Erdoğan OHAL’i ‘normal hal’ yapmak istiyor

Erdoğan, darbenin yıl dönümü nedeniyle yaptığı konuşmalarla, ırkçılığın ve gericiliğin yaygınlaştırıyor, kin ve düşmanlığı derinleştiriyor. Eline geçen her fırsatı bu şekilde
kullanan Erdoğan’dan başka bir tutum beklemek gerekmiyor zaten.

Şu ifadeler Erdoğan’ın konuşmasında, “O gece hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 250 iken, öldürülen darbecilerin sayısı sadece 35’tir. İşte bu rakamların üzerinde de düşünmemiz lazım.
Şayet Türkiye bir hukuk devleti olmasaydı, adaleti gözeten bir ülke olmasaydı, en azından o gece darbede fiilen rol alan onbinlerce hain şu anda cezaevlerinde değil, rastgele açılmış çukurlarda yatıyor olurdu.” bu ifadeleri tanımlayacak, analiz edecek, yorum yapacak cümle bulmak kolay değil. Korkunç, kan dondurucu ve ibretlik diyelim yeter.

Söylenen şu, ‘biz isteseydik, onbinlerce insanı kuralsızca katledebilir ve çukurlara gömebilirdik.’ Bu ifadeleri kullanan birisi, bir devletin en üst düzey yöneticisi olabiliyorsa, o devlet, sınırları, yetki ve görevleri hukukla tanımlanmış bir devlet olarak görülemez. Hiç bir burjuva devletinin ne hukukunu savunmak, ne o hukuktan medet ummak ve ne de o hukuka güvenmek gerekli değildir. Lakin son tahlil de o da bir hukuktur ve belli kuralları bulunmaktadır, devleti yönetenlerde o kurallara uygun davranmak zorundadırlar. Erdoğan’ın devletinde ise hukuk yoktur, olan ve teşvik edilen tek şey, Erdoğan’ın hezeyanlarını kabul etmek, o ne isterse onu yapmak, o ne diyorsa onu demektir. Türk devletinde hukuk zaten yarım yamalaktı, artık kanunda kaldırılmıştır. Bunların yerini Erdoğan’ın ağzında çıkan, düşmanlık ve intikam içeren saçmalıklar almıştır.

Erdoğan kime düşman dediyse, bütün devlet imkanları, mekanizmaları ona karşı işletilmiş, o düşman, korkunç bir lince tabii tutulmuştur. Gün olmuş Erdoğan, sigara içen bir gence saldırmış, gün olmuş, itiraz eden köylüyü mitingde kovmuş, gün olmuş, istemediği soruyu soran gazeteciyi azarlamıştır.

Erdoğan’ın saldırıları her boyutta devam etmektedir. en son darbe sanıklarının ” Guantanamo’da olduğu gibi tek tip elbise ile…” mahkemeye çıkartılmalarını ‘buyurmuştur’ Erdoğan aklında geçen bu uygulamayı, hiç bir saknca, hiç bir çekince duymadan, kolayca ve bir talimat olarak söylemiştir. Hangi yasa, hangi hukuk, Erdoğan’a böyle bir hak, böyle bir yetki veriyor? Ne bunu soran var, ne de bunu sormanın hükmü kalmıştır. Ayrıca biliyoruz ki Erdoğan, bu tek tip elbiseyi sadece FETÖ’cular için istemiyor ve sadece FETÖ’culara uygulanmayacaktır. Eğer yapabilirse, başta Kürt yurtseverleri, devrimciler ve tüm muhalif kesimler ‘tek tip’ saldırısının hedefinde olacaklardır.

Erdoğan, İdam meselesinde, ‘parlamentoya geldiğinde, parlamentonun bu konuda kararını vermesi halinde, ben de bunu onaylarım’ demektedir. Kimi idam edecek Erdoğan? Ve Türk devleti, idam dışında yöntemlerle, kimi katletmek istiyor da katledemiyor? Erdoğan, devletin şiddet araçlarını, mahkemelerini, SADAT vasıtasıyla üretilmiş katilleri kullanarak insanların hayatlarını karartmıyor mu? Askeri araçlarla Kürdistanda sayısız cinayet işlemiyor mu? Buna rağmen idam etmeyi neden bu kadar çok istiyor? Histerik bir hal almış olan bu idam etme saplantısı neden? Erdoğan F. Gülen’i idam edemeyeceğini çok iyi biliyor. FETÖCÜ diye yargıladığı darbeciler zaten elinde ve bunların, Erdoğan iktidarda olduğu sürece, cezaevinde çıkamayacakları açık.
Üstelik darbeci katillerin hiç birisinin, Erdoğan’ın korkacağı düzeyde bir toplumsal-siyasal karşılığı da yoktur. Peki nedir bu Erdoğan’ın idam etme sevdası?

İdam, geçmişten de daha çok MHP ile Erdoğan tarafında Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan’la ilgili olarak gündeme getirilmiştir. Erdoğan’ın yeniden idamı gündemleştirmesinin yeğane nedeni budur. Erdoğan, Kürt düşmanlığını zirveye taşımak istediği bu dönemde,idamı tartıştırarak, Kürtlere meydan okumak ta, gözdağı vermek istemekte ve onların hassasiyetleriyle oynamaktadır.

Erdoğan’ın bu söylediklerinin dışında, darbeyle ilgili olarak üzerinden atlanan, somut, can yakıcı bir gerçek vardır ki mutlaka yazılması, üzerinde durulması gerekmektedir.

Darbe gecesi katledilen, darbeye karşı durduğu söylenen 249 kişi ile darbeci 35 kişinin öldürülmesi, Erdoğan’ın sunduğu biçimiyle kabul ediliyor. Buna göre darbeye karşı oldukları için hayatta kopanlar, şehit ve kahraman diye taltif edilirken, darbeci oldukları için öldürüldükleri söylenenler ise hain olarak damgalanmaktadırlar.

Bir gecenin bir kaç saati içinde 300 kişiye yaklaşan bir insan topluluğunun katliamına kim yol açtı? Bu katliamda kim veya kimler sorumlu? Tek tek bu cinayetleri işleyenler kimlerdir? Bu
cinayetlerle ilgili olarak herhangi bir yargılama süreci var mıdır? Bu katliamın siyasal sorumluluğu kimlerdendir? Aynı şekilde darbeyi önceden haber aldığı halde, gereken müdahaleyi yapmayarak bu insanların kanının akmasına yol açanlar kimledir? Bu ve benzeri bir dizi soru, FETÖ’cülükle itham edileceklerinden
korktukları için, hiç kimse tarafından sorulamamaktadır. Bu ve benzeri soruların sorulması ve cevabının mutlaka aranması, darbeyi ve Erdoğan’ın yaptıklarını anlamak için gereklidir.

Katledilen bu insanların büyük bir kısmı askerdi ve çok büyük ihtimalle küçük bir azınlığın dışındakilerinin bu darebeden haberi bile yoktu. Dahası bu askerlerin hemen hemen hepsinin, bir kaç saat öncesine kadar, devleti koruyan, ırkçı, dini gericiliğin etkisinde insanlar olduklarını söylemek kehanet değildir. Bu askerlerin hemen hepsinin ailelerinin bir süre önce yapılan seçimlerde oylarını AKP’ ye verdiklerini ileri sürmek yanlış olmaz.

Halbuki bu darbeden katledilenler, sağ yakalanabilirlerdi. Hiç birisinin ölmesi gerekmiyordu. Önceden ihbarı alınan darbeyi, planlayanlar, katılanlar, teşebbüs edenler, herhangi bir cinayetin
işlenmesine gerek olmadan, eldeki bütün imkanlar doğru kullanılarak etkisizleştirilebilinirlerdi.

Bu yolu değerlendirmeyerek, kişisel ikbal için ve ucuz kahramanlık üretmek adına, o süreci bu şekilde yöneterek bu ölümlere yol açanlar, bunca insanın katliamında sorumludurlar. Bütün bu gerçeklerin ışığında bakıldığında, Erdoğan’ın bu yolla sahte düşmanlar yaratarak, kendisini kahramanlaştırmaya çalıştığını görmek daha kolay olmaktadır.

Hazır konuya girmişken, darbeyle ilgili olarak zorla kabul ettirilen büyük bir yalana daha değinmek gerekiyor. Darbe gecesinde sanki halkların büyük bir kısmı sokağa çıkmış ve Erdoğan’ın silahşörlüğünü yapmış, Erdoğan için savaşmışlar gibi gösterilmektedir. O gece Türkiye ve Kürdistanda sokaklar, büyük ölçüde ve esas olarak hareketsiz ve bomboştu, gösterildiği gibi halklar sokağa çıkmamışlardı. İstanbul da ve diğer bir kaç metropolde, sınırlı sayıda insan çıkmıştı sokağa. Bunların da çok büyük bir kısmı, Erdoğan’ın SADAT marifetiyle ürettiği paramiliter katillerle, yüzyıldır sürdürülen katliamcı siyasetten beslenen katliamcılardı ve toplamı bir kaç onbinden ibaretti. O geceyi daha yakından inceleyen herkes bunu çok net görebilir. O gece sokakta anti- faşist ve darbe karşıtı halklar yoktu. O gece olanlar da, faşizme ve darbeye karşı bir direniş değildi. Erdoğan, üretilmiş algılarla ve manipülasyonlarla toplumu yanıltmış, kimse itibar etmese de, kendisini halkların kahraman önderi olarak göstermek için bu yönlü propaganda yapmıştır

Erdoğan, belirtilen konuşmasında, OHAL konusundan da içinden geçeni, bir kez daha, söylemeden edememiştir. Erdoğan, ‘OHAL, terör biterse kalkacak’ demiş. Erdoğan’ın terör dediği, bilindiği gibi, bütün hak alma mücadeleleleridir. Kürtlerin özgürlük mücadelesi terördür. Erdoğan’a göre. Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı, bir diğer terördür. Emekçilerin grev yapması, terörün bir başka biçimidir. CHP yürüyüşü de bilindiği gibi, Erdoğan tarafından, terör olarak tanımlanmıştı. Nuriye ile Semih’in hak arama direnişi de terördür. Yani özetle, bu devlete
ve Erdoğan’a göre kitlelerin her kıpırdanışı, her itirazı, her biat etmeme durumu, terördür.

Erdoğan ne kadar isterse istesin, bunlar bitmeyecektir. Ne Kürtler özgürlükleri için direnmekten, ne Aleviler haklarının peşine düşmekten ve ne de demokrasi mücadelesi yürütenler, bu mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerdir. OHAL, bunlar bitince kalkacakmış. Hiç bir toplumsal grup, hak ve özgürlük için mücadele etmekten geri durmayacağına, yani Erdoğan’ın ve Türk devletinin istediği anlamda ‘terör’ bitmeyeceğine göre OHAL da kalkmayacaktır.

Ancak buna rağmen, uzak olmayan bir gelecekte, OHAL kalkacak, çünkü Erdoğan gidecek, Erdoğan diktatörlüğü yıkılacak, Erdoğan faşizmi yenilecek, zulüm son bulacaktır. Yani OHAL’i Erdoğan istemese de halkların mücadelesi kaldıracaktır. Bunu gören Erdoğan kendisine biat etmeyenlere karşı sürdürdüğü kontrolsuz ve kuralsız savaşı tırmandırmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki
dönem,ne yazık ki, çok daha zorlu, acılı ve kanlı geçecektir. Bütün Türkiye halklarının, Ortadoğu ve Avrupa halklarının Erdoğan faşizmine karşı, büyüterek sürdürdükleri etkili mücadele, çekilecek acıları azaltacak, yaşatılan zulmün sonunu getirecek ve yapılanların hesabı sorulacaktır.

Ozanın dediği gibi,

Sabahın bir sahibi var

Sorarlar birgün sorarlar..

EN SON EKLENENLER