Erhan Keleşoğlu: IŞİD’i ABD yarattı

Evrensel Gazetesinde Özlem Temena’nın Yrd. Doç. Dr. Erhan Keleşoğlu ile yaptığı röportajda Suriye ve Cihatçılardan, Halep’teki çatışmalara, Kilis saldırılarına kadar pek çok konu değerlendirilmiş. İşte röportajın tam metni:

 

 

Suriye’de ABD ve Rusya’nın öncülüğünde başlatılan ateşkes devam eden, Halep’te ve İdlip’te çatışmalar sonlanmadı. Ateşkese dahil edilmeyen Nusra ve IŞİD’in saldırıları sürerken, bir yandan da Suriye Ordusunun karşı saldırıları da gerçekleşiyor. Öte yandan Suriye’de dengeler her an değişirken, bir yandan da Cenevre görüşmelerinde herhangi bir ilerleme sağlanamadı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erhan Keleşoğlu ile Halep’teki çatışmaları, Kilis saldırlarını ve Cenevre görüşmelerini konuştuk. Halep’te çatışmalar devam ettiği sürece, Cenevre’de bir çözüm sağlanamayacağını belirten Keleşoğlu, “Emperyalist  müdahaleler olduğu sürece, Ortadoğu’da cihatçılık var olmaya devam edecektir.” diyor.

HEM MUHALİFLER, REJİM AÇISINDAN DA HALEP’İN TUTULMASI STRATEJİK HEDEF

ABD ve Rusya öncülüğünde ateşkes sağlanmasına rağmen, Halep’te çatışmalar bitmedi. Peki neden özellikle Halep’te çatışmalar arttı?

Halep, Suriye’nin ikinci büyük kenti ve en yoğun nüfusun bulunduğu bölgelerden birisi. Hem stratejik, hem tarihi, hem de sembolik önemi büyük bir şehir. Suriye ayaklanmasının başladığı 2011’den sonra muhalifler açısından da, Rejim açısından da Halep’in elinde tutulması birincil stratejik hedeflerden birisi olageldi. Halep’in merkezi Rejimin elinde ve Halep’in kenar mahallelerinde muhaliflerin etkinliği var. Rejim özellikle son günlerde Halep’in güneyinde muhaliflerden büyük darbe alıyor. Hantuman bölgesinde Rejime destek veren İranlı ve Iraklı unsurların da önemli kayıplar verdiği muhabereler yaşandı. Yine Halep merkezde Rejimin hava saldırılarına karşılık, ki bu hava saldırılarında bir hastane dahil olmak üzere sivil yerleşimler vuruldu, çok sayıda sivil hayatını kaybetti. Muhalifler de cehennem topu adı verilen büyük havan toplarıyla rejimin elindeki sivil bölgeleri vurarak bir çok sivil kaybına sebep oldular. Şimdi neden Halep bölgesinde bu ihlaller yaşanıyor? Nusra’nın ve IŞİD’in ateşkes dışı sayılması muhalefeti bir nevi rahatlatmış olsa da özellikle Halep ve İdlip bölgesinde Nusra ve ona yakın cihatçı gruplar bu bölgelerde karışık haldeler. Rusya ve Rejim, Nusra’yı hedef alıyoruz derken muhalifleri vuruyor, muhalifler de buna mukabelede bulunma ihtiyacı hissediyorlar yani Rejim bir yanıyla Nusra’ya yakın güçlerin işini kolaylaştırmış oluyor. Muhalefet de zaten sivilleri hedef alıyor. Yani çok kirli bir savaş var, zaten bütün iç savaşlar kirlidir. Burada da savaşın temiz bir tarafı yok. İki tarafın da sivilleri hedef aldığı bir savaş yaşanıyor.

Sahada bu gelişmeler olurken, Suriye’nin güneyinde sessizlik hakim. Burada tabii esas olarak Rejimin rolü büyük.  Büyük oranda Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) yakın güçler ateşkese uyarken, kapsam dışı tutulan Nusra’nın ve IŞİD’in hedef alındığını görüyoruz. Onlar da karşılık veriyor, onlara yakın kesimler de saldırıya uğradığında ateşkes bozulmuş oluyor. İdlip ve Halep’te bu unsurların çok iç içe geçtiğini görüyoruz. Yine Türkiye sınırına yakın bir mülteci kampı havadan vuruldu. Mülteci kampının ya Suriye ya da Rusya tarafından vurulduğu söyleniyor. Rejim bu kampın Nusra tarafından vurulduğunu söyledi. Ancak Nusra’nın elinde uçak yok! Bu durum da ateşkesi zorluyor. Özellikle siviller vurulduğu zaman, o sivillerin içerisinden çıkma gruplar yine karşıdaki sivil hedeflere yönelik saldırılarda bulunuyorlar ve ateşkesin korunması da zorlaşıyor.

CIA’İN DESTEKLEDİĞİ GRUPLAR VAR

Halep’te çatışan ve muhalif gruplar olarak tarif ettiğiniz gruplar kimler?

Muhalif gruplar dediğimiz zaman ilk olarak Suriye Ulusal Koalisyonu ile ilişkilenen ve Özgür Suriye Ordusu şemsiyesi altında bulunan gruplardan söz etmek mümkün. Bunlar Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi bölgesel güçler tarafından destekleniyor. CIA’in de bunlar arasında etkin şekilde desteklediği gruplar var. İdeolojik olarak bunların tamamına yakınının siyasal İslamcı akımın içerisinde veya islami-muhafazakar çizgide durduğunu söylemek mümkün. Diğer yanda ÖSO’nun dışında özerk İslamcı gruplar var. Ahrar uş- Şam bunların en güçlülerinden biri. El Kaide çizgisindeyken yani Selefi cihatçı bir çizgideyken, şimdilerde siyasal İslamcı bir pozisyona kayma eğiliminde. Gene Ahrar uş-Şam’ın da içinde olup başını çektiği İslami Cephe bir cephe örgütlenmesi olarak sahada. S.Arabistan destekli Ceyş-ül İslam’da güçlü yapılar arasında sayılmalı.

Bu grupların haricinde Nusra Cephesi selefi cihatçılığın Suriye’deki iki büyük temsilcisinden biri. Nusra el Kaide örgütün Suriye kolu. Diğer temsilci IŞİD’le arasında büyük bir husumet mevcut ve aynı ideolojiye sahip olmalarına rağmen bunlar birbirini öldüren düşman kardeşler.  Uluslararası selefi cihatçıların oluşturduğu küçük gruplar da var. Örneğin Orta Asya’dan ve Uygur bölgesinden gelen, Afganistan’dan gelen gruplar var. Bunlar da Suriye sahasında Rejim karşısında askeri varlıklarını sürdürüyor.

GÜVEN ARTTIRICI ÖNLEMLER DEVREYE GİRERSE ATEŞKES KALICI OLABİLİR

Cenevre’deki Suriye görüşmelerinin bir sonraki turunun 14 Mayıs’ta başlayabileceği belirtildi. Son oturumda Yüksek Müzakere Heyeti ayrıldı. Peki Halep’te sıcak çatışmalar yaşanırken, Cenevre görüşmeleri nasıl ilerler?

Halep bu durumdayken, Cenevre’de çok açık ki ilerleme sağlanamaz. Ateşkes çok sık ihlal ediliyor. Öncelikle hava saldırılarının durdurulması gerekir. Hava saldırıları durdurulduktan sonra, bölgesel güçlerin sahadaki vekillerine, Rejim bölgelerine yönelik saldırılarını durdurmaları için baskı yapmaları gerekir. Çünkü misilleme yapmazlarsa pozisyonlarını kaybedeceklerini düşünüyorlar. İç savaşın ruhu bu. Dolayısıyla öncelikle hava saldırılarının durması lazım, hava saldırıları durduktan sonra kuşatma altındaki bölgelere insani yardımların ulaşmasına izin verilmesi gibi güven arttırıcı önlemler devreye girerse ateşkes kalıcı olabilir ve Cenevre’de taraflar arasında kalıcı müzakerelerin önü açılır ama şu şartlar altında çok mümkün değil.

Ayrıca sahada fiili olarak söz sahibi ve ağırlığı olan bazı gruplar da Cenevre görüşmelerinden dışlanmış durumda. Bunların en önemlisi YPG/YPJ’nin içerisinde olduğu Suriye Demokratik Güçleri, Suriye’nin kuzeyinin önemli bir bölümünü elinde tutarken Cenevre görüşmelerinde yok. Somut bir ilerleme sağlanması için mutlaka onların masada olması gerekir.

Kalıcı barış açısından çözülmesi zor bir diğer husus Nusra ve benzeri cihatçı grupların bölgedeki varlığı. Bunlar sahada operasyonel olduğu ve muhalifler de onlarla ittifak yaptığı sürece eylemlerinden muhalefet de sorumlu oluyor ve bir kısır döngü oraya çıkıyor. Bu çıkmazın sona ermesi için hem hem rakip bölgesel güçlerin- İran Türkiye, Katar, Suudi Arabistan- hem de hasım uluslararası güçlerin anlaşmaya varması lazım. Suriye, 2012 sonundan beri salt Suriyelilerin özne olduğu bir savaş alanı değil. Yani Suriyelilerin savaşı olmaktan çıkalı çok oldu. Suriye’de vekalet savaşı yaşanıyor ve vekillerden ziyade perde arkasındaki güçlerin anlaşmaya varması daha öne çıkmış durumda.

Öte yandan, Rusya’nın doğrudan sahaya inmesiyle birlikte kendini daha güçlü gören rejimin muhalefete yönelik tavizler vermesi zorlaştı. Bu da muhalefetin masaya oturmasını zorlaştırıyor. Suriye Krizi’nin çözümünde Amerika’nın ve Rusya’nın birbirine yakınlaşması bu anlamda düğümün çözümüne katkı sağlayabilir. Bu meyanda rakip bölgesel ve uluslararası güçler arasında uzlaşı imkanının doğması, Suriye’deki harareti düşürücü etki yapar.

-Rusya Federasyonu 26 Nisan’da BM Terörle Mücadele Komitesine resmen başvurarak Ahrar’uş Şam ve Ceyş’ül İslam’ın yaptırıma tabi örgütler listesine eklenmesini istedi. Ama reddedildi neden?

Ceyş’ül İslam, Suudi Arabistan’ın Bölge’deki en önemli vekili. Selefi bir grup ve Şam ve çevresinde binlerce militanı var. Yine Ahrar’uş Şam binlerce militanı olan, Katar ve Türkiye tarafından desteklenen bir grup, el Kaide’den kopma, siyasal İslam’a yakınlaşmış bir grup. Şimdi bunlar ÖSO’nun dışında kalan ama Nusra ve IŞİD’le de aynı kefeye konmak istenmeyen gruplar. Zaten terör listesindeki Nusra ve IŞİD Suriye’de ciddi bir komplikasyon yaratıyor.  Ahrar’uş Şam ve Ceyş’ül İslam’ın da listeye konması işleri daha da çetrefilleştireceğinden bu öneri Batı tarafından reddedildi.  Şu anlamda, bu karar örgütlere sponsor olan olan bölgesel güçleri masayı devirmeye itebilir. Ceyş’ül İslam’ı terörist saymanız, Suudi Arabistan’ı denklemden çıkarmanız demek. O zaman Suudi Arabistan müzakereleri dağıtmak için elinden geleni yapacaktır. Ahrar’uş Şam’ı çıkarmanız demek, Türkiye ve Katar’ı yabancılaştıracaktır, onların müzakereleri baltalamasına neden olacaktır.

-ABD’deki seçimler Suriye’yi nasıl etkiler?

Yeni gelecek başkan adaylarına baktığımız zaman, yüksek ihtimalle şu anki duruma göre Cumhuriyetçilerden Trump, Demokratlardan da Hillary Clinton aday olacak. Trump, Bush ve neoconların çizgisinden ilerliyor. Daha fazla müdahil olmak isteyecek ve bu müdahale de ABD’nin başını daha fazla derde sokacaktır. IŞİD’i kim yarattı diye soruyorlar ya, IŞİD’i ABD yarattı. Nasıl yarattı? Irak işgali ile yarattı. Bu işgal olmasaydı IŞİD olmazdı. Ortadoğu’ya emperyalist müdahale Selefi cihatçıların, Ortadoğu’da yükselmesinin en önemli nedeni. Emperyalist  müdahaleler olduğu sürece, Ortadoğu’da cihatçılık var olmaya devam edecektir.

Hillary Clinton, Obama’ya yakın bir çizgide ilerleyecektir, ancak çok daha İsrailci bir çizgisi olacaktır. İsrail’in Suriye’ye ilişkin politikası ise mevcut durumun devam etmesi ve Suriye toplumunun berhava olmasıdır. Irak’ın ve Suriye’nin sürekli iç savaş halinde kalması İsrail’i güvence altında tutar. Hizbullah ve Rejim lehine değişiklikten memnun olmaz, selefi cihatçıların Rejime tam anlamıyla üstünlük sağlamaları da İsrail’in işine gelmez.

DAVUTOĞLU TÜRKİYE’Yİ BİR ÇIKMAZA SOKTU

-Davutoğlu’nun alınması, AKP’nin Suriye politikasında bir değişiklik yaratır mı?

Batı ile kavga etmeyip içeride de müzakereci bir tarz izlemeye çalışan Davutoğlu, “Stratejik Derinlik” perspektifiyle, Türkiye’yi bir çıkmaza soktu Ortadoğu’da. Oyun kurucu olmaya çalışırken, oyunun dışına itildi Irak ve Suriye’de. Bu arada bölgeye yönelik siyaset de AKP tarafından iç siyasetin mütemmim cüzü hale getirildi. Tam da bu nedenle Suriye politikasında radikal bir değişiklik kolay değil. Ancak politika değişikliği için Davutoğlu’nun gitmesi Erdoğan’a iç ve dış siyasette manevra imkanı sağlayabilir. Davutoğlu günah keçisi olarak sunulabilir. Erdoğan içeride kendi gücünü iyice konsolide edip tek iktidar odağı olmaya çalışırken, bu uğurda başkanlık rejimine giden yolun taşların döşerken, iktidar bloku içerisinde kavgalı olduğu eski düzen unsurlarını da yanına dizmeye çalışıyor. Milliyetçileri, Ordu’yu ve ulusalcı grupları Kürt Sorunu üzerinden kendi gemisinin dümen suyuna çekiyor. Kürt meselesini otoriter yöntemlerle yönetilir kılma formülünü raftan indirirseniz mutlaka İsrail’i de yanınıza almak zorundasınız. İsrail’i yanınıza alabilirseniz ki ’90’larda Türkiye bunu yapmıştı, Amerikan kongresinde de İsrail lobisini yanınıza almış olursunuz. Böylece otoriter bir siyaset izleseniz de Amerika’nın size Kürt meselesi üzerinden baskı uygulamasını azaltmaya çalışırsınız. Erdoğan Gazze’deki ablukayı Türkiye üzerinden hafifletecek bir ara yol bulup iç ve Arap kamuoyundaki olası tepkiyi önlemeyi, böylece İsrail ile ilişkileri yeniden tesis etmeyi deneyebilir ancak kendisine cephe almış ABD-İsrail cenahının nasıl bir tepki vereceği meçhul.

-Nusra’nın el Kaide’den ayrılması iddiaları var. Bu iddiaları nasıl yorumlamak gerekir?

Suriye’deki sıkışmışlıkla alakalı. Doksanlarda Selefi cihatçıların ana koordinasyon merkezi el Kaide’ydi. 2000’lerin sonundan itibaren Irak el Kaidesi ile el Kaide liderliği arasında gergin tartışmalar yaşandı. Neticesinde IŞİD’in doğuşuna şahit olduk Selefi cihatçıların bu iki merkezi arasındaki gerilimde Nusra Cephesi, yani el-Kaide’nin Suriye’deki kolu aynı IŞİD gibi teritoryal, toprağa dayalı bir egemenlik kurma sevdasında. Toprağa dayalı bir egemenlik, uluslararası alanda terör örgütü sayılırken çok kolay değil. Egemenlik kurulmak istenen alanda farklı muhalefet grupları da var. Siz terör örgütünün bir parçası olduğunuz sürece Rusya, Suriye ve koalisyon uçakları sizi meşru hedef gösteriyor. O bağlamda el Kaide ile ipleri atarsanız hedef tahtasının da dışına çıkmış olursunuz ve kendi amacınız doğrultusunda ilerlersiniz. Ayrılık gerçekleşirse taktik bir hamle olarak değerlendirmek gerekir.

IŞİD TÜRKİYE’YE DİŞ GÖSTERMEK İÇİN KİLİS’E SALDIRIYOR

-Sahada bunlar yaşanırken, Türkiye Suriye’deki krizin içerisinde, en yakın örneği Kilis saldırıları. Bunun nedeni nedir?

Türkiye, SDG’nin Azaz- Cerablus  koridorunu ele geçirmesi tehdidine karşı, Azaz’dan Halep’in kuzeyine kadar uzanan bölgede konuşlu olan Suriye muhalefetini IŞİD üzerine yönelterek, onlara silah ve lojistik destek sağlayarak, sınırdan topçu desteği vererek IŞİD’in elindeki bu bölgenin muhalefetin eline geçmesine çalıştı. İlk başta başarılı da oldu. El Rai kasabası, IŞİD’in elinden alındı. Ancak sonrasında IŞİD’in saldırısı geldi. Bu karşı saldırıda muhalifler gerilemek zorunda kaldılar ve önemli oranda toprak kaybettiler. Yine muhaliflerin Afrin’e yönelik saldırıları oldu. Buna karşılık Afrin’den de o bölgeye taarruz gelince, koridor iyice daraldı. Türkiye bir çıkmazda. Cilvegözü kapısı üzerinden İdlip tarafındaki muhaliflerin, Türkiye üzerinden Azaz’a nakli gerçekleştirildi. Biliyorsunuz 1500 kadar Azaz’a nakledildiler. Buraya gelmelerinin nedeni hem IŞİD’in hem de Afrin tarafından gelen SDG’nin ilerlemesini durdurulmak istenmesi. IŞİD, Türkiye’nin doğrudan muhaliflere destek verip kendi üzerine yöneltmesini cezalandırmak ve Türkiye’ye diş göstermek için Kilis’e saldırıyor.

TÜRKİYE’NİN ELİNDE ÖNEMLİ KOZLAR VAR

-Hem Rusya, hem ABD, PYD’nin daha sonraki aşamada görüşmelerde olacağını söylüyor. Bu ne kadar gerçekçi?

Bunun önündeki en büyük engel Türkiye. Adını koymak gerekli, Türkiye Batı’ya ve ABD’ye baskı yapıyor bu konuda. Elinde de önemli kozlar var Türkiye’nin. NATO üyesi Türkiye üslerin kullandırılması, mülteciler vb. kartları kullanıyor. Bu anlamda Türkiye’nin vetosunun aşılması için farklı ikna yöntemleri deneniyor. Suriye Demokratik Güçleri çatısı altında Kürt güçleri Suriye’de önemli bir kazanım elde ettiler. Bu kazanımların kalıcılaştığı ve buna bağlı olarak Kürt sorununda çatışmalı süreç devam ettiği sürece, Türkiye’nin iknası zor. Çünkü Türkiye Kürtlerin Suriye’de kurumsal bir yapı inşasından varoluşsal bir tehdit algılıyor.

-ABD, SDG güçleriyle planlanan Menbiç operasyonunu bu yüzden mi askıya alındı?

Menbiç operasyonu bu yüzden durdu. Amerikan askeri kaynakları Türkiye’nin baskısı nedeniyle operasyonun ertelendiğini açıkça söylediler. Belki SDG salt kendi kara gücüyle operasyon yapıp başarılı da olabilir ancak koalisyonun hava desteği yokluğunda bu çok maliyetli olur. Askeri açıdan maliyetinin ötesinde siyasi maliyeti de ağır olacağından şu an koalisyonun olurunu bekliyorlar.  Amerikalılar ise bu süreçte SDG içerisindeki Arap unsurları öne çıkararak Türkiye’yi iknaya çabalıyor.

EN SON EKLENENLER