Canan Kaftancıoğlu yazdı: Biz de diktatöre diktatör diyeceğiz

Ey muktedir, daha doğrusu kendini muktedir sanan diktatör; bu ve benzeri tutuklamalarla iktidarını devam ettireceğine inanan sen, bu defa tongaya bastın ve Şebnem Korur Fincancı gibi bir ismi, Özgür Gündem Gazetesi’ne destek amaçlı bir günlük genel yayın yönetmenliğini gerekçe göstererek tutukladın. Korkutacağını sandın belli ki. Şimdi size öğrencisi, asistanı, meslektaşı olarak Şebnem Hoca’yı ve yaptıklarını anlatacağım. Nasıl faka bastığınızı da siz anlayın!

Yazacaklarım başta gazeteci Erol Önderoğlu ve yazar Ahmet Nesin olmak üzere günün muktediri tarafından mağdur edilmiş herkesin ortak özelliği aslında. Şebnem abla şahsında selam olsun her birine.

Bilmeyenler için; Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı adli tıp uzmanı, yılmaz ve yorulmaz bir insan hakları savunucusu. İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyeliği ve bir dönem anabilim dalı başkanlığının yanı sıra 2009 yılından itibaren de TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) başkanı. Kurucusu ve yürütücüsü olduğu ulusal, uluslararası sayısız dernek, vakıf ve örgütte hak mücadelesi vermekte. Mücadelesinde daima hakkın ve haklının yanında olmuş mesleğimizin yüz akı olmayı başarmış ve terazisi daima doğru tartmışlardan.

Evveliyatını bilmekle birlikte asistanlığımın başladığı 1997 yılından başlayacağım anlatmaya.

İstanbul Tıp Fakültesi’nde ev sahipliği yaptığımız uluslararası “İşkencenin Önlenmesine Yönelik İstanbul Protokolü Çalıştayı”nda yakından tanımıştım kendisini. Havalimanından konukları taşımak dahil nefes almadan çalışır ve fırsat bulup kaytarmayı düşünürken O’nun yorulmazlığından utanır, dilimiz bir karış dışarıda koştururduk. İşkence olgularına uluslararası standartlarda tanı koymayı kolaylaştıran bu protokolü hazırlarken tutuklanmayı hak etmişti aslında. Devletin yaptığı ve büyük bir beceriyle gizlediği işkenceyi her yönüyle tanımlıyor ve tanı koymada biz hekimlerin işini çok kolaylaştırıyordu.

Hiç unutmam kürsüye geç gittim bir gün. Bizim kürsüde diğer kürsüler gibi imza föyü yoktu ve ben bu durumu suistimal etmiştim. Odasına çağırdı. Gülümseyerek “Benim için sorun değil ama benden sonra gelmiş olmak senin için sorun olmalı” diyerek hayatımın en büyük derslerinden birini verdi. Ertesi gün de bir demet çiçek getirmişti. Eğitim ve bir eğitimciye yakışanın en güzel örneklerinden biridir benim için. Yarım diplomalının iki dudağından çıkacak cümlelere göre akademisyenin kim olduğuna karar verilirken -nasıl akademisyen olunur?-un vücut bulmuş haliydi kendisi. Bizim gibi öğrenciler yetiştirmiş olması bile başlı başına bir tutuklanma nedeni.

Süleyman Yeter ve Baki Erdoğan’ın otopsisini yaparak işkenceyi ortaya çıkardığında da tutuklayabilirdiniz. Büyük bir ustalıkla yaptığınız işkenceyi aklı, bilimi sayesinde ortaya çıkarmış, vicdani ve cesaretiyle suratınıza korkmadan çarpmıştı gerçekleri. Nasıl oldu da gözünüzden kaçtı?

Yine bir gün, aldıkları onlarca raporda “Darp cebir izi yoktur” denilen Manisalı öğrencilerin işkence gördüklerini çok titiz bir çalışma sonrasında belgelemişti. Hafızam yanıltmıyorsa 11 öğrenciye rapor hazırlamış ve son gece kürsüde sabahlamıştık birlikte. Alın size bir neden daha.

Hangi birini anlatayım? Hayatını riske atıp boğuldu denilen Bahreyn’li gencin işkenceyle öldürüldüğünü nasıl açığa çıkardığını mı, gerçeği arayanın kim olduğundan ve kimliğinden bağımsız onlara daima gerçeğin ışığını tuttuğunu mu ve son olarak da 79 gün süren sokağa çıkma yasağının hemen ardından Cizre’ye giderek bir ön inceleme raporu hazırlamasını mı? Saymakla bitmez.

Tüm meslek yaşamında olduğu gibi Cizre’de de gerçeklere ışık tutmayı başardı. Karanlıkta bırakılmak istenen acı gerçeklere.. Elbette bir cezası olacaktı bu yaptıklarının.

Şebnem Hoca her yerde ve herkesin derdine yetişendi. Kürsüdeki kedimiz Hüsniye’yi veterinere götürmekten tutun, dünyanın herhangi bir yerinde toplu mezar incelemeye kadar uzanan geniş bir iş yelpazesi vardı. Bu derece çalışır ve bizleri şevkle çalıştırırken eğlenmeyi öğretmişliği de vardır. İş zamanı iş, eğlence zamanı eğlenceydi. İlk cadılar günü partisini Şebnem Hoca sayesinde deneyimlemiştim. Buradan ihbar edeyim bir yılbaşı arifesinde sıcak şarap yapmışlığımız ve bol kahkaha atmışlığımız vardır. Olacak iş mi tutukla gitsin!

Tutukladınız sonunda! Şebnem Hoca’yı bu şekilde susturacağınızı, bizlere korku salacağınızı sandınız. Yukarıda saydığım bir kaç örnek Şebnem Hoca hakkında bir fikir vermiştir. Bizler için ise Şebnem Hoca’nın öğrencileriyiz dememiz yeterlidir diye düşünüyorum. Ve bilin ki Şebnem Hoca ve diğer arkadaşlarımız cezaevinde değil olması gereken yerlerde oluncaya, sizler ise gitmemiz gereken yere yani cezaevlerine gidinceye kadar mücadele edecek, bıkmadan usanmadan, akademisyene akademisyen, gazeteciye gazeteci, diktatöre de diktatör diyeceğiz.

Dr. Canan Kaftancıoğlu
Adli Tıp Uzmanı
CHP PM Üyesi

Kaynak : Evrensel

EN SON EKLENENLER