Alin Taşcıyan yazdı: ’Fatma Girik ortak belleğimiz’

Yeşilçam sinemasıyla özdeşleşen yıldızlardan biri olan ancak çok yönlü kişiliğiyle siyaset ve medya alanlarında da kariyer yapan Fatma Girik geride ışıklı bir iz bıraktı. Fatma Girik’in ortak belleğimizde yer etmesinin asıl nedeni filmlerde rol alması olmasına rağmen yaşarken de en az tartışılan yanı oyunculuğu oldu. Yıldızlara hayran olunur, elbette. Ancak cinsiyetçilik en çok bu alanda hissedilir, kadınların fiziksel güzelliği ön plana çıkarılır, performansları değil. Görünüşleri değerlendirilir, birinin diğerinden farkı fiziksel nitelikleriyle anlatılır… 

Yeşilçam sinemasının Türkiye’deki izleyiciler için özel bir yeri olmasına rağmen özellikle kadına yaklaşımının ne kadar sorunlu olduğu ortadadır. Erkek egemen düzenin baskın olduğu popüler sinema standartlarının da ötesine geçerek kadın protagonisti güzel, namuslu, fedakâr, evlat, eş, ana olarak kategorize eder. Sevdiği erkeğe, eşine, oğluna, oğullarına, onların amacına, mülküne, şerefine kendini feda edendir kadın… Ama Fatma Girik gözlerinin güzelliği yüzünden cömertçe kullanılan yakın planları başta olmak üzere bir şekilde kadrajdan kurtulup izleyiciyi kendi gücüne ve gerçekliğine inandıran bir enerji yayar. Öyle büyük bir tutkuyla icra ederdi ki mesleğini, canlandırdığı karaktere inanır, filmin basmakalıplığından birkaç saniye için bile olsa kurtulur, izleyiciyi de inandırırdı… Gözleriyle, bakışlarıyla oynadığı gibi beden dilini ustalıkla dönüştürürdü. Koştuğunda gerçekten koşar, köylü kadın gibi koşardı! Tırmanır, sıçrar, tüfeği kavrar, tokadı güzel alır, güzel de saldırırdı hasmına. 

CESUR OYUNCU…

Birçok starın oynamaktan çekineceği karakterleri, örneğin Kambur’daki gibi bir kifoz hastasını da canlandırdı. Metin Erksan’ın döneminden hiç beklenmeyen Hamlet uyarlaması İntikam Meleği’nde Hamlet’i canlandıran birkaç kadın oyuncudan biri olarak tarihe geçti. Bedensel dönüşümden hiç korkmayan, gerektiğinde saçını kazıtan bir oyuncu olarak star sisteminin sınırlarını zorladı. 

Londra’da doğup Hollywood’da çalışsa belki Elizabeth Taylor olur, Kızgın Damdaki Kedi’de oynardı… Bilemedin Lee Remick olurdu, Otto Preminger ona Anatomy of Murder’da rol verirdi… 

GELENEKLER…

Eğitimi bir yana bırakın, daha hiçbir hayat deneyimi olmadan, çocuk yaşta kendilerini setlerde bulan kuşaktan bir yıldız Fatma Girik. İstanbul’un bir mahallesinde, yoksul ya da orta halli bir ailenin çocuğu olarak adım attıkları sinemada henüz hiç adım atmadıkları kırsal kesimin geleneklerine kurban oldular! Birer yemeni birer şalvarla köylü kadın rolüne bürünüp tarlada çalıştılar. Henüz tatmadıkları aşkların en marazilerini yaşayıp  onları istismar eden erkeklerin cefasını çektiler. Daha kadınlıklarının bilincine varmadan kadının simgesi haline geldiler koca bir ülke için!

Maddi olanaksızlıklar nedeniyle ortaöğrenimini tamamlayamadan annesiyle setlerde figüranlık yapmaya giden Fatma Girik’in başına gelen tam da buydu. İstanbul’da muhitinden sadece film setlerine gitmek için çıkmış bu kız çocuğu öyle yetenekliydi ki o dönemin hızla yazılan, hızla çekilen filmlerinde bir çift güzel göz olmaktan öteye geçti de Yeşilçam’ın yıldızlarından biri haline geldi. 

Ne ağlattılar o gözleri! Ağalar göz koydu, sevdiğine kavuşamadı, çocuğu olmadı, tecavüze uğradı, dayak yedi, kendini astı, vurdu, uçurumlardan düştü… Bugün de hâlâ kadınların önünde sallandırılan o ilmeği en az iki kez boynuna geçirdiğini gördük. Kendini vurdu Büyük Yemin’de, bebeğini beşiğinden kapan kartalla mücadele edip kayalıklardan yuvarlandı Boş Beşik’te, şiddetin her türlüsünü gördü erkeklerden… 

DOĞAL OYUNCULUK

Feodaliteyi zalim ağalara ve onların zulmüne isyan eden yiğitlere indirgeyen, kadını da âşık, fedakâr, namusu için ölmeye hazır, çocuğu olmazsa kendini eksik hisseden güzeller olarak betimleyen bir sinemanın içinden ışıldadı. Fatma Girik’in o kendiliğinden geliştirdiği doğal oyunculuğunda öyle bir ışıltı vardır ki bugün kadını güçlendirme, kadına güç kazandırma diye ifade edilen kavramı içgüdüsel olarak buldu. Senaryo ve yönetmenler fırsat tanıdığında hemen ortaya çıkardı. Toprak Ana’da mesela… Toprağı sürer, tarlada da evde de var gücüyle çalışır, emeğin değerini bilir, ağaya direnir, kocasını da direnmesi için yüreklendirir…. Duygu Sağıroğlu’nun senaryosu ve Memduh Ün’ün mizanseni Fatma Girik’in bitmek bilmeyen çilekeş köylü kadın rollerini sanki biraz revize etmeye çalışır… Yıl 1973’tür ve 1957’den beri kamera önünde olan Fatma Girik’in star kimliğine uygun bir karakter yazılmıştır. 

BİRÇOK FARKLI KARAKTERİ CANLANDIRDI 

Yeşilçam’da star için senaryo yazıldığı bir gerçektir, ama o senaryolar yine eril dil ve bakışla sınırlanır ve kadınlar değil erkeklerdir kahraman olan… Fatma Girik’e özellikle yüzüne pek yakışan geleneksel ve tarihi kostümler giyeceği filmlerde rol verilir. Ama Keşanlı Ali Destanı’nda adeta bir İtalyan filminden çıkmış gibidir! Kameranın ardında Atıf Yılmaz’ın varlığı hemen kendini belli eder. Fatma Girik bu filmde bir karakterin dönüşümünü yansıtma olacağı bulur. Zilha’yı Sineklidağ’dan sosyeteye geçişini Haldun Taner’in metnindeki toplumsal eleştiri çerçevesinde başarıyla canlandırır. 

Fatma Girik farklı karakterleri canlandırmadaki cesaretinin yanı sıra çoğu starın tercih etmeyeceği biçimde yaşından büyük karakterleri oynadı. Kendisiyle aynı yaşta ya da birkaç yaş küçük oyuncuların annesini oynadı defalarca… Memduh Ün’ün Büyük Yemin’inde kendisinden beş yaş büyük Cüneyt Arkın’ın önce eşini sonra oğlunu canlandırdı. Kerem ile Aslı’yı canlandırdıkları, Leyla olup Mecnun ettiği Kadir İnanır’ın annesi oldu Ana Ocağı’nda! Girik, Yeşilçam usulü yaşlandırma makyajıyla yani sadece saçların beyazlatılmasıyla beyazperdede sık sık göründü. Bu konuda hiç kompleks yapmazdı. Gözü yaşlı, eli silahlı, çilekeş ana olmaktan çekinmezdi. 

ERKEK FATMA…

Hiç hoşlanmadığı halde üzerine yapışan Erkek Fatma lakabını Ülkü Erakalın’ın bir filminden kaptı, Şoför Nebahat’ı da hakkıyla canlandırdı. Oysa bu filmlerden çok, Şişli Belediye Başkanı iken yaptığı icraatten, Söz Fato’da adlı televizyon programındaki tavırlarından dolayı sadece erkeklere yakıştırılan mertlik kavramından yola çıkarak benimsedi Türkiye halkı bu lakabı. Güzelliğine ve çekiciliğine filmlerden aşina oldukları bir oyuncunun bir anda gücü eline almasından uğradıkları şaşkınlığa, film sektöründe hak savunuculuğuna, siyasi eylemlere katılmasına, bilfiil belediye başkanlığı yapmasına alışık olmayan cinsiyetçi bir toplumun iltifatıydı Erkek Fatma / Fato lakabı… Kişiliği gibi oyunculuğu da kalıplara sığmadı, ne bu lakabı kabullendi ne başka toplumsal normları… Filmlerdeki o kurban rollerini aşıp birden bir güç dalgası yaratabilmesi de ondaki içtenliğin, doğallığın ve engel tanımazlığın bir dışavurumuydu.

EN SON EKLENENLER