Dünyanın tüm desenleri cemimizde

dogan_celikÖnder ELALDI

Doğan Çelik, Zewt ile Dersimlilere uyanış ve öze dönüş çağrısı yapıyor. Kızılbaş geleneğinin kadim yorumu üzerinden şekillenen şarkılarında batıni bir ses duyuyoruz: Kal u belâ’dan gelmişiz. Dünyanın tüm desenleri cemimizde

Xirabo şarkısıyla tanıdığımız Doğan Çelik’in ilk albümü “Zewt” Kalan Müzik’ten çıktı. Albümdeki söz ve müziklerin tamamına yakını Çelik’e ait. Kirmanckî söylediği şarkılarda Dersim’in; ziyaretlerinden, ikrarı, erkanı, ocakları, aşiretleri ve pirlerine kadar birçok yerel değeri doğasıyla içi içe anlatıyor. Bununla birlikte kendisini de şekillendiren Kızılbaş geleneğinin kadim yorumunu batıni bir dille anlatma gayretinde. Mekansızlık ve zamanın dışında olma hali sözlerinin merkezinde. 38 ve sonrasında devam eden kültürel soykırımın etkileri ise sözlerini belirleyen en önemli etken. Şarkıları dinledikçe acılar hafızamızda yeniden canlanıyor. Ama o sadece acıları dile getirmiyor kültürün yeniden yeşermesi için çaba gösteriyor. Xirabo ile uyanış ve öze dönüş çağrısı yapıyor. Zewt ile de kendi vicdanının divanından son sözü söylüyor: “İçeriden ya da dışarıdan kim dilimiz ve inancımızın bahtı ile oynuyorsa onun evi yıkılsın.”

Son dönemde Dersim’de Kirmanckî müziklerde zamansızlık ve mekansızlık teması çok yoğun işleniyor. ‘Zewt’te de bu durum içkin. Bu duruma ilişkin ne söylemek istersin?

Çocukluğumda evin arkasında ağlıyorum. Annem dedi ki “Qurbeti oncêno (gurbetlik çekiyoruz). O söz hâlâ kulağımda. Kendi vatanında kendi evinde gurbetlik çekiyorsun. Yani biraz Dersim’le ilgili. Genel bir durum mekansızlık durumu söz konusu. Bu durum soykırım sonrası ve öncesi ile ilintilidir. Aynı zamanda Kızılbaş – Kirmancî olmamızdan kaynaklı hiçbir yerde barınacak yerinin olmamasından kaynaklı. Soykırıma uğrayan Dersimliler gittikleri yerlerde kendini oraya ait hissetmedi. Ama oralarda yaşamaya mecbur bırakıldık. Dolayısıyla o mekansızlık başladı.

Mekansızlık ve zamansızlığı konuşurken 38’in önemli bir yerde durduğundan bahsettiniz. Soykırımın sonraki kuşaklara etkisi ne oldu, müziğe nasıl yansıdı?

Bizim gibi yeni kuşak sanatçılar dağılmamıza rağmen yerimiz ve yurdumuzdan edilmemize rağmen dil bizi alıp geçmişe doğru götürüyor. Onların ruhları ve bilgeliğini öğretiyor. Ben buna genetik bir aktarma diyorum. Müzik, özünü arama meselesine        dönüştü. Dil ve inanç merkezli bir müzik oluştu. Müziğim hüzün ile birlikte var olma ve kendimizi anlatabilme gayesinde.

Şarkılarınızın sözlerinde hep bir bahtsızlıktan bahsetmekle birlikte serzeniş, haykırış, kaybolmuşluk ve bir koparılma hali mevcut. Soykırım durumunun ortaya çıkmasındaki etkisi ne oldu?

38’de aynı zamanda kültürel bir soykırım yaşadık. Sonrasında ise büyük bir travma. Bunu yaşayan bir halk elbet bahtını ve bahsızlığını dile getirir. Biz hâlâ dansın şarkılarını yapmadık. Çünkü soykırımın hâlâ etkisindeyiz. Yoksa neden biz dans şarkıları yazmayalım ki bizim de güzel şarkılarımız var. Diğer dillerde dillenirken biz neden bunları yazamıyoruz. Hâlâ acının etkisindeyiz ve kültürümüzü koruma çabası içindeyiz. İsterdim aslında iyi rock müziği yapmayı. Yapabileceğime de inanıyorum. Ama duruyor duruyor buraya geliyorum. Kafanda yaşadığın geçmiş, 38 ile ile ilgili deden ve ninenin anlattıları bunlar seni şekillendiyor.

Peki bütün bu yaşananlar karşısında Zewt nerede duruyor?

Albüm ile ilgili birçok isim önerildi. Zewt’i 2005 ve 2006 Ankara’da yazdım. İlk başta herkes karşı çıktı. Dersim kültüründe bedduanın yeri yok dedi. Ama içimdeki bir ses ısrarla Zewt yapmamı istiyordu. Sonrasında herkes albümü dinleyince onlar da kabul etti. Zewt benim için divandan çıkan son sözdür. Kendi vicdanım üzerinden divandan çıkan bedduadır. Divanda kimsenin köşesi yoktur. Sen çıkarsın asimilasyondan bahsedersin dille ilgili bir çalışma yapmazsın. Dışarıda Kirmanckî’den bahsedersin kendi çocuklarınla dilini konuşmazsın bu bir yıkımdır. İçeriden veya dışarıdan kim dilimiz ve inancımızın bahtı ile oynuyorsa onun evi yıkılsın. Asıl bedduam onlaradır. Zewt albümün merkezinde duruyor.

Albüm ziyaretler, aşiretler, ocaklardan, pirlere kadar Dersim’e ait birçok öğeyi barındıyor. Bu albümü sadece Dersimliler için mi yaptınız?

Zewt Dersim’den çıktı. Yerelden evrensele ulaşan bir mesaj taşıyor. Geleneksel sözler yazıyorum kökleri anlatma gayretindeyim. Sözleri bütün olarak okuduğun zaman onun edebiyatını da görmüş oluyoruz. Sadece Dersim’de de kalmak istemedim. Diğer uluslara da anlatmak istedim. Müzikal yapısında da bunu duyabiliyoruz. Albümün alt yapısında baktığında regy, jazz, bluzz ve klasik müzik var.

Folklorik öğelerden çok inancın mayaladığı sözlerin ağırlıkta olmasını nasıl değerlendiyorsunuz?

Halkların kültürünü tanıdığın zaman yaşayışlarını da öğrenme gereği duyuyorsun. Nasıl yaşıyorlar ve ibadetleri nelerdir. İnanç merkezli olmak zorundayım çünkü ben Kızılbaşım. Taş, toprak, ağaç, suyu kutsiyetimiz inanç üzerinden şekillendi. Kuşla, böcekle, bezuvarla, tilkiyle, ayıyla payidar yaşamışız. Dağ keçisini vurma xirabo derler, tilkiyi vurma xirabo derler. İhtiyacın kadar al götür falzasını alma Xirabo derler. İnancımız doğa ile payidar yaşamayı öğretti bize. Ondan dolayı bizim karakterimizi belirleyen daha çok inanç oldu. Ben de buradan bakarak duygularımı dile getirdim.

Sözlerde Kızılbaş öğretisinin kadim yorumunu da görüyoruz. Batıni bir yorum. Hiramê Dina şarkısında kal û belâ’dan önce varız diyerek Dersim Kızılbaşlığının özüne de dokunuyorsunuz…

Kirmanci Kızılbaşlığı İslamiyet’ten önce kal û belâ’dan önce vardı. Ateş ve rüzgar var iken vardı. Sözden ve melodiden insan var oldu. Sonra sözün evrene yayılışı vardır. ilk önce söz yayılır. Ağızdan sonra algılama alır famdır yani. Sonra o yayılır evrene yaşantıya geçer. Hiramê Dina’da (Dünyanın desenleri) özellikle vurguladım. Burada anlattığım Kızılbaşlık Zerdüştî’dir aynı zamanda.

Sizin kuşaklar kültürün natürel halini nine ve dedelerinden öğrenebildi. Sonraki kuşaklar ise daha çok aktarılmış olanı öğrenecekler. Bu anlamda sizin kuşağın, kültürü anlatma gibi bir sorumluluğu da var. Hem dil hem inanç anlamında. Albümün bu noktadaki işlevi nedir?

Bizim kuşağın müziğe, sanata ve kültürümüze yaklaşımı konusunda eksikliklerimiz var. Bize aktarılanlar ile birlikte çok eskilerden dille gelen bir yaşam var aslında. Dil bir tarihtir. Albümde geçen birçok sözü dil bana söyletiyor. Aklım bana başlı başına bunu söylettiremez. Zewt, çocuklara, geleceğe, sonraki kuşaklara bir hikayedir. Kaynağını özünden alan bir varoluş ve yaşama biçimidir. Aynı zamanda bir aktarım. Bizden sonrakiler için böyle bir işlevi de göreceğini düşünüyorum.

Kirmackî’nin aklı ve duygusu olduğuna inanıyor musunuz?

Tabi. Buna inanıyorum. Dedik ya bu dünya bu yüzyıl bizden ibaret değil. Bizden öncekiler de vardı sonrakiler de var olacak. Milattan önce İran’daydık şimdi Dersim dağlarındayız. Dil bizim yaşamınızı şekillendiriyor. Dil bir su gibi pir û pak’tır. Asıl biz onu nasıl görüyor ve nasıl işliyoruz. Kirmackî doğa ile iç içe olan bir dil. Doğayla birlikte payidar yaşamayı öğretiyor. Düşündürüyor. Dilin içine girdikçe sırrın peşinde olduğunu anlıyorsun.

Sözlere uygun enstrüman tercihi yaparken ne gibi hassasiyetleriniz oldu. Nasıl bir müzikal form ortaya çıkarmak istediniz?

Günümüze uygun çağımız insanlarının anlayacağı müzik yapmak istedim. Bunun üzerinden müziğimizi geliştirebiliriz. Bu kültürün günlük ritüellerini nasıl anlatacağız, nasıl melodileştireceğiz. Bunu gitar, saksofon, gırnata ve perküsyonla anlatabiliriz. Çünkü biz geleneksel müziği, evrensel normlara taşımak istiyoruz.

Xirabo öze dönüş çağrısı

 En çok sevilen şarkılarınızdan biri de Xirabo. Şarkı, kültürüne sahip çıkma için yeni kuşaklara bir çağrı niteliği de taşıyor. Nedir Xirabo’nun söylemek istediği?

Xirabo kültüre, pirine, ceddine, yaratıcına, ocaklarına, ikrarına sahip çıkma için bir çağrıdır tabii ki. Öze dönüşün çağrısı. Xirabo bir uyanıştır. Kendinize gelin mesajı. Dersim ve Kızılbaşlığın anayasasıdır. Xirabo dediğinde, zaman durur. Kimse bir şey yapmaz. Bahçeye girip elmayı almaz, o yaşlıyı incitmez, o bilgeye dokunmaz. Ahlaki bir duruş, bir sorgulamadır. Melodisi direkt kalbe vuruyor. Yeni kuşak beni çok iyi anladı. Dört beş yaşındaki çocukların daha iyi anladığını gördüm. Beni en çok da onlar ilgilendiriyor. Yeni kuşak öğreniyor, soruyor sana danışıyor bu ne demek diye.

Firik Dede’nin kaybolan kitapları

Firik Dede’nin oğlunu anlattığınız ‘Behzat’ şarkısının hikayesi nedir?

Firik dede, pir ocağındandır. 38 öncesi ve sonrasını yaşamıştır. Sey Rıza yanına gidip hep “desa kurêso” deyişini ondan dinlemek ister. Soykırımdan sonra çeşitli illere sürgüne gönderilir. Firik Dede’nin oğlu Behzat 12 Eylül’de 19 yaşındadır. Tüm bilgeliğini Behzat’a el verir. Behzat, 12 Eylül’de ayakları, gözleri oyulup yakılarak öldürülür. Behzat’la birlikte Firik Dede, kitaplarını ve yazdıklarını toprağa gömer. Aslında toprağa gömülen Dersim Kızılbaşlığıdır. Kimse kitaplar ve yazdıklarının yerini bilmiyor. Biz bu sırrın peşindeyiz. Layê Vilê Mı’da da Sey Rıza’ları ve Ali Şer’leri anlattım. Zerya Mı, Lê Yarê, Bêwaht gibi eserler sevdayı inançsal temelde itikatla, yol erkanla anlatıyor. Bütün eserler bir araya geldiğinde bu toplumun sosyolojisini anlatıyor.

EN SON EKLENENLER