Erdoğan’ın Afrin seferi ve öğrenilmiş çaresizlik / gerçeklik

Artık Savaşlar bütün vahşeti ve acıları ile, herkesin gözü önünde canlı olarak yayınlanıp yaşanıyor.  Bir İsviçre atasözü  derki ‘’Lügen Haben kurze Beine’’ yani türkçesi ile “Yalanlar’ın ayakları kısadır.” Fazla uzaga gidemezler.gerçek açığa erken çıkar.

18 günü geride kalan Afrini işgal girişimi, T.C ordusunun 3 günde bitiririz plan ve propagandasını boğazında bıraktı. Her geçen gün ,evdeki hesap ile cephedeki hesap farkı büyüyor. Dünyaya, 700 000 kişilik Natonun 2. büyük ordusuyla meydan okuyup, dayılanan Erdoğan’ın takmak istediği gazilik nişanı havada kaldı. Hala olabilir mi ,bilemiyorum.

Afrinden kaynaklı, ortada hiç bir sebep,saldırı ve sıkıntı yokken, dört bir yanı  Türkiye  güçleri ile çevrili, yıllarca süren savaşın zorlukları ile  boğuşan  bir kasaba ve  köylere  savaş açıp, bu zaferden çıkaracağı  Gazilik madalyası ile 2019 seçimine, 15 Temmuz zaferinden sonra, birde Afrin zaferini ekleyerek, Gazi R.Tayip Erdoğan olarak , başkanlığı garantilemek  istediği açık iken, MHP malum  ama ,  bu yarışa CHP’yi de milli marşlar eşliğinde ,her seferde ki gibi,  milli  yedek gücü olarak , Afrin’e karşı mevzilendirdi. Sadece CHP yi değil, yüzyıllara dayalı öğretilmiş Çaresizlik sendrumu içindeki toplumun büyük çoğunluğunu savaşa inandırıp, savaş tarafı yaptı. Ne adına ? Millilik adına. Ne adına ? Arabistandan devşirilen Selefilik/din adına.

Bu milli ve dini  karın ağrısı tuttu mu, tüm memleket de,  kabızlık sancısı geçiren  Çakalların uluma sesleri ,bir birine karışmaktadır. Her nasıl bir etki yapıyorsa.! Basın yayından tutun da, toplum ve  kurumların savaş için devletinin milli ve dini yerli düzenbazlarına, övgü yarışı devam ederken, bu savaşda ölüm dışında payına bir şey düşmeyen, o üflenmiş toplum , 68 yıl önce  1950 deki KORE savaşına neden gittiğini hala bilmez ve düşünmemişken, bu toz duman içinde, Afrine neden giitiğini düşünmesini beklemek ,bu halkın hakikatını anlamamak olur.

Buna en iyi örnek Psikolojide anlatılan, ’Öğretilmiş  Çaresizlik’’tir. Nasıl birşeydir bu Öğretilmiş Çaresizlik, nasıl uygulanır ve sonuç verir. Toplumların ne düşünüp neye inanılmasını isteyenler bu yöntemi nasıl uygular,?

Aşağıda bunu anlatan, çok açık ve öğretici bir örnek var. Bakalım bu uygulamaya.

‘’Mesela, Hindistan’da filleri yetiştirmek için, onları küçücükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlarmış. Tabi bu yavru filin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamaz. Yıllar geçer, fil kocaman olur… Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık. Ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz. O özgür olamayacağına inanmıştır; artık kırılamayan şey, filin zinciri değil inancıdır. Buna psikolojide “Öğrenilmiş Çaresizlik” deniyor.” https://kissadanhisse.files.wordpress.com/2012/05/fil-zincir.jpg

Bu halk gerçekliği ile ilgili , çok benzer örnek bir  hikaye vardır. Hikaye islamın ilk yıllarında Ali ile Muaviye arasındaki husumet sebebiyle yaşanan bir olaya dayanır.

 Bu olay şöyle aktarılmaktadır:

Muaviye Şam’da, Hz. Ali ise Küfe’de validir. Ancak aralarında anlaşmazlıklar vardır, savaş çıkmak üzeredir. Bir gün bir deveci, yüklediği mallarla Küfe’den Şam’a gelir, açıkgözün biri deveye sahip çıkar:

-Bu dişi deve benimdir.

Küfeli kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir. İtiraz eder, dinletemez.

Sorun Muaviye’ye kadar yansır. Halk bir meydanda toplanır.

Muaviye, Bu dişi deve benimdir diyen Şamlıya sorar:

–Bu dişi deve kimindir?

Şamlı,’’Benimdir’’ der… Muaviye de onaylar:

–Evet, bu dişi deve Şamlınındır.

Sonra halka sorar :

–Bu dişi deve kimindir?

Hep bir ağızdan cevap verirler:

–Bu dişi deve Şamlınındır!

Küfeli neye uğradığını anlayamaz, şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye çağırır; ‘’Bana bak, ben de, sen de biliyoruz ki, bu deve erkektir. Küfe’ye dönüşte Ali’ye de ki: Şam’da öyle bir ahali var ki, erkekleri de dişileri de, onların cinslerine değil, Muaviye’nin ağzına bakarak söylüyorlar, o dişiye erkek dese, ya da erkeğe dişi dese, hepsi ona itaat ediyor.

Var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın!’’ der.

Bu anlatılan olay bugünkü Türk toplumuna oldukça uyan bir örnektir. Bu Öğretilmiş gerçeğe veya çaresizliğe uymayıp , Türk Tabibler Birliği gibi itiraz eden olursa, toplu bir linç kampanyası ile herkesin, yukarıdaki Fil’in yavrusu gibi buna karşı hiç bir şey yapamayacağının ön kabulü ile sesini kesmaktedir. Bu sosyal mantık öylesine kökleştirilmiştirki , bu toplumu yönetmek isteyen güçler bu mantıkda yarışmaktadırlar. Hikayedeki  Muaviye toplumu ile bugünkü Erdoğanın Türk  toplumu arasında bir fark var mıdır  acaba ?

“Savaş her koşulda cinayettir”. Vatanına, evine, ailene ve sana direk ,  gasp ve talan amaçlı, can ve mal güvenliğine fiili bir saldırı olmadıkça,  Savaş Mutlak manada bir insanlık suçu  ve tüm canlılara yönelmiş bir cinayettir.

 Bu savaşlarda Gazi’lik değil, Katil’lik çıkar.

Katiller ise Yezit gibi tarih boyunca hep  lanet ile anılırlar. Yol yakınken bu hatadan dönün. Dimyata Pirince giderken, evdeki bulgurdan olmakda var. Bizden demesi.

 

EN SON EKLENENLER