Elif Ana: Bir Ermişi Ocak Yapan Özellikler

Bu yazıyı 23 yıldır hapiste olan ve dışarıdayken ocağa hizmeti geçen abim Hasan Göksungur‘a ithaf ediyorum.

  1. Keramet Gösterme

Aleviler keramet görmedikleri zaman inanmazlar. Elif Ana 7 yaşından itibaren kerametlerini göstermiştir. Buna ilişkin sayısız anlatı vardır.

Wilhelm Reich bir analizinde şöyle diyordu: “Her insanda bir tanrı vardır. Buna dirimsel enerji diyoruz. Ancak biz o tanrının üzerini sayısız kötülük derisiyle kapattık. Nefret derisiyle, kibir derisiyle, kıskançlık, istememezlik, öc vb. derisiyle… O nedenle bizim tanrımız derilerin altında zorla nefes alabiliyor. İsa gibi insanlarda bu kötülük derileri yoktu. O nedenle İsa dokunduğu elleri iyileştirdi, baktığı insanların rahatlamasını sağladı, yaraları dokunuşlarıyla iyileştirdi.”

Oğlu Mamo, Elif Ana’yı bu paralelde şöyle anlattı:

“Siniri, kızgınlığı yoktu. Çok eziliyordu, çok üzülüyordu. Bir can için sabaha kadar uyumazdı. ‘Bir kadın beni çağırıyor’, ‘Birisinin başı darda. Beni çağırıyor’ derdi. Sabaha kadar duvarları öperdi, ziyaretlerin adını söylerdi. Atê Elif kimsenin kalbini kırmadı. Komşularını incitmedi. Henüz çocukken annesi ve babası diyor ki, ‘Xweda’nın bir sırrı üzerinde’. Hiç yanlış işi yoktu. Hiç kimseyi kandırmadı. Hangi yol doğruysa onu gösteriyordu. İyiliğin ve sabrın sahibiydi.”

Elif Ana da başı ağrıyan, ayağına yel giren, kalbi sızlayan çok sayıda insanı dokunuşlarıyla iyileştirdi. Halk içinde buna ilişkin örnekler de sayısızdır.

  1. Misafirlerin Ağırlanması

Misafir gelir, sen kötü davranırsan bir daha gelmez.

Elif Ana evlenince tek katlı ve küçük bir topraklı evleri varmış. Misafirler bu eve sığmazmış. O nedenle komşulardan döşek, yastık, yorgan getirilir misafirler öyle yatırılırmış. Önce bu hizmeti oğlu Okkaş yapıyor. Okkaş amca bize şunu anlatıyordu: “Ben çoğu zaman otların, samanın üzerinde yatardım. Çocukken annem ve babamla yalnız yemek yemeyi özlerdim. Çok az yalnız kalırdık.”

Okkaş amca evlenince bu hizmeti oğlu Mamo (Mehmet Ocak) sürdürmüştür. Benim yetiştiğim dönemde Elif Ana gilin iki katlı betonlu bir evi vardı. Ev bahçeliydi. Yaz-kış misafir eksik olmazdı. Bazen 50, bazen 100 kişi gelirdi. Bu konuda Mamo abi ve eşi Afê’nin hizmeti önemlidir. Düşünelim… Bazılarımız evimizde üç gün misafir ağırlayamayız. Bize zor gelebilir. Elif Ana hakka gidene kadar bu hizmeti evinde Mamo abi ve Afê abla gördü. Misafirlere hiç kızmaz, aksi davranmazlar, her zaman güler yüzlerini eksik etmezlerdi. İnsan hiç mi bir gün morali bozulmaz… Her zaman onlara yardım eden canları da unutmamalı… Matê Zalx, Ûto, Olî Şuke ve Saydo…

  1. Ocakta Yetişenler

Geçmişte aileler ocaklara çocuklarını kurban olarak verirdi. Henüz küçükken çocuk ocağa girer, orada Alevi erkanını öğrenirdi. Pazarcık’ta benim bildiğim ocağa verilen son çocuk Şixraşon köyünden olan Saydo’dur. Saydo benim yaşıtımdır ve Elif Ana ocağına verildiğinde 7 yaşındaydı. Saydo ocakta 12 hizmeti öğrendi ve zakir oldu. 23-24 yaşına kadar da ocağa hizmet etti. Saydo ile 2010 yılında bir röportaj yapmıştım. “Ocakta ne aldın” diye sordum. Şu yanıtı vermişti: “Nefesimizde söyleriz ya: Damla bile değil idim / Göle çevirdiler beni.”

  1. Aleviliğin Yaşatılması

Elif Ana’nın oğlu Mamo 12 yaşında zakir oluyor. 12 yaşından bugüne önce Elif Ana’nın evinde, sonra türbede saz sesi hiç eksilmedi. Mamo abinin sazı deyişlerimizi yörede yaşattı, semah dönmesini sağladı, can cana durulmasına yol açtı. Nice müsahiplik töreni o saz eşliğinde yapıldı. Özetle sazsız, müziksiz bir Alevilik düşünülemez. Elif Ana’nın ünlü bir sözü var: “Mino hasê tamûre kem nawi.” (Sazın sesi eksilmesin.)

1970 sonrası bazı ocak ailelerimiz hizmeti bıraktı. Kiminin çocukları pirlik yapmayı reddetti, kimi göç ettiği için ocak boş kaldı. Kimi devlet baskısından geri çekildi. Devletin geleneksel baskıları, Maraş Katliamı veya 12 Eylül darbesi de Aleviliği olumsuz etkiledi. İşte böyle bir atmosferde Elif Ana’nın bu sözü ve saz sesinin eksilmemesi de Aleviliği yörede yaşatan olgulardandır.

  1. Kadın ve Son Ermişlerdendi

Gelen insanların dileklerinin yerini bulması, Alevilik inancının yaşatılması, misafirlerin hizmetinin görülmesi Elif Ana Ocağı’nın kurulması ve bugüne gelmesinde belirleyici olmuştur. Önemli bir olgu da şu: Pazarcık’ta 20. yüzyılda yaşamış ermişlere baktığımızda çoğunluğu erkeklerden oluşuyor. Kadınlar genelde ocağın hizmeti ile ilgileniyorlar. Elif Ana, Xacê Zînke (Zînkon köyü), Atê Fot (Dî Mûse/Çocuk Ocağı), Atê Oris gibi örnekler ise az ama önemli bir yerde duruyor. Ve incelendiğinde görülecektir ki, bu analarımız büyük bir saygınlıkla anılırlar. İşte Elif Ana yaşayan son ermişlerden biriydi. Eski, otantik ermiş kültürünü yaşatan son temsilcilerdendi. Bu da ocağının büyümesinde etkili olmuştur.

  1. Mütevaziliği

Son olarak Elif Ana’nın mütevaziliğini de aktarmak istiyorum… Bugün bazı ocak torunlarını gördüğümde şaşırıyorum. “Biz ocağız, Elif Ana ocak değil, taliptir” diyeni gördüm. “Bizim ocak filan ocaktan büyüktür” diyeni de… Bir defa o arkadaşların dedeleri öyle düşünmezlerdi. Hepsi mütevazıydı. Bu yola hizmeti ve insana sevgi sunmak dışında bir şey düşünmezlerdi. Benim Elif Ana ve diğer pirlerimizden, ermişlerimizden gördüğüm şu oldu: Hep mütevazi olmak… Örneğin Dî Mûse köyünden bir misafir gelse, Elif Ana şöyle derdi: “Niye kendini yordun yavrum. Sizin köyde Hasanî Olke gil var. Atê Fot var. Oraya da gidebilirdin.” Özetle, kendini hep bütün ziyaretlerin ve ocakların altında görür, onları yüceltirdi.

Atê Elif elinizi tutsun, Xizir yoldaşınız olsun…

Elif Ana’nın yeğeni heykeltraş Alexandros Sako’nun yaptığı Elif Ana heykeli…

Elif Ana’nın Mamo ve sütkardeşi Mistkî Ûse.

Elif Ana Ocağı’na kurban verilen Saydo. Saydo, 12 hizmeti öğrendi ve zakirlik yaptı. 7 yaşından 23-24 yaşına kadar ocağa hizmet etti.

EN SON EKLENENLER