Dink, katledildiği yerde anıldı: Vazgeçmedik Ahparig!

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink katledilişinin 13’üncü yıldönümünde vurulduğu yerde binler tarafından anıldı.

Hrant Dink Hafıza Merkezi’ne dönüşen Agos Gazetesi’nin bulunduğu eski binasının önüne akın eden binlerce kişi, “ Buradayız vazgeçmedik Ahparig” mesajını verdi. Hrant Dink’in ailesi, HDP ve CHP Milletvekilleri yanı sıra çok sayıda siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcinin katıldığı anmada, Hrant Dink’in resmileri ile “13’üncü yıl utanmak için geç değil”, “Adalet istiyoruz Hrant 13”, “Vazgeçmiyoruz Ahparig!” yazılı pankartlar asıldı.

Binler ellerinde Türkçe, Kürtçe, Ermenice “Hrant için adalet için”, “ Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz” dövizleri ile araç trafiğine kapatılan yollardan anma noktasına akın etti.

Ermenice ağıtların yükseldiği anma meydanında, Hrant Dink’in vurulduğu noktada mumlar yakıldı; karanfiller bırakıldı. Hep bir ağızdan “Hrant Dink için adalet için”, “ Katil devlet hesap verecek” , “ Öldür diyenler yargılansın”, “ Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeni’yiz”, “ Faşizme inat kardeşimsin Hrant” sloganları atıldı. Saatler tam 15.05’i gösterdiğinde Rakel Dink eşinin vurulduğu noktaya çiçek bıraktı. Hrant Dink’in yaptığı bir konuşmanın hoparlörlerden dinletildiği anmada duygulu anlar yaşandı.

HRANT DİNK KARDEŞLİĞİN DİLİYDİ

Gazeteci Dink’in arkadaşlarından Gazeteci Bülent Aydın’ın sık sık adalet vurgusunda bulunduğu anmada ilk konuşma Toplumsal Bellek Platformu’ndan Sertaç Ekinci tarafından yapıldı.

Ekinci, Hrant Dink’in ülkenin kardeşliğin dili olduğunu katledildiğini vurgulayarak sözlerine başladı. Ermeni meselesinin bu ülkenin en önemli meselelerinden biri olduğunu ve Hrant Dink’in hedef seçildiğini hatırlatan Ekinci, şöyle konuştu: “Bu ülkenin ezilenleri bir araya getirdikleri için öldürüldüler. Öldürülen Musa Anter’ler Tahir Elçi’ler ve daha nice aydınların dosyaları yıllarca sürdü. Çok sayıda Kürt aydınının öldürüldüğü dava geçenlerde sonuçlandı. Davadaki herkes beraat etti. Eğer hukukun egemen olduğu bir ülke olsaydı belki adalet yerini bulurdu. Bizler de adalet aradığımızda bize de adaleti vermeyecekler. Adalet bu ülkenin ezilenlerinin bir araya gelmesiyle elde edilebilir.”

KÖRLER ÜLKESİNDE GÖREN GÖZLER OLMAK GEREKİYOR !

Konuşmanın ardından bu yılki ortak açıklama Türkiye İnsan Hakları Vakfı ( TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı tarafından okundu.

Açıklamanın şunlar ifade edildi:

“Sevgili dostlar, Ahparig Hrant’ın o kocaman güzelim ailesi, “bir çocuktan katil yaratan karanlık” diyebilen yüreğiyle sevgili Rakel Dink, sevgili Hrant’ın hak mücadelesini geleceğe taşıyan güzelim çocukları, arkadaşları, arkadaşlarımız, ‘Kötülüğe karşı duyulan nefret yüzünü çirkinleştirir insanın/Haksızlığa karşı bağırmak sesini kabalaştırır’ demiş ya Brecht, bu geçen 13 koca yılda faili meşhurlarını bizlerden köşe bucak kaçıran o devlet erkine karşı bağırmak, haksızlıklara karşı bağırmak kabalaşmadan sayılır mı? Hak mücadelesinin kendisi, dayanışmasıyla ezilenlerin inceliği değil de, nedir? Yüzbinlerin İstanbul’dan sel gibi akıp ‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz’ diye yükselen sesinde kabalık olabilir mi? Hrant için, adalet için 13 yıldır mücadele eden arkadaşları nicedir hakikati bu topraklardan sürgün etmiş erke rağmen hakikatin değerini hatırlatıyor hepimize. Hakikat arayışı bitmiyor, bitmedi hiç. Cumartesi annelerini meydanlardan sürseler de, hakikati haykıranları hapsetseler de, insanlığa karşı suçlarla sindirmek için üzerimize gelseler de, hakikati haykırmaktan vazgeçmemişti ya Hrant, vazgeçmeyeceğiz öyleyse hiçbirimiz. Kötülüğe karşı nefret değil bizimkisi. Bitimsiz bir mücadele. Kötülüğün sıradanlığına kapılmasın insan, hakları için mücadele etsin, boyun eğmesin erke.

Bundan tam 13 yıl önce 18 Ocak gecesi o dönem Türkiye İnsan Hakları Vakfı başkanı olan canım abim Yavuz Önen ile akşam yemeğinde buluşmuşlardı. Hayallerimiz vardı. Bizler bir yandan enstitü hayalimizin ucundan, hak ihlallerinin etkili soruşturması, belgelenmesi için eğitici eğitimi yaparken, onlar da Travma ve İnsan Hakları Enstitüsü hayallerimizi paylaşmışlardı yemekte heyecanla. Sonra 19 Ocak 2007, saat 3’ü 5 geçe zaman durdu hepimiz için. Şaşkındık, birlikte kurulan hayallerin sıcaklığı hala yüreğimizde… O hayallerden hiç vazgeçmedik, adım adım ilerledik o günden bugüne.

Çünkü bu toprakların yarası hiç kapanmadı. Kapanması bir yana, her gün yeniden kanırtan bir devlet erki ile yaşamak zorunda kalıyoruz. Daha birkaç gün önce kayıplara karıştı Keldani bir çift, Süryani Mor Yakup Manastırı rahibi Aho’yu gözaltına aldılar. Kılıçtan geçirmek, çöllere sürmek yetmedi, her gün yeniden yaşasın o güvercin tedirginliğini Türkiyeli Ermeniler diye elinden geleni ardına koymadı devlet erki. Yaşadıkları mahallelerin adı Bozkurt, caddesi Ergenekon, okulları Talat Paşa nam, soykırım Osmanlının ama iade-i itibar Türkiye Cumhuriyetinin oldu. Birlikte yaşamayı, çok dilli, çok kültürlü olmayı başaramadığımız gibi yarattığımız kuraklıktan da utanmaz olduk. Sıra Kürtlere geldiğinde havan mermileri ile delik deşik ettikleri evlerin duvarlarına yazılama yaptı devletin memuru.

Biz yüzleşmedikçe, onarmadıkça yaralarımızı, her yeni güne yeni ötekilerle yaralarımız büyür, yenileri açılır oldu. Sözümüz var Hrant’a, yaralarımızı bilip de onarmak boynumuzun borcu. Yarın yüzleştiğimizde, küçük Eichmann’lar yalnızca emre itaat ettiklerinden dem vurup sıradanlaştırmaya çalıştığında kötülüğü, utanmak için geç değil, evet ama kötülüğü tanımalı ve sahiplerini bir bir ortaya koymalıyız. Hrant için, adalet için!

Sevgili Yıldırım Türker Bahçe’sinin köşesinden derlediği yazılarından ilkinde ‘Hayatı savunmak adına durmadan kötülüğü tartmak zamanla insanın ruhunu köreltebilir. Uzun süre karanlıkta kaldıktan sonra gözleri kamaşan adamın körleşmesi gibi’ diyor ama, o karanlıkta kötülüğü seçebilmek Saramago’nun körler ülkesinde gören göz olmayı gerektiriyor. Görmek, göstermek hakikati…

Buradayız, vazgeçmiyoruz Ahparig.”

EN SON EKLENENLER