Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde; ama soruyorlar

Geçtiğimiz günlerde araştırmacı yazar Gülfer Akkaya “Kadıncık Ana Örneği Üzerinden Aleviliğin Erkekleştirilmesi” başlıklı yazısı ile Hacıbektaş Veli Dergâhı’na yapılan ziyaretlerde arka planda bırakılan Kadıncık Ana Evi’nden ve dolayısıyla Alevilerin bu
ziyaretleri yaparken ki bilgi eksikliğinden bahsetmişti. Doğrusu, Akkaya’nın belirttiği gibi Alevilerin Hacı Bektaş Veli’yi ziyaret etmekle birlikte onu tanımadıklarını söylemek
mümkün.

Beş sefer oldu Hacıbektaş ilçesine gidip oradaki tarihi yerleri ziyaret ediyorum. İlk gittiğimde Ocak ayının sonu olması dolayısıyla ilçede yalnız biz vardık. Bundan sebep dergâh hariç tüm ziyaret mekânları kapalıydı. Bu normal karşılanabilir belki; ancak ikinci, üçüncü, dördüncü gidişlerimde hep “müzeyi” aramak veya müdürlüğe çıkarak birisini çağırmak zorunda kaldım Kadıncık Ana’yı ziyaret etmek için.

Bu ay gerçekleşen beşinci gidişim ise ziyaret dönemi olmasından ötürü olsa gerek, Kadıncık Ana’nın kapısı açıktı. (Öğle yemeği saatlerinde dergâh hariç yine her yerin kapandığını belirteyim) Yine de sevinmiştim, bir şeylerin değiştiğini düşünerek. Zira orayı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Kadıncık Ana’ya diz çökerek dua eden insanlar, “Ya Kadıncık Ana” diye ağlayan erkekler, evliya ayırmaksızın gösterilen hürmet mutlu etmişti beni. Gitmeyenler bilmeyebilir; evin iki kapısı var, bir kapısı cemevine açılıyor, o cemevinde oturup tanımadığımız; ama tanışmamanın çok da önemi olmadığı insanlarla muhabbet ettik. Deyişler söylendi. Sonrasında bir kadın, “Aranızda Ehlibeyt evladı var mı? Bir dua edelim.” dedi. İki kardeş vardı yanımızda bir kadın ve bir erkek. Kadın ayağa kalktı geldi ikisini de öptü; lâkin dua ederken yalnızca erkek olanı yanına çekti. Bu açıkçası hoş olmayan bir görüntüydü; zira biz “Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde” diyen Hünkâr’ın diyârında, onunla yoldaş Kadıncık Ana’nın evindeydik.

Dua bittikten sonra kadın, 11 gündür Hacıbektaş’ta olduğunu; ancak yalnız bugün Kadıncık Ana Evi’nin kapısını açık gördüğünü söyledi. Bunu duyunca yukarıda bahsettiğim bir şeylerin değişme ihtimali ortadan kalmış oldu. O kadın, kendisine son gününde bu ziyaretin nasip olmasını söylerken çok mutlu olsa dahi, orası bir evliyanın eviydi, böyle mi olmalıydı diye sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Bu hâdise kafamı doldururken 19 Ağustos akşamı Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın bahçesinde gerçekleşen Birlik Cemi’nde yaşanan bir diğer mevzu ile pekiştim. Cem erkânını yürütmek üzere postta sanıyorum 4 Dede oturmuştu. Erkânı yürütecek Dedelerden biri “Gözümüzden
kaçmış olabilir; aramızda Dede soyundan kimse varsa, Dede varsa lütfen gelsin posta.” dedi.

Peki Analar?

Sanıyorum bu soy meselesindeki kadın erkek ayrımcılığının Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin dergâhında yapılması hazmedilebilecek bir hâdise değildir.
Akkaya’nın yazısına dönersek, aynı soruyu soramadan edemeyeceğim. Sahi Hacıbektaş Veli’yi tanıdığınıza emin misiniz?

EN SON EKLENENLER