Baysal: Yasadışı iskanın bile yıkılma hakkı yoktur

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde barınma hakkının temel bir hak olarak koruma altına alındığını belirten İstanbul Kent Savunması üyesi ve eski AGFE Türkiye Yerel Uzmanı Cihan Uzunçarşılı Baysal, “Yasadışı iskan ve işgal de dahil olmak üzere hiç kimsenin gelip konutunuzu başınıza yıkma hakkı yoktur” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM), zorla tahliyeler konusunu İnsan Hakları Komisyonu’nun 1993/77 sayılı kararında ele almış; bu kararla, zorla tahliyelerin elverişli konut hakkının “ilk görünüşte ihlâller” olduğunu ve evsizlik olgusuna katkıda bulunan bir etmen olduğunu kabul etmiştir. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 1997’de benimsediği 7 nolu Genel Yorum bunu doğrulamış ve zorla tahliyeler terimini, “Kişilerin, ailelerin veya toplulukların kendi iradeleri olmaksızın oturdukları evden ve/veya topraktan geçici ya da daimi olarak, ve uygun hukuki veya diğer koruma biçimleri sağlanmaksızın ve bu biçimlere erişim olmaksızın çıkarılmaları” şeklinde tanımlamıştır. Komitenin 7 nolu Genel Yorumu ayrıca taraf devletleri “ilgili mevzuat ve diğer tedbirlerin özel kişi veya kuruluşlarca, uygun koruyucu tedbirler olmaksızın icra edilen zorla tahliyeleri önlemek ve gerekli olduğu durumlarda cezalandırmak için yeterli olmasını” sağlamaya teşvik etmektedir.

İstanbul Kent Savunması Üyesi ve eski BM-Habitat Zorla Tahliyeler Danışmanlar Kurulu (AGFE) Türkiye Yerel Uzmanı Cihan Uzunçarşılı Baysal, barınma hakkının 1948 tarihli İnsan Hakları Bildirgesi’nde koruma altına alınmış temel bir hak olduğunu söyledi.

‘KİMSENİN KONUTUNUZU YIKMAYA HAKKI YOKTUR’

Konut hakkının ihlal edildiği zaman yaşam hakkının da ihlal edildiğini belirten Baysal, “Dolayısıyla eğer ki devlet ya da hükümet buna olanak tanımıyorsa insanlar kendi şartlarında, kendilerine yönelik bir konut yapıp yaşayabilir. Yasa dışı iskân ve işgali de bir kullanım hakkı olarak değerlendirebilir. Bildirgede devletlerin ilk yükümlülüğünün bunu yurttaşlarına yasal bir hakka çevirmek olduğu da söyleniyor. Bu durumda yasa dışı iskan ve işgal de dahil olmak üzere hiç kimsenin gelip konutunuzu başınıza yıkma hakkı yoktur” dedi. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 1997 yılında zorla tahliyeler tanımını getirdiğini aktaran Baysal, insanların kendi rızaları dışında bulundukları konuttan veya topraktan çıkarılmasının ciddi bir insan hakkı ihlali olduğunu kaydetti.

‘RAPOR HUKUKİ SÜREÇLERDE KULLANILABİLİR’

BM’nin Konut Hakkı Raportörü Miloon Kothari’nin 2007 yılında yayınladığı rapora değinen Baysal, şunları söyledi: “Burada zorla tahliyenin nasıl yapılması ya da neden yapılmaması gerektiğini anlatır. Kalkınma amaçlı projeler de zorla tahliyeleri açar. Yani bugün kentsel dönüşüm dediğimiz şehir güzelleştirmeler ve mega projeler nedeniyle insanların yerlerinden, yurtlarından edilmesi ve evlerinin yıkılmasıdır. Şimdi orada konut hakkı raportörü, raporunda ancak ve ancak büyük bir kamu yararı var ise deprem, sel bölgesi ise tahliye etmek gerekir. Ancak o şartlar altında zorla tahliye gerçekleştirilebilir. Gerçekleştirildiği zaman da o insanlara aynı şartlarda konut verilmelidir. Verdiği konut, diğer haklara erişimi engellemeyecek. Gidip de kentin çeperinde bir konut verip eğitime, sağlığa, istihdama ulaşımı imkânsız bir konut olmayacak.”

Millon Kothari’nin yayınlattığı bu raporun daha sonra birçok ülkede hukuki süreçlerde kullanıldığını ifade eden Baysal, bunun sonucunda da hukuki kazanımların meydana geldiğini söyledi. Kothari’nin raporunun ilk olarak 2013’te Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından Türkiye’de tercüme edildiğini hatırlatan Baysal, böyle önemli bir aracın hukuki süreçlerde ve açılan davalarda da kullanılması gerektiğini vurguladı. 2004 ve 2014 yıllarında ilgili komitenin 2 önemli rapor daha yayınladığını belirten Baysal, bu 2 raporun da acilen Türkçeye çevrilmesi gerektiğini vurguladı.

‘KONYA NERE SUR NERE?’

Türkiye ekonomisini bütün çarklarının inşaat üzerine döndüğü ifade eden Baysal, “İnşaat üzerinden döndüğü için de yandaş sermayeye aktarılıyor. Ve dolayısıyla da iktidarın altyapısını oluşturduğu bir döngüde daha çok mahalle yıkımlarını, daha çok zorla tahliyeleri yaşayacağız” diye konuştu. Acele kamulaştırmayla birçok ihlalin iç içe yaşandığını kaydeden Baysal, Sur’da yaşananın bunların en şiddetlisi olduğunu söyledi. Baysal, hükümetin yaptığı politikalarla emekçi ve yoksul mahallelerinin ranta açıldığını belirterek, “Sınıfsal olarak kent bölünüyor. Oysa kent, birçok din, dilden insanın bir arada bulunmasıdır. Ama ayrışma yaşandığı zaman kent anlamını yitiriyor. Bir de hafızayı kazıma operasyonu var. Yani kentlerin benliği de yok oluyor. Çünkü bir kentin mihenk taşları vardır. Toplumsal bellek orada inşa edilmiştir. Şimdi tamamen yok edip yerine başka bir şey koyduğunuz zaman o belleği de yerinden kazıyorlar. Bunları getirirken kendi istediği bir kent yapıyor ve onun üstüne de kendi istediği belleği inşa ediyor” ifadelerini kullandı.

Sur’da da zorla tahliyelerle çok kültürlü kent belleğinin yok edildiğine dikkat çeken Baysal, hükümetin yapmak istediği Osmanlı ve Selçuklu mimarisi ile yüzyıllardan akıp gelen kültürün yok edilmeye çalışıldığını söyledi. Konya’daki mimari örneklerin Sur’a da yapıldığının altını çizen Baysal, “Konya nere Sur nere?” şeklinde tepkisini dile getirdi.

‘ORTAK DUYGULARLA BAŞARILIR’

Sur’daki sokak dokusunun yok edilmesini 1840’larda Georges-Eugène Haussmann’ın Paris’te halk direnişini kırmak için dar sokakları yıkarak geniş bulvarlar yapmasına benzeten Baysal, “Tamamen güvenlikçi bir bakış ile tarihi getirdi. Orada karakolların yapılması ile zaten yapacağı projeyi çatışmalarla bahane etti. Yeni Sur’da kimler oturacak? Bu insanlar nereye gidecek? Bunları sormak gerekir. Oraya oradan olan kimse konulmuyor ama gerçekten orada bir tarihi kültür kıyımı olduğunu da biliyoruz” şeklinde konuştu. Güneydoğu’da yaşananların çok vahim bir gidişata evirildiğini kaydeden Baysal, yapılacak olan hak mücadelesinin ortak bir cephede ve her alanda yapılması gerektiğini ifade etti. Ortak duygularla kentsel dönüşümlere karşı başarı sağlanacağını savunan Baysal, “Bu aşamada Sur’un şu anda özellikle Lalebey ve Alipaşa mahallelerine destek ve dayanışma verilmesi gerekiyor. Oradakilerin direnişine destek verilmesi gerekiyor. Ve bütün hukuki ve uluslararası mekanizmalara başvurarak nereden güç alabiliyorsak o mekanizmalara gitmemiz lazım” dedi.

EN SON EKLENENLER