‘Barış’ demenin yasak olduğu bugünlerde Yaşar Kemal’i dinlemek…

Usta yazar Yaşar Kemal’i yakından tanıyan isimlerden Yavuz Önen, Kemal’in barış ve mücadeleye dair yanlarını anlattı, barış demenin yasak olduğu bugünlerde Kemal’in çizgisinden sapmayacağını söyledi.

Edebi dilindeki yalınlığı ve sadeliğiyle “çağımızın Homeros’u” diye anılan usta yazar Yaşar Kemal’in ölümünün üzerinden 3 yıl geçti. Kemal, eserleri, barışa dair sözleri ve halkların kardeşliğine dair verdiği mücadeleyle hafızalardaki yerini koruyor.
Yaşar Kemal ile 70’li yıllarda politik mücadelede yolları kesişen Yavuz Önen, Mezopotamya Ajansı’na (MA) o günleri ve Yaşar Kemal’i anlattı.
‘KAPI AÇILDI, BAKTIM CAN YÜCEL İLE YAŞAR KEMAL’
Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) bu yana mücadele yürüten Önen, Yaşar Kemal ile tanışmalarını şöyle anlattı: “1970’li yıllar Türkiye’de devrimci dalganın yükseldiği bir dönem. Meslek odalarının aktif olduğu yalnız mesleki değil Türkiye sorunlarıyla da ilgilendiği, görünür olduğu bir dönem. Yalnız odaların değil kişilerin de aktif olduğu görünür olduğu bir dönem ve ben de o kişilerden biriydim. O dönem de Can Yücel diyor ki Yaşar Kemal’e ‘gel gidelim şu Yavuz Önen’i bir görelim ben tanımak istiyorum.’ Bir gün ben Mimarlar Odası’nda genel sekreterlikte otururken, kapı açıldı, baktım, iki dev girdi içeri. Biri Yaşar Kemal, biri Can Yücel. İşte dedi o kendi tarzıyla konuşma üslubuyla ‘İşte ulan Yavuz Önen karşında ne yapacaksan yap.’ Can Yücel geldi kucakladı beni.”
‘İLK TANIŞMAMIZ TİP İLE BAŞLADI’
Önen, Yaşar Kemal ile aslında çok daha önceden bir tanışıklığının olduğunu anlatarak, “Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluş aşamasında birinci TİP’in Mehmet Ali Aybar’ın işçi partisinin kadroları içindeydi. Ben de Tarık Ziya Ekinci’nin imzasıyla partiye üye oldum. 1968’in Sovyetler’in Çekoslovakya işgaline kadar devrimci kadrolar TİP’in içinde kalmıştık. Yaşar Kemal ile siyasi bir ortamda beraberliğimiz var. Onun o gür sesi TİP’in içinde de meydanlarda, sokaklarda yükseldi. Siyasi bir mücadeleyle Yaşar Kemal’in coşkusu bütünleşti. Genel bir ortamda beraberdik fakat sonra yaklaştık, bunun bir nedeni de vardı. Raşit Gökçeli, onun oğludur, mimardır. Ondan dolayı evine kadar girip, çıkabilen kişiler arasında olabildik” dedi.
‘ÇOCUK KİTAPLARINI RESİMLEYECEKTİM AMA…’
Önen, Türkiye Halk Kurtuluş Parti Cephesi (THKP-C) davasından cezaevinde kaldığı sıralarda Yaşar Kemal ile yaşadığı bir anısını da o günlere giderek, şöyle anlattı: “1972’de cezaevine girdikten sonra cezaevinde çocuk resimleri yapmaya başladım. Bunu haber alan Kemal, eşime bir mektup yazdı. Görmüş benim resimlerimi her hafta iki yaşındaki kızım için çizip, gönderiyordum. Onlar yan yana gelince bayağı güzel bir şey çıktı. Eşime gönderdiği mektubunda şöyle diyor: ‘Yavuz çıktıktan sonra benim çocuklar için yazdığım kitapları resimleyecek.’ Çıktım fakat böyle bir şey olmadı ancak beni her gördüğünde yüzüme vuruyordu ‘işte yapamadın o işi’ diye beni hep azarlardı. Kendisiyle yemek sofralarında, dostluk ortamlarında çok beraber olduk. Bundan dolayı da son derece mutluyum, gururluyum ve onurluyum.”
‘CEZAEVİNDE DEVRİMCİ KADROLARA YARDIMLARDA BULUNDU’
Yaşar Kemal’in mücadeleci karakterini anlatan Önen, Kemal’in cezaevindeki devrimci kadrolara yaptığı yardımların pek kimsenin bilmediğini ancak kendisinin tanık olduğunu söyledi. Önen, şunları anlattı: “Kırsal insanının sesiydi. Çeltik tarlalarında, pamuk tarlalarında çalışanların yazarıydı. Toprak ağalarının köylüye zulmüne dair eserleri oldu. Gençlerin ufkunu açtı, onları yüreklendiren bir noktadaydı. 70’li yıllarda cezaevlerindeki devrimci kadrolara yardımlar yaptı. Bunu belki kimse bilmez. Hiç sessiz sedasız bilinmeden ihtiyacı olan herkese ulaştı. Kimi zaman tütün aldı, kimi zaman kitap getirdi. Maddi yardımda bulundu. Böyle de insani yanı derin olan bir insandı.”
‘KÜRTÇE KONUŞAMADIĞI İÇİN ÜZÜLÜRDÜ’
Önen, Yaşar Kemal’in üzüldüğünde ağladığını, sevindiğinde ise bir o kadar coşkulu bir şekilde kahkaha atan yanını da anlattı. Kürt olan yazarın özellikle Kürtçe bilmediği için çok üzüldüğüne şahitlik yaptığını söyleyen Önen, “Bana hep takılırdı ‘seni kıskanıyorum’ derdi. ‘Senin benden biraz fazlan var. Sen Kürtçe’yi benden iyi biliyorsun’ derdi. Yaşar Kemal Kürtçe konuşamadığı için üzülüyordu. Kürtçe selam verme alışverişine giriyorduk ama o kadardı” diye anlattı.
‘KARDEŞ KARDEŞİN DİLİNİ KESER Mİ?’
Yaşar Kemal için “barış insanı” diyen Önen, şunları aktardı: “Mesajları çok güçlü bir insandı. Yaşar Kemal’in söyledikleri etkileri olan şeylerdi. O nedenle aramıza, Barış Meclisi’ne katılmasını isterdik. Barış süreci döneminin hazırlanmasında yıllarca yapılan çalışmalara katılmasıyla etkileri olduğunu düşünüyorum. O, Kürt halkının Anadolu halklarıyla kardeşliği üzerinden mesajlar veriyordu. Özellikle sistemi eleştirirken, Kürtlere yapılan zulmü, Kürtçenin yasaklanmasını anlatırken, hepimizin hatırladığı meşhur ‘Eğer kardeşsek, kardeş kardeşin dilini keser mi’ demişti ve bu bir barış toplantısında söylediği bir sözdü. Büyük usta böyle bir insandı.”
‘O BUGÜN DE YAŞIYOR OLSA ÇİZDİĞİ HATTAN ŞAŞMAZDI’
Önen, Yaşar Kemal’in son dönemlerde aktif politikadan uzak durduğunu ve daha çok yazmayı yeğlediğini belirtti.  Türkiye’de barış söyleminin suç olduğu bu dönemde dahi Yaşar Kemal’in kendi sözünden ve çizdiği hattan taviz vermeyeceğine inandığını belirten Önen, “Yaşar Kemal bütün yaşamı boyunca çok kararlı bir hat çizdi. Hattın değişeceğini hiç sanmıyorum o hatta devam ederdi. Yaşar Kemal, yaşamını Yaşar Kemal olarak sürdürürdü. Böyle insanlarda sapma göremezsiniz. Yerini seçti ve bence doğru yerde durdu hep ve buna devam ederdi” dedi.
‘BANA KARTALLARI ANIMSATIYOR’
Yaşar Kemal denilince aklına kartalların geldiğini söyleyen Önen, bu duygusunu şöyle anlattı: “Çünkü romanlarında kartal üzerinden kartalların uçuşları üzerinden Toroslardan, Torosların yüksekliğinden insanların ufkunu açtı. Sayfalar dolusu kartalları anlatırdı o uçuşlarını, süzülüşlerini, konuşlarını, kalkışlarını, dalmalarını o kadar güzel anlatır ki bende büyük bir etkisi vardır. Dağ havasını sana kartallar üzerinden soluklandırıyor ve sen de soluyorsun. Bu büyük bir ustalık. Ben onu kartalla yan yana getirdim her zaman. Zaten öyle kartal gibi bir yapısı vardı. ‘Yeri dolduramaz’ derler ya, Yaşar Kemal gerçekten böyle bir noktaydı, dehaydı. Büyük bir kayıp. Halkın gönlünde en güzel yeri aldı.”
YAŞAR KEMAL’İN BARIŞA DAİR SÖZLERİ
Yaşar Kemal’in barışa, demokrasiye, insan haklarına dair sözleri adeta halen günümüze ışık tutuyor. Kemal’in kimi tarihlerde yaptığı konuşmalar ve kitaplarındaki pasajlardan derlediklerimiz şöyle:
2013 yılında Norveç’te Edebiyat ve İfade Özgürlüğü Akademisi’nden aldığı “Bjørnson Ödülü” ardından katıldığı seminerdeki konuşmasından: “Hiç kimse aklından çıkartmamalı, her savaş bir ölüm fermanıdır. Yenenler de yenilenler de, savaşların dışında kalanlar da bu yıkımdan kurtulamazlar. (…) Gerçek sanat, yalanın, tüketici oburluğunun, zulmün, şiddetin, bitip tükenmeyen anlamsız savaşların, bütün kötülüklerin karşısındadır.”
28 Mart 2015 Çağdaş Gazeteciler Derneği ödül töreninde yaptığı konuşmadan bir bölüm:  “Demokrasiyi yaratmak insanlığın büyük gücü olmuştur. Çok söyledim, tekrar söylüyorum. Ya demokrasi ya hiç… Ve Türkiye ‘hiç’e layık değildir. Selam olsun düşünce özgürlüğü ve insan hakları için direnen meslektaşlarıma. Selam olsun, korkunun üstüne yürüyenlere. Selam olsun insanlık toptan tükenmedikçe umudun da tükenmeyeceğini gösterenlere. İnsan soyu içinde en güzelleri, en kutsanacak olanları onlardır.”
”Bu bir çağrıdır” adlı kitabından bir pasaj: “Ey Türk halkı, ey Kürt halkı, bu toprakların kültür zenginliği olan tüm halklar, sözüm hepinizedir. Yirmi yıldan fazladır, bu ülkede herkesin onuruyla, barış içinde yaşaması için çağrıda bulundum. Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki, bu yaraların sağılması bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle el ele verelim.”
30 Mayıs 2009 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen bir panelde yaptığı konuşmadan: “Şimdilik bazı şeyler iyiye doğru gidiyor ama Türkiye’de barış yok. Barış var diyorlar, Bakan arkadaşım da diyor. Ama 30 yıldır Türkiye’nin belası bir savaş var. Hiçbir ülke bu kadar korkunç bir şeye uğramamalı; Türkiye uğradı. Kardeş kardeşi öldürüyor. Ve hiçbir zaman da ‘Bu adam ne istiyor’ denmedi. ‘Niye bu dağlarda ölüyor, öldürüyor’ denmedi. Bazıları bunun tadına varmak istiyor, aleyhte konuşmak istiyor. Bu Kürt meselesini yakında yazacağım. Yazdım da zaten. Mahkum de ettiler beni. Barış isteyen bir adam mahkum edilir mi? 1 yıl 5 ay üzerine, 5 yıl da Kürt meselesini yazdığım için mahkum ettiler beni. Olamaz böyle bir şey.”
Diyarbakır’da düzenlenen Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’na gönderdiği mesajdan: “Onuruyla yaşamak, kendi dilini ve kültürünü de onurla taşımak ve yaşatmak demektir. Bu temel bir insan hakkıdır. Bir dil de salt konuşulmakla yaşamaz. Bir dilin yaşaması için, o dilde eğitim olması, dil kurumları, akademileri, enstitüleri olması gerekir. Yirmi yıldan fazladır Kürt sorunu konusunda yazdıklarımı Bu Bir Çağrıdır kitabımda bir araya getirdim. Önsözde söylediklerimin bazılarını size bir kez daha tekrarlıyorum; çok hatalar yaptık. Ama umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok. Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği seçecekse, bu evrensel insan haklarından, düşünce özgürlüğünden geçer. Dilini ve onurunu istemek en temel ve doğal haktır.”
MA / Berivan Altan

EN SON EKLENENLER