Ayşe Kulin Cumhuriyet’e yazdı: ’Uçan kuşu vurmak’

Bir yazarı tutuklamak uçan kuşu vurmak gibidir!

Kuş, kuş olmanın özgürlüğüyle uçarken can evinden vurulunca kanı içine akar.

Bazı dinler kanı içine akan hayvanların yenmesini yasaklamıştır. Ben dinsel nedenlerden çok, kendi yaşam alanında özgürce yaşamakta, koşmakta, uçmakta olan bir canlının sırf insanoğlunu gönlünü eylemek için hayatının sonlanmasına tepkimden dolayı yemem av etini. Bu gerekçeme kimi avcılar karşı çıkmıştır. Derler ki av doğadaki dengeyi sağlar.   

İnanmayın! Uçan kuşu vurmanın sadece sevgisizlikle ilgisi vardır.

Bir kuşu kafese tıkmanın da bencillikle!

Ya bir yazarı kafese kapatmanın?

Onun da “Benim gibi düşünmediğin için al sana!” duygusuyla ilgisi olmalı.

İnsanoğlu içinde var olan eziyet etme, intikam alma güdüsünü zaman içinde törpüleyebildiyse ancak, daha üstün bir insana evrilebiliyor.

Benim ülkemde ise muktedirler bir türlü başaramıyorlar bunu. Ülkenin kalem tutan ellerini çoğu zaman silah tutanlarla eş tutup, yazarları, çizerleri, özgürlük peşinde koşanları  tutuklayıp mahpuslarda süründürüyorlar.

Oysa bir yazarı tutuklamak, uçan kuşu vurmak gibidir.

Tutuklu yazar acısını içine akıtırken genişler, büyür, güçlenir, tanınır, ününe ün katar. Acısı büyüdükçe namı sürer. Tutuklayana ise hiçbir faydası olmaz, o sadece bir kara iz bırakır ardında. Tıpkı bir uçağın dumanı gibi zamanla dağılır sanılır o iz. Ama doğada hiçbir şey kaybolmaz ki! İşte sırf bu yüzden uçan kuşları kafeslere sokmayın beyler, kimseye yararı dokunmaz özgürlüklerini kaybetmeleri. Ders de almaz, büsbütün bilenirler üstelik.

 Bugünlerde atasözlerinden dem vurmak tekin değil ama ben yine de hatırlatmış olayım; ne de olsa bilge atalarımız söylemiş: Sap döner keser döner, gün gelir hesap döner!

Ben bu yukardaki yazıyı son cümlesi hariç, Cumhuriyet gazetesine 2016 yılının ağustos ayında bazı başka yazarlar tutuklandığında yazmışım. Demek ki sistem de değiştirsek, altı yılda gide gide bir arpa boyu yol gitmemişiz. Kocaman bir yazık! Hem tutuklananlara yazık hem tutuklayanlara, en çok da televizyonlarda incecik bir kadına nefret kusabilen, profesör unvanı dahi almış koca koca adamlara. Bir de soru onlara: Sahi sizler biz kadınlardan niye bu kadar çok korkuyorsunuz beyler?

EN SON EKLENENLER