Atletizmde madalya yolu İzmir’den…

Bir hafta önce 99. doğum gününü, 9 Eylül’ü kutlayan güzel kentimiz, hafta içinde 2014 yılından bu yana yapılmayan bir organizasyona, Turkcell Süper Lig Final Yarışları’na ev sahipliği yaptı. 

Sonuç belliydi zaten. Ya ENKA, ya Fenerbahçe, bir kaç yarışta da Beşiktaş ve Galatasaray… Hem erkeklerde hem de kadınlarda ENKA ezeli rakibi Fenerbahçe’yi geride bırakarak şampiyonluk kupasını havaya kaldırdı.

Süper Lig’de İzmir’i temsil eden tek takım Gaziemir Belediyesi ise 139.5 puan toplayarak kadınlarda 6. sırada yer aldı. Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda atletlerini yanlız bırakmadı. Sadece kendi atletlerini değil…  

Gaziemir’den doğan ama baltasını sarı lacivertli forma için sallayan olimpiyat sporcumuz, Eşref Apak’ın varisi (ki Eşref’i geçerek 71.10 – 69.34, birinci oldu) Özkan Baltacı’ya da şampiyonluk şiltini gururla teslim etti. 

Dereceler düşüktü. Rekor da gelmedi, deneyen de olmadı. Sezonun son yarışıydı. Çoğu yıldız atletimizin kafasında kısa sürecek tatil ve sakatlıklarını tamamen iyileştirme düşüncesi vardı. Takımlarına 8 puanı getirecek dereceleri yapıp kenara çekildiler. Olimpiyattı, U20’ydi, Elmas Lig’di derken, sporcularımız kadın voleybolcularımız gibi yoğun bir dönemi geride bıraktılar. 

Bu ortamda İzmir için hayal olan şampiyonluk da çok uzaktı. Ama İzmir’in şampiyonluktan çok daha fazla değerli kazanımlar elde ettiğini, bir atletizm kıvılcımının çakıldığını öğrendim. 

Bunlardan en önemlisi Yüksek Performans Merkezi’ni kıymetli dostum Ali Aksu’nun “Ağabey sen yıllarca atletizm yazdın. Mutlaka gel” daveti üzerine diğer basın mensupları ile birlikte gezdik. Bir zamanlar koşularını takip ettiğimiz, fotoğraflayıp, yazdığımız  Federasyon Başkanı Fatih Çintımar ile de İsmail Ak – Çay Bahçesi’nde, şampiyon atletimiz şimdiki Genel Sekreter Halil Akkaş’ın bulunduğu ortamda uzun uzun söyleştik. 

Hemen gözlerimin önünden buranın eski hali ve bir dönemin İzmirli atletleri resmi geçit yaptı.

Eski dostlarım, Rüzgarın Kızı Semra Aksu, kardeşi Ali Aksu, Ruhan İşim, Şeref Candaş, Ali Edebali, Aycan Tuncayengin ve buraya sığdıramadığımız emektarlar ne koşullarda çalışmıştı. Işıklarda uyusun Edip Akarsu hangi yöntemlerle sporcu çalıştırıp, olimpiyatlara kadın sporcu yollamıştı. Profesör Doğan Hoca yıllarca nerelerden nasıl, yetenekler bulmuş İzmir atletizmini zirveye taşırken, onlarca atlet yetiştirmişti?   

Bu arada emektarlar derken, Soner Coşan hocamızı ve yine genç yaşta, bir Eylül ayında yitirdiğimiz Atletizm İl Temsilcisi Sedat Türkmen’i rahmetle ve özlemle anmadan geçemeyeceğim.

Şimdi ise bir benzeri Antalya’da özel bir kuruluş tarafından “yok – yok”  müthiş bir tesis yaratılmış.

İzmir artık olimpiyatlarda, Avrupalı, dünyalı sporcularla üç aşağı beş yukarı eşit koşullarda çalışacak atletlerimiz için madalya giden yolun geçtiği yer olacak. Emeği geçen, katkı koyan, sahip çıkan herkese teşekkürler.

Bu tesis kendini dünya starları arasına atmak isteyen İzmirli atletler için de büyük bir şans.

Önümüzdeki sezonda erkeklerde TSK Spor Gücü ve Boğaziçi Üniversitesi, kadınlarda ise Adana Seyhan Belediyesi ve Trabzon Karayolları Süper Lig’de yarışacak.

Yani İzmir atletizminin Süper Lig’deki yüzü yine Gaziemir Belediyespor olacak. 

Dileğimiz olimpiyat sporcularımıza yatırım yapan kulüplerimizin, parlak bir geleceği olduğuna yürükten inandığımız, atletizmi de pas geçmemesi ve bu uğurda onlara destek verecek kurum ve kuruluşların ortaya çıkması ve de taşın altına elini koyması.  

Giderek yıpranan Atatürk Stadı Atletizm Pisti’nin tartanı ise ihaleye çıkarılacak. Seha Aksoy da elden geçirilecek. Bunun için hava şartları ve ihale süreci bekleniyor. İzmir’e bambaşka bir hava getiren çalışkan, iş bilir, tuttuğunu koparan İl Müdürü Murat Eskici’nin, bakanlığın desteğiyle, Atatürk Stadı’na uygulanan pansuman tedbirleri arasında buna da geçerli bir çözüm bulacağına inancımız tam.

Bir başka müjde de İl Temsilcisi Hikmet Öncel’den aldım. Pandemi nedeni ile yapılamayan Torunlar Atletizm Yarışması için de hazırlıklara start verilmiş. Çocuklarımıza atletizmi sevdirmek ve yeniden dış dünyadaki gerçek kimliği “sporların anası” na dönüştürmek yolundaki tüm çabaları kutluyoruz, daha da fazlasını bekliyoruz. 

Elimizdeki bu değerli kuşağı iyi kullanmamız gerek. Olimpiyatlarda yıllarca, madalya umudunu güreş ve haltere bağlama sığlığından sıyrılan sporumuzun Paris’te atletizm madalyalarının mutluluğunu da, belki de İstiklal Marşımızı çaldırmanın gururunu yaşamasının zamanı geldi. Madalyaya giden yolun İzmir’den geçecek olması ise kente ayrı bir gurur yaşatacak.      

Aklıma gelmişken, yabancı asıllı sporcularımızın da artık bu ülkenin bir evladı oldukları gerçeğini gözden kaçırmamak gerektiği. Futbolda, son dönemde basketbolda milyonlarca dolara transferler yapılıp vatandaş yapılanlar baş tacı edilirken, ülkemizi, daha iyi çalışma ve yarışma koşulları buldukları için yeğleyenler bayrağımız altında olmaktan son derece mutlu, gururlu ve bağlı olanlara bazı kesimlerce, hakarete varılan eleştiriler yapıldığını da üzülerek öğrendim. Bu değişen dünyanın sportif bir gerçeği… Önemli olan bunu dejenere etmemek. İşin dozunu kaçırmamak. Onlar burada mutluysa biz de onların bize getireceği madalyalardan, derecelerden mutlu olmasını bilmeliyiz.

Asıl eleştirilmesi gereken ödüllü yarışmalarda, parsayı toplama adına yurtdışından atlet getirip, bir kaç ay kampa alıp, ödülü kaptıktan sonra “hadi güle güle” diyen ama bu arada da “Nasıl olsa kazanamam” deyip yarışmaktan kaçınan, yetenekli Türk atletlerini spordan soğutan zihniyet olsa gerek.

EN SON EKLENENLER