Ermeni, Adige, Hemşin, Arap, Gürcü, Kürt: Dillerin kaybolmasına izin vermeyeceğiz

 Ermeni, Kürt, Adige, Hemşin, Arap ve Gürcü halkından yurttaşlar, Uluslararası Anadil Günü dolayısıyla diller üzerindeki baskılara dikkat çekerek, “Dillerin yaşaması için mücadele edeceğiz” diyor.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından 21 Şubat 1999 yılında kabul edilen Uluslararası Anadil Günü’ne ilişkin konuşan Ermeni, Kürt, Adige, Hemşin, Arap ve Gürcü halkından yurttaşlar, dilleri üzerindeki baskıların arttığına dikkat çekti.
‘YARATICILIĞIMA KET VURUYLUYOR’
Arap halkından olan Şair Meryem Fehime Oruç, Türkiye’de kendilerine ait okullarının olmadığını belirterek, “Biz de dilimizi rahat konuşamıyoruz. Bir insan kendi anadilinde konuşmadığında kendini sürekli egemene yaranmaya çalışıyor. Egemen bir politika yürütülüyor. Bu yüzden hepimiz ellimizden geldiğince iyi Türkçe konuşmaya çalışıyoruz. Anneler, babalar çocuklarına Türkçeyi öğretmeye çalışıyor. Bu da bir asimilasyondur. Gönül isterdi ki herkes kendi anadilinde kendini özgürce ifade etsin. Ve gerçekten söyledikleri o anayasadaki demokrasiyi, özgürlüğü yaşasın ama maalesef öyle bir şey yok. Nasıl ki Kürtler ve diğer halklara baskılar varsa bizde de aynısı var. Farklı bir durum yok. Sadece bizimkiler daha çok sindirilmiş. Onu daha çok kabul ediyor. Niye kabul ediyor çünkü bu konuda kendini savunacak kadar güçte değil. Azınlıkta olan daha çok ezilebiliyor çoğunlukta olunca sesini daha çok yükseltebiliyor. Bu da mücadeleyle doğrudan orantılıdır” diye konuştu.
Eğitim ve okul noktasındaki taleplerini dile getiren Oruç, “Kendini ifade edebilmesi lazım. Eğer bir insan kendini ifade etmiyorsa bir özelliği olmuyor ki. Ben en güzel çiçeği en güzel gözyaşını annemin dilinde söylüyorum. Ben aynı zaman şairim. Ama yazamıyorum. Eksik kalıyor bende. Benim yaratıcılığıma ket vuruluyor. Ben küçücük bir insanım. Bir topluluğu düşündüğümüz zaman korkunç gelir” diye ifade etti.
‘SEÇMELİ DERSLERDE KISITLAMALAR VAR’
Dilleri üzerinde Cumhuriyet’in kuruluşundan 90’lara kadar oldukça baskının olduğunu hatırlatan Gürcü Kültür Merkezi ile Gürcü Dil Merkezi’nin kurucularından olan Eşref Yılmaz, “Dönemselde olarak baskılar değişiyordu. İşte ‘Vatandaş Türkçe konuş’ reklamları ve sloganlarıyla bu zorlanıyordu. Okullarda öğretmenler tarafından Kürtçe, Gürcüce konuşanlar cezalandırılıyordu.  Bu baskılardan biz de geçtik. 77’lerden sonra dil konusunda bilinçlenme gerçekleşti. Tabi bunun bedelleri de ödendi. Bunu uyandıranlar, ilk dergileri çıkaranlar 85’te öldürüldü. Buna benzer baskılar, uygulamalar oldu. Açılan derneklere Kafkasya isimleriyle açılıyordu. Dolayısıyla Gürcü Derneği diye açılamıyordu. Bu mücadeleyle 77’lerde başlayan uyanışla biz 2000’lerde yaygınlaşan bir dernekleşme yarattık. 2008’de ilk kez kurucuları arasında benimde bulunduğum Gürcü Kültür Merkezini kurduk. Ondan sonra Türkiye’de ilk kez okuma yazma kurslarına başladık” diye ifade etti.
Sonraki süreçlere de Gürcü ismiyle açılan derneklerin yaygınlaştığını aktaran Yılmaz, Gürcücenin Kars’ta ve Adapazarı’nda seçmeli ders olarak verildiğini söyleyerek, “Okullarda seçmeli derslerde bazı kısıtlamalar var. Kaynak, hoca, öğretmen bulma noktalarında sıkıntılar var. Seçme koşulları da yine şartlara bağlı. Örneğin 19 Mart tarihi gelecek sene için seçme yapılacak. Yani çok saçma seçim koşulları var. Bu konuların düzeltilmesi gerekiyor. Ama şuanda bir baskı var diyemeyiz. Genelde tüm demokratik kuruluşlarda sivil toplum örgütlerinde ve derneklerde ne baskılar varsa aynı şey bizde de var. Özel bir baskı yok” dedi.
‘GÜRCÜ KURSUNA GELEN YOK’
Her şeye rağmen çalışmalarına devam ettiklerini sözlerine ekleyen Yılmaz, “İstanbul’da bir Gürcü kütüphanemiz var. Baskıdan dolayıdır ya da insanların apolitikleşme olayıdır ya da can derdine düşme olayıdır bilmiyorum ama ilgi yok. Gürcü Dil Merkezi’nde de kurslar açılmasına rağmen talep yok. Türkiye Gürcülerinden Gürcü alfabesine, Gürcü öğrenme talebi çok zayıf. Bu da bizi biraz şaşırtıyor düşündürüyor. Yeni dönem bazı kendi sorunlarını dayatıyor. Yeni dönem göçmenler İstanbul’da var. Onlarla ilişkiler bize bazı yeni evreler yaşattı. O anlamda bir şeyler var ama onlarda maalesef Türkçe öğreniyor. Türkçe öğrenmeye çalışıyorlar. Gürcüce kursuna gelen yok” diye kaydetti.
‘GENEL NEGATİF POLİTİKALAR…’
Uzun yıllardır Hemşin kültürü üzerine çalışmalar ve araştırmalar yapan Hemşinli Hikmet Akçiçek de Hemşinceyi köy ve kasabalarda konuşabildiklerini söyleyerek, “Geçmişte ‘Vatandaş Türkçe konuş’   çalışmalarında okullarda zaman zaman öyle şeyler yaşandı. Şu anda ben öyle şeylere çok tanık olmadım. Ama devletin Türkiye’deki farklı dilleri görmeme, onları yok sayma, yasal düzenleme yapılsa bile bu dillerin eğitimde yaygınlaşmaması için bürokratik zorluklar çıkarma, bu dilleri ülkemizin değerleri olarak görmeme ve kamudan kaynak ayırmama şeklinde tarif edebileceğimiz genel negatif politikası dışında Hemşinceye yönelik özel bir kısıtlama söz konusu değildir” dedi.
‘HEMŞİNCE YOK OLMAKLA YÜZ YÜZE’
Hemşincenin yok olmakla yüz yüze olduğunu belirten Akçiçek, konuşmasına şöyle devam etti: “Doğanın tahrip edilmesi, HES’ler falan insanların eğitim sürecinin gelişimi ile insanlar kentlere göç ediyor. Çocuk ilk doğduğu andan veya çevresini algılamaya başlamasıyla Türkçe ile tanışıyor. Televizyonlar iletişim kanalları Türkçe olduğu için Türkçeye aşinası oluyor. Aslında aileler eskisi gibi Hemşinceyi çok yoğun konuşmuyorlar. Burada Türkçenin bir ağırlığı var. Öyle olunca da çocuklar Türkçe öğreniyorlar. Hemşinceyi daha sonra belki öğrenebiliyorlar. O da zayıf oluyor. Halbuki daha önce tam tersi oluyordu. Çocuk doğduğunda aile içinde önce Hemşince öğreniyordu. Sonra 3-5 yaşından itibaren başka insanlarla iletişimi olduğunda yavaş yavaş Türkçe öğreniyordu. O zaman Hemşincesi daha kuvvetli oluyordu. Şimdi de tam tersi olduğu için Hemşince de gittikçe erozyona uğruyor. Şimdi kentlerde genç insanların karma evlilikler yapması yani Hemşin olmayanlarla evliliklerin çoğalması buda ayrıca Hemşincenin yok olması sürecini hızlandırıyor.”
‘DİLLERİNE SAHİP ÇIKSINLAR’
Hemşince derslerin okullarda olmadığını aktaran Akçiçek, “Biz insanlara anadilin önemini anlatmaya çalışıyoruz. İnsanların anadillerine sahip çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Bir bilinç oluşturmaya çalışıyoruz. Bence herkes kendi kimliğinin bir parçasıdır. Dolayısıyla insanların dillerine sahip çıkmalarını istiyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz” diye belirtti.
‘SADECE 16 OKUL KALDI’
Ermeni halkından yazar Sevan Değirmenciyan, Ermenicenin diğer dillere nazaran biraz daha şanslı olduğunu dile getirerek, “Çünkü en azından resmi bir azınlık dili olarak kabul edilmiş bir durumdadır. 16 okula sahip. Ermenice yayın yapan basın yayın organları var.  Fakat buna karşı birçok sıkıntı da mevcut. Bunların en başında Ermenicenin artık insanların günlük konuşma dili olmamasıdır. Bu tabi en büyük sıkıntımız. Genç nesil Ermenicenin ne kadar büyük bir kültür hazinesi sunduğunun farkında değil. Ve tabi bu Ermenicenin karşı karşıya kaldığı büyük sıkıntı olarak ortaya çıkan bir sorun olarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu.
100 yıl öncesine kadar İstanbul’da sadece 40’a aşkın Ermeni okulunun olduğunu ancak şu an Türkiye genelinde 16 Ermeni okulunun olduğunu belirten Değirmenciyan, “Yarın öbür belki bu sayı daha da azalacaklar. O yüzden bu okullara da sahip çıkmak adına Ermeni toplumun ve gençleri ellerinden gelen mücadeleyi vermeliler” dedi.
‘KAYBETMEDEN KIYMETİNİ BİLELİM’
Okullarda ayrıca eğitmen yetiştirme sorunundan da bahseden Değirmenciyan, şöyle devam etti: “Üniversitelerde Ermenice dili ve edebiyatı bölümleri çok işlevsel olarak yok. İstanbul’da insanların gidip okuyacağı bir bölüm yok. Dolayısı ile farklı branşlardaki öğretmenler Ermeniceleri de biraz iyi ise Ermenice derslerine giriyorlar. Büyük sıkıntı yine eğitim alanında ders kitaplarının olmamasıdır. 1960’lardan veya daha eskiden kalan kitaplarla şuanda eğitim veriliyor. Gerekli modern olanaklardan yolsunuz. Yeni bir bakış açısıyla bu dilin aktarılması lazım. Ancak bunlar maalesef yapılamıyor. Bunlar güncel sorunlarımız.”
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) Anadil Günü’ne ilişkin yaptığı etkinliği hatırlatan Değirmenciyan, “Bu etkinlikte Türkiye’de konuşulan birçok dil var ama bu dillerin okullarının olmadığını görüyoruz. Kürtçe de anadilde eğitimde sıkıntıları olduğunu biliyorum. Ama diline çok sahip çıkan bir ulus. Ermeni gençleri biraz onlardan örnek alıp yapabilirler. Kendi anadillerinde üretime geçebilirler. Daha çok bu dili konuşup sahip çıkabilirler” dedi. Değirmenciyan, Ermeni gençlerine Ermeniceyi kaybetmeden kıymetinin bilinmesi gerektiği çağrısı yaptı.
‘KAMPANYALARA MUHATAP BULUNMUŞ DEĞİL’
Adige halkından Çurmit Sebahattin de Adigece üzerinde geçmişte bir baskının olduğunu, şu an resmi olarak bir baskının olmadığını ancak sıkıntıların olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti: “Yerel dillerin seçilmesi konusunda Kayseri’de, Düzce’de ve Tokat’ta sınıflar açıldı. Bunlarda biraz sıkıntı var. Bu dersler formalite gibi geliyor bana. Haftada 2 saatlik bir zamanı var. Öğrencilere okullar açılırken bu dersi seçme hakkı tanımıyorlar. Kayıt işlemleri bugünlerde son buldu. İkinci bir sıkıntı ise sınıf açabilmeleri için aynı sınıfa giden 10 kişinin olması gerekiyor. Bu da çoğu zaman mümkün değil. Onun dışında Düzce Üniversitesinde açılan bir Çerkes Dili ve Edebiyatı Bölümü var. Kayseri’de yeni açıldı. Biraz o da bürokratik engellemelerle karşı karşıya. Bugün hocaları Kafkasya’dan anavatandan geldiler. Sanırım gelecek sezon öğrenci almaya başlayacak. Asıl Adigece’nin sıkıntısı dağınık olmasından kaynaklanıyor. Toplu gettolaşma yok. Derneklerde yetersiz kalıyor. Dağınık oldukları için birbirlerine ulaşmaları ve birbiriyle eğitim materyallerini bilmeleri ya da dili kullanma şansları yok. Onun dışında 2-3 yıldır süren küçük bir kampanya var. Çerkesce veya Adigece bir televizyon radyo yayın isteği var ama devlet bunu görmezden geliyor. Bu kampanyaya muhatap henüz bulunmuş değil.”
‘AİLELER ÇOCUKLARINA ÖĞRETMELİ’
Adige halkından Seda Berzeg de, Adigece bilmediğini söyleyerek, “Benim annem, babam, anneannem ve babaannem Adigece biliyorlardı ve ben dördünün birlikte yaşadığı bir evde büyüdüm. Ama bana dil öğretmeye gerek duymamışlar. Muhtemelen bu daha eski yıllardan kalma baskıların sonucu olduğunu düşünüyorum” dedi. Eğitim taleplerinin olduğunu söyleyen Berzeg, “Adigece bilen aileler mutlaka çocuklarına öğretmeli ve ondan sonra da eğitimle belli bir yere kadar öğretilmesi sağlanmalıdır” diye konuştu.
‘DİLİ YAŞATMA MÜCADELESİ VERECEĞİZ’
Kürçe’nin Kirmanckî lehçesini konuşan Demokratik Alevi Derneği Eyüp Şube Eşbaşkanı İmam Balsever ise, “21 Şubat Dünya Anadiller gününde biz farklı halklar ve inançlar olarak bir etkinlik gerçekleştirdik. Dilbilimciler aramızdaydılar. Farklı dillerde sunumlar oldu. Görüldü ki gerçekten bir arada olmanın renklerin farklı inançların kendi dilleriyle bir arada olması mümkündür. Kimsenin kimseyi ötekileştirmediği, yok saymadığı bir ortamda birlikte yaşama şansımız var ama yüz yıla aşkın bir süredir egemen sistem, uluslararası sermaye, uluslararası güçler dilleri de sermayeleştirdi, tekelleştirdi. Dolayısıyla halklara ait tüm farklılıkları ortadan kaldırmakla birlikte dilimizi de yasakladılar” diye konuştu.
Dillerinin eğitim ve kamusal alanda yok sayıldığını sözlerine ekleyen Balsever, şunları söyledi: “Kendi dillerimizde mahkemelerde konuşamıyoruz. Eğitim alamıyoruz. Bir iki üniversite biçimsel olarak açılsa da bugün esasen kendimize ait, kültürümüze ait, değerlerimize ait bir akademik dilimiz ortada yok ve kaybolmaya yüz tutmaktadır. Bizler Kirmanckî dilinin kaybolmasına izin vermeyeceğiz. Bunun mücadelesini tüm farklı kesimlerde kendimiz gibi olan halklarla birlikte savunmayı esas alıyoruz ve bu mücadelemiz devam edecek.”
MA / Sadiye Eser

EN SON EKLENENLER