bizim inancımızda kula kulluk da, Hakka kulluk da yoktur. Biz Hakkı severiz ve ondan dolayı niyaz ederiz. Niyazımız korkudan değil sevgiden ve saygıdandır.

Yararlanılan kaynaklar;

Adnan Demir Alevi – Bektaşilerde Yemek ve Sofra Kültürü makalesi

İsmet Zeki Eyüboğlu, Bütün yönleriyle Bektaşilik, Der Yayınları

Doç. Dr. Bedri Noyan;  Bektaşilik Alevilik Nedir? ANT/CAN yayınları

Haşim Kutlu, Yol Erkan Meydan, Yurt yayınları

EN SON EKLENENLER